Bal gözlerinden bir damla yaş düşünce, güzel yüzün yanakların ıslanır 
Bal gözlerinden bir damla yaş düşünce, hüzün keder yüreğime yaslanır

Ne güzel ne içten bir andı o öyle. Ömer’in Defne’nin ağlamasına dayanamayışı, “Haydi söyle bana ne olduğunu” diye çaresizce derdine ortak olmaya çabalaması… Defne’nin, garibim açık denizde can simidi bulmuş gibi Ömer’e sığınışı… Keşke özel yeteneklerimiz olsaydı. Mesela Ömer kedi gibi sinesine sırnaşan Defne’yi göğüs kafesinin içine hapsedebilseydi ya da tam da Defne’nin arzu ettiği gibi hayat, zaman o noktada dursaydı ve her daim sırtında taşıdığı kamburunu her şeyin mümessili Hulusi Dede’nin sırça köşkünde bırakabilseydi fena mı olurdu? Fena olmazdı olmasına da beni içten içe sevindiren bir şey de oldu o sırada. Ömer her ne kadar "inanmak istiyorum, şimdi ben sana nasıl inanayım" gibi bir dizi serzenişte bulunsa da Defne'nin dilekleri karşısında "Tamam Defne, sen nasıl istersen öyle olsun" dedi ilk defa. Bence bu Ömer'in Defne'yi sırıyla, yüküyle kabul etmeye doğru yol aldığının en azından tünelin ucunda ufak da olsa bir ışık yandığının göstergesi. Size gün ışığına kavuşmalar yakışır hayatım!

Aynı Sude gibi Defne de malum sebeplerden ötürü susmak zorunda kaldı. Ancak anlamlandıramadığım bir nokta var: Neriman Hanım Defne’nin Hulusi Dede’ye gittiğini nereden öğrenmiş çok merak ediyorum cidden. Bir de, eğer böyle çok önemli bir konuşma yapılacaksa neden o telefon sessize alınmıyor onu merak ediyorum. Dizilerde beni en gıcık eden şey. Tam konuşulacak ya da başka bir şey olacak, zrrr hemen telefon çalıyor. Hep de açılması gerekiyor o telefonların, meşgule atma gibi bir olay asla yok. O telefon açılınca da zaten hiçbir şey planlanan yolunda ilerleyemiyor. Ya tam bir dönüş yapılıyor ya da ilk sağdan çıkışa ulaşılıyor.

Gel gör ki ilk sağdan çıkışlar bir uşağın donuk bakışları ile şenlenebiliyor. Biraz abartı oldu ama Hulusi Dede’nin Alfonso’su Defne’nin Neriman ile konuşmasına bizzat şahit oldu. Buradan bir şey çıkar da uşak katil olur mu bilemedim…


Katya! Süt banyomu hazırla çabuk! Ay durun hatlar karıştı...

Yasemin ve Sinan bu hafta pek bir minnoş geldiler gözüme. Geçtiğimiz haftalardaki bunaltıcılıkları biraz süzgeçten geçirilmiş gibiydi. Aralarında sürekli çatırdayan elektrik ilişkilerinin komedisine hoş bir hava kattı. Sinan gelecek diye Yasemin’in ne giyeceğini bilemeyip bize yapmış olduğu defilesi ve bundan mütevellit kendisine yapmış olduğu yorumları izleyince eski Yasemin aklıma geldi. Neredeeen nereye? Nerede o eski Yasemin nerede şimdiki Yasemin? Bir İso nelere kadir Allah’ım?

İso ve Nihan uzun zamandır içimde ufak bir köşeyi kemiren o konuya nihayet değindiler çok şükür. Bildiğiniz üzere bir ara herkes birbirine aşıktı mahallede. Bir zamanlar sevdiği kız Nihan’a kendi çapında şiirler yazan İso, birden o kızın doğacak çocuklarının dayısı oluverdi. Olsun efendim ona dayı olmalar yakışır, ona diyecek lafım yok ama ben böyle “Ay aşık oldum! Ay aman şimdi de unuttum, ölümüne kankayız!” tarzı ilişkileri pek sevmiyorum. Aşksa aşk, dostluksa dostluk! Bir ilişki yüz kere kılık kıyafet değiştirmemeli bana göre. Şimdi sanmayın ki İso ve Nihan’a bundan ötürü gıcık gidiyorum. Diyorum ya değindikleri, gülüp geçtikleri iyi oldu. İçlerinde sürüncemede kalmış hiçbir şeyin olmadığını duymak bana iyi geldi. Arkadaşlıklarının yansıttığı samimiyet level atladı bir yerde.

Nihan’ın biyolojik saatinde her ne kadar anneliğe çeyrek varmış gibi görünse de Serdar’ınkinde belki de yıllar vardı böyle bir şeyin olabilmesi için. Sonuçta hep terk edilmiş. Bilinçaltında korkuları ve dengesizliklerinin olması çok normal olurdu ancak Defne’nin bir güzel her şeyi dökülüvermesiyle beraber Serdar’ı böyle bir ihtimalin var olması bile çok mutlu etti. Zaten dizinin en mutlu çifti Serdar ve Nihan. Artık onlara da böyle bir dram damar yolu bulsalardı bayılacaktım. Defne ve Ömer’in yağmurlu atmosferi sağ olsun bize yetiyor da artıyor bile, bu kadarı kafi.

Fakir ama mutlu çiftlerden bahsetmişken bu Eymen de Ömer’den rol mü çalmaya çalışıyor ne yapıyor ben anlamadım. Böyle havalı havalı girişler, ben seni mutlu etmek için burdayımlar falan. Sude de hafiften Eymen’e kapılmaya başladı zahir, Sinan’dan yavaş yavaş kopmaya başlamış gibi geldi bana. Sinan ile kapı arasına bir güzel sıkıştı ama kendini çabuk toparladı. Öfkesinden aslında gerçekten ne hissettiğini anlayamıyor ama suları sakinleşince o da artık Sinan’ı zerre kadar umursamadığını fark edecek bence. O suların da bir an önce sakinleşmesini istiyorum yoksa yıkım çok büyük olacak. Eymen elini biraz çabuk tutmalı, hızlı hızlı içine işlemeli Sude’nin ki önünde bir set oluşturabilsin.

Dedesinin evine taşındı iyi hoş da babasına çok ayıp ediyor bence. Öfkesinden göremediği bir şey daha varsa o da aslında kimsenin taraf falan tutmadığı. İnsanlara aksini ispatlayacak hiçbir iyi hareketi yokken bütün kötülüklerin ondan geldiğini düşünmelerine bozulması ayrı bir garip. Eymen de lafı bir güzel gediğine oturttu ama “Peki sen aksini ispat edecek bir şey yaptın mı?” diyerek, takdir ettim kendisini. Öyle ilk görüşte aptal aşık oldu falan ama lafını da esirgemiyor, aferin. İlişki dediğin böyle olmalı zaten. Doğrunu da yanlışını da yüzüne yüzüne söyleyebilmeli karşındaki. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER