Ah Tuna Velibaşoğlu ah… Ciğerimi dağladı yine. Bu nasıl bir
şarkıdır? Oyunculuklar harika, olaylar fazlasıyla dramatik ama en etkilisi her
seferinde müzikler oluyor. Karadeniz müziklerinin kullanılıyor olmasını sevsem
de Tuna Velibaşoğlu’nun şarkılarının yeri ayrı. Ne zaman melankolik bir bölüm
çekseler, ister istemez “Kal Ölene Kadar “ şarkısını duymayı bekliyorum. Meral’in yetimhaneye dönmek zorunda
kaldığında beklediğim gibi.
Benim bu dizi için bir "iyi anneler" bir de "kötü anneler" diye
listelerim var. Seher iyi anneler listesinde. Kızını ne kadar üzmüş olsa da, tek
derdi Meral’i o canına yandığım, girişi olan ama çıkışı olmayan dünyadan
korumak. Böyle anneye ben nasıl kızayım? İstemeye istemeye bıraktı kızını
kadın. Yoksa o Abbas denen adam Meral’i de çekecekti pavyon batağına. Seher
Meral’in okul taksiti için borç almasaydı bunların hiçbiri olmayacaktı. Ama
keşke demenin bir manası kalmadı artık.
Hiçbir sır sonsuza kadar gizli kalmaz. Seher’in sırrı da
mezara kadar gizli kalmayacak. En başından söyleseydi Meral’e her şey daha
farklı olurdu. Hey baylar bayanlar onlar sadece çocuk. Siz onlara anlatmasınız
da bir şeylerin ters gittiğini anlayabiliyorlar. Emin olun sonra öğrenince daha
kötü. Üzüleceklerse o zaman da üzülüyorlar. Bir de üstüne sizin yalan
söylediğinizi öğrenirlerse, emin olun daha çok üzülüyorlar. Tecrübe ile sabit.
Bizimkiler benden ne zaman bir şey saklasa, anlardım.
Elbette her gerçek
çocuklara olduğu gibi söylenmez. Ama o gerçekler çocuğa zarar verecekse
anlatmanın bir yolu mutlaka bulunmalı. Bu işin doğrusu, gerçeklerden korumak için başka zararlar
vermek değil. En azından bir anne babanın çocuğu olarak böyle
düşünüyorum. Demek istediğim o ki Seher, Meral’i yurda göndererek iyi bir şey
yapmadı. Zaten fragmandan gördük Meral olanı biteni öğreniyor. Bizi de uzun bir
kızgınlık süreci bekliyor sanırım.
Meral yetimhaneye döndüğünde bahçedeki bağırışları,
feryatları Neriman Hanım'a ya da Feride’ye karşı değildi. Hayatın kendisine
karşıydı. Bu yüzden belki de çok anlamlıydı. Songül de bir ailenin yanından
dönmek zorunda kalmıştı ama acısını bu kadar net hissetmemiştim. Ayrıca
Meral’in feryatlarını Güney’in duyması iyi düşünülmüştü bence. Güney sürekli
bırakılıp gidilme korkusunun nasıl bir şey olduğunu anlar belki.
O gelen Rüstem efendi mi?
Şimdi belki buna kızan olur bilmiyorum. Songül'ü her ne kadar
anlasam da çok kızdığım huyları da var. Hani anlattı ya amcasının karısı
çocukları ne şımarıklık yaparsa yapsın sesini çıkarmazmış. Ama Songül “ayakkabı
kırmızı olabilir mi” dedi diye kızmış. Songül ile Güney’in hikayesinde Songül
biraz o yengeye benziyor bence. Kendisi ne yaparsa yapsın Güney onu sevsin
istiyor ama, Güney ne yapsa kabahat oluyor. Songül biraz anlayışlı olsa olmuyor
mu yani? İlişki dediğin şeyde anlayış ve hoşgörü iki taraf arasında da olmalı
değil mi? İki taraf birbirinden özür dilemeli ama yine Güney'e kaldı galiba
gönül almak.
Geçen hafta değinmiştim bu hafta da söylemeden geçemeyeceğim.
Songül ve Güney’in niye bu kadar az sahnesi var? Seyircilerin çok büyük bir
kısmı bu çifti çok seviyor. Bana bile bir sürü "sahneleri daha çok olsun lütfen
değinir misin" diye mesaj geliyor. Zaman zaman hashtag oluşturduklarını da
biliyorum. Yani eminim ki yapımcı ve kanala da bu şekilde birçok mesaj
gidiyordur. Sahneleri böyle az az mübarek cımbızla çeker gibi izlememizin bir
nedeni varsa, eyvallah. Ama diğer hikayeleri anlatmak için SonGün'ün sahneleri
az yazılıyorsa, yazık valla. Bölüm boyunca "Songül ve Güney nerede" içerikli bir
sürü mesaj gördüm. Bence fragmandaki o sahneler bile tepkiler yüzünden konmuş.
Çünkü ilk sahneler fragmanın devamıyla uyumsuzdu sanki. Senaristlerden ricam bu
sahneleri biraz artırsınlar. Mesela Songül’ün sır gibi saklanan babası arada
bir mektup yazsa bari. Oyuncunun girmesine daha var diyorsanız bari ucundan
çıtlatın yani.
Trafik kazası da kar etmedi bu adam gene ölmedi ya!!!
Eylül ve Serkan ne çabuk barıştı öyle? Ben daha sürünürler,
hatta Zeyno olayı ortaya çıkana dek epey zaman geçer diyordum. Yanılmışım.
Birileri bir dizinin sonraki hamlesi tahmin ediliyorsa dizi kalitesini
düşürmeye başlamıştır demişti. (Kimin dediğini harbi hatırlamıyorum :) ) Ben
sürekli yanıldığıma göre kalitede bir sıkıntı yok demektir değil mi?
Eylül ve Serkan'ın barışması hayal edilen çifte örnek gibi
oldu. Kavgasız, gürültüsüz, birbirlerini dinleyen çiftler herkesin hayalidir.
Ama bu kadar sakinlik sıkıcı da oluyordur bence. Şahsen çevremde mutlu olan insanlar
çok ama kavga gırla gidiyor. Yine de Eylül’ün Serkan'a “sen nasıl o kızla
buluşursun” temalı bir mesaj atmasındansa buluşup buluşmadıklarını sorması, Serkan'ın hatasına düşmemesi iyi düşünülmüştü. Eylül için güven çok önemli.
Çünkü annesine bile güvenemiyor. Eylül ile Serkan'ın ilişkisi en başından beri
güven üzerine inşa edilmişti. Birbirlerine güvenleri sarsılmadıkça aralarının
bozulacağını sanmam.
Yazı devam ediyor...