Bak sen velete... İyice havalara girdi. Kösem dahil odasına hiç kimse destursuz giremezmiş, işimi yapacakmışım. Sarışın kız varken sarayın alayı odana istediği gibi girip çıkıyordu ya, o zaman kimseye bir şey diyemiyordun? Şimdi bu havan kime?
Kösem karakterinin saray içindeki durdurulamaz yükselişinin devam etmesiyle birlikte Beren Saat de kendisinden beklenen performansı iyiden iyiye göstermeye başladı. Zira daha önce de yazdığım gibi kendisi “sinsi, entrikacı, içten pazarlıklı, kötücül” karakterleri canlandırmada çok daha başarılı bir oyuncu. Anastasia Tsilimpiou’nun Anastasia’ndaki samimiyet ve içtenlik Beren Saat’in beden dilinde seyirciye maalesef pek yansıyamadı ve hikaye de en kısa yoldan Kösem’i “entrikanın başı” noktasına, daha şehzade bile doğurmadan “sultan” makamına getirmeyi daha uygun gördü ki Saat’ten en kısa sürede tam performans alınabilsin.

Yoksa sarayda geçirdiği bir-iki sene içinde 40 yıllık sultanlara pabucunu ters giydirecek denli entrika ustası olabilecek kadar “zeki” bir karaktere dönüşüvermesinin, kendisine Hürrem Sultan’ın tacının bu kadar kolaylıkla taktırılmasının başka izahı yok, benim nazarımda açıkçası çok bir inandırıcılığı da yok. Beklenenden çok daha çabuk bir yükseliş ve çok daha ani bir karakter değişikliği oldu, karakterin gelişimi -bence- iyi işlenemeden yarım kaldı ancak belli ki artık yapacak bir şey yok. Bizlere düşen karakteri ve senaryoyu bu şekilde kabul etmek, Beren Saat’in bundan sonra bütün maharetlerini sergileyerek diziyi sırtlamasını umut etmek.


İlk Muhteşem Yüzyıl çekilirken "bu dizinin devamı çekilecek ve en baş sultanı ben oynayacağım" diye yemin etmiştim. İşte o günler geldi çattı. Başrolü kaptım, Meryem'in tacını taktım. Daha çocuk bile doğurmadan "Sultan" olup taç takan ilk kadın olarak Osmanlı tarihine geçtim. Şimdi bütün dizi sektörünü yedim işte. Korksunlar benden.

Tarihi konularla ilgili sohbetleri biraz daha fazla gördüğümüz bu bölümde Kuyucu Murad Paşa’nın hikayesine de biraz biraz vakıf olabildik. Geçtiğimiz hafta Cihan Ünal kadroya dahil olduğu zaman canlandırdığı karakterin adının “Kuyucu” namıyla birlikte anılmış olması sosyal medyada “tarihi gerçeklik” açısından hatalı bulunmuştu. Zira Murad Paşa’nın bu sıfatı Anadolu’daki Celali İsyanları’nı oldukça şiddetli bir şekilde bastırmaya başlayıp, isyancıların kellelerini ibret-i alem için vurdurarak kuyulara attırmasından sonra aldığı şeklinde çokça bilinen bir söylem var.

Hatta Celali İsyanları’yla ilgisi olsun olmasın bunu hoşuna gitmeyen bir çok kişiye yaptığı ve kendisinin basbayağı “deli” olduğuyla ilgili söylentiler bile var. Aslında sadece geçen hafta yayınlanan 10. bölümde değil dizide şimdiye kadar kendisinden bahsedilen bütün sahnelerde bu şekilde anıldı bu karakter. Bu hafta ise neden kendisine bu ismin layık görüldüğüyle ilgili, kendisi ve atı Deccal’in de dahil olduğu, hiç hesapta olmayan bir hikaye anlattı Kösem Hatun’a. Biraz sosyal medyadaki eleştirilere nazire yapar gibi bir açıklama oldu ve açıkçası çoğu seyircinin de bu şekilde bilmediği bir açıklama oldu bu. Ne kadar doğrudur bilemeyeceğim, açıklamasını tarihçilere bırakmak en doğrusu. Kafamızda bir soru işareti kalmadı diyemem ama.


Valla Kösemcim, ben tarihte düşmanlarımın kellelerini koparttırıp kuyulara doldurttuğum için "Kuyucu" diye anılıyorum sanıyordum ama meğer öyle değilmiş. Deccal diye bir atım varmış, bir gün kuyuya düşmüşüz, ben hayvancık acı çekmesin diye onu vurmuşum sonra bana "Kuyucu" demişler. Ne alâka anlamadım valla. Böyle anlat dediler böyle anlatıyorum. Bana erkenden "Kuyucu" diye hitap ettikleri için tarihsel yanlışlık olmasın diye böyle bir hikaye mi uydurdular, n'aptılar bilmem. En iyisi Erhan Afyoncu'ya sormak lazım, o bilir.

Safiye Sultan’ın kayıp oğlu İskender olduğu anlaşılan Acemi Yeniçeri oğlanı Alexander’ın geçmişini öğrenme hikayesi yavaş yavaş devam ederken, bölümde seyircilerin merakını uyandıran asıl konulardan biri Giray Kardeşler’in akıbeti oldu. Şahin Giray ne yaptı etti Yedikule zindanlarından çıkmayı becerdi ve bunun üzerine Derviş Paşa tarafından saklı tutulduğu handa, aşkına ve sevgisine ihanet ederek dışarı çıktığı kardeşi Mehmet Giray’la yollarına gitme sohbetleri yaptı. Bazı seyirciler bunu Giray kardeşlerin de diziden çıkıyor olmasına dair hayırlara vesile bir gelişme olarak yorumladı.

Zira malumunuz Giray Kardeşler’in dertlerinin ne olduğu, neden İstanbul’da esir tutuldukları, Şahin Giray’ın bu derece yakıcı olan taht hırsının sebebinin ne olduğu ve neden kendisini her taşın altından çıkarken izlemek zorunda kaldığımız vs. 11 koca bölümdür “zinhar” seyirciye anlatılmadı. Üstüne Mehmet Giray bir de aynı şekilde arka planı anlatılmadığı için kimsenin umurunda olamayan bir “destansı aşk”ın tarafı konumuna da getirilince Giray kardeşler şu ana kadar bir çok seyircinin gözünde dizide temelli boş yere yer kaplayan, işlevsiz ve gereksiz karakterler olarak kaldı.


Ayyyy... Çok yakışıklı çocukmuş şekerim, bu ne böyle?? Gençliğimde karşıma çıksaydı hiç kaçırmazdım valla. Bizim Fahriye'ye mi yapsak ne bunu? Neden aşık olduğunu bilmediği o Mehmet Giray'ı unutur da aklı başına gelir belki birazcık. Hem bu çıtır da hep gözümün önünde olur ^^

Ancak bu iki kardeşin bu dizide yer almasının elbette ki bir sebebi olacaktır çünkü her ne kadar Şahin Giray dizide kurgusal olarak gösterildiğinin aksine aslında tarih sahnesinde bundan tam 150 yıl sonra var olan bir şahsiyet olsa da, Mehmet Giray gerçekten de Duraklama Dönemi’nin tarihi kişiliklerinden biri ve bundan sonrası için Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım Hanlığı arasındaki ilişkiler adına oldukça da ilginç tarihi gelişmelerin aktörü konumunda olacak bir isim. Bu noktada senaryo ekibinin Şahin Giray’ın da zindanlardan çıkışını fırsat bilerek artık bu kardeşlerin arka plan hikayelerini, Osmanlı’yla dertlerinin ne olduğunu, neden İstanbul’da esir tutulduklarını ve Şahin Giray’ın bu taht hırsının nereden kaynaklandığını anlatmaya başlamalarının hem tam zamanı hem de bu iki kardeşin dizide kapladıkları yer ve içine dahil oldukları entrikaların seyircinin gözündeki “inandırıcılığını” ve “gerekliliğini” tam olarak oturtabilmek açısından son derece elzem olduğunu düşünüyorum. Diziye çok güzel tatlar ve tarihi kurgular katabilecek bu hikayenin artık daha fazla harcanmaması gerek.


Bizim hikayemizi de anlatın artık olm, bizim hikayemizi de anlatıııınnnn... Osmanlı'nın arka bahçesi Kırım hanlığındanız diye dizide de üvey evlat muamelesi mi yapıyorsunuz yoksa len bizeee? 20 bölüm geçti len, yeteeeerrr.

11. bölüm de bu şekilde Muhteşem Yüzyıl Kösem külliyatındaki yerini almış oldu. İlk bölümden bu yana herkesin sora sora dilinde tüy bitmesine sebep olan Kedi Elizabeth’i helesi tekrar görebildiğimiz için ayrıca sevindirdi bizi bu bölüm. Gerçi ilk bölümdeki kediyle bu kedi aynı mıydı tam emin olamadık ama böyle bir karakterin varlığını 10 hafta sonra hatırlamış olmaları da bir şeydir yine de. Keşke daha fazla görebilseydik kendisini. Yine de Allah’tan ümit kesilmez.


Miyaaaaavvvv ^^

Safiye Sultan haremden gitmiş olmasına rağmen henüz yaşadığı dünyadan göçüp gitmediğine göre bir süre daha bizimle olacak. O sırada bari Eski Saray’daki yalnızlığında kendisine eşlik ederken görebilelim bu sevimli kediciği. Gözümüz gönlümüz açılır. Yalnız çekim yapılan setleri biraz ısıtmak, gerekirse kameranın görmediği yerlere iki-üç tane UFO koymak ve oyuncuları soğuktan dondurmamak daha iyi olabilir. Yoksa koskoca padişahın ağzından buharlar saçarak konuştuğu sarayların soğuğunda kürkü bile donmaktan kurtaramayabilir Kedi Elizabeth’i ^^

Kayıp aranıyor!

Geçen haftaki yazımı bitirirken yaptığım gibi yine aklıma takılan bir soruyu sorarak bitireyim bu haftaki yazımı da, belki Elizabeth'te olduğu gibi cevabını çok geçmeden alırız. Herkesin dikkatini Mahfiruz'u canlandıran Ceyda Olguner'in çiçek hastalığı ayağına bir anda diziden uçurulup yerine Dilara Aksüyek'in getirilerek tarihe uygun olunabilsin diye Raşa Hatun'un Mahfiruze Hatun yapılıvermesi çekti ama benim merakımı bundan çok daha fazla cezbeden bir oyuncu var: Handan Sultan'ın cariyesi, ilk bölümlerde sürekli onun yanında dolaşan sağ kolu, dalgalı saçlı, esmer tenli, siyah gözlü o harem kalfasına ne oldu? Yoksa o da mı bilmediğimiz sebeplerle hikayeden şutlandı?
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER