“Ben Gönül Çelik. Bu ülkede yaşayan milyonlarca şiddet
görmüş kadından biriyim yalnızca. Benden önce annem yaşamış aynı şiddeti. Çocuğuna bile sahip çıkamayacak kadar yalnız
ve çaresiz bırakılmış. Yetimhanede görevini kötüye kullananlar tarafından
şiddet gördüm. Sonra beni sevdiğini söyleyen adam tarafından şiddet gördüm.
Ailesi, en yakın arkadaşları bilmelerine rağmen sustular, görmezden geldiler.
Ben Gönül Çelik, yetimhanede büyümüş, ayakta kalmış, kimliği silinmiş, yok
edilmek istenmiş bir kadınım. Geri döndüm. Eğer başıma bir şey gelirse, hikayem
böyle bilinsin.” Bir haftadır kulaklarımızda Gönül’ün bu sözleri
yankılanıyordu. Gönül nasıl veda edecekti bize, merak ediyorduk.
Gönül’ün hayat yolculuğundaki hikayesi, doğar doğmaz
ailesinden gördüğü şiddetle başlamıştı. Babası onu istememiş, annesi
yetimhaneye terk etmişti. İlk bölümden bu yana annesinden o kadar çok söz
edildi ki, haliyle beklenti yükselmişti. Şahsi fikrim, anne hikayesinin çok
yanlış bağlandığı yönünde. 12 bölüm boyunca bir kadından söz edip, son dakikada
hikayeyi kapamadan gitmeyelim düşüncesiyle alelade bağlamak -bence- hatalı bir
senaryo refleksiydi. Ee erken final yapıyorlar, ne yapabilirler diyebilirsiniz.
Zaten erken final yaptıkları için Ensar, Şermin ve Özlem’i 12.bölümde
öldürdüler; anne de bir köşeden görünebilirdi. Kısacık bir sahne, anne
hikayesine inanmamıza yetebilirdi.
Biyolojik anneyi geri verip, yerine Hatice Anne alsak olmuyor mu?Gönül’ün annesinin Hatice Anne çıkmasını isterdim. Belki
öyle de klasik bir son olacaktı ama en azından hikayenin saçakları toparlanmış
olacaktı. Şimdi Hatice Anne’nin anne sütlacı yapmaktan başka ne vasfı var,
söyler misiniz? Her yetimhane hikayesinde bir iyi, bir de kötü yetkili görürüz.
Fakat hikayenin bu denli içinde olan bir kadının daha da köklü bir kişisel
hikayeye sahip olmasını beklerdim.
Gönül’ün annesi ve Hatice Anne tanıdık çıkabilirdi misal.
Annesi gizli gizli Gönül’ü görmeye gelebilirdi. Klasikse klasik, beklendikse
beklendik ama en azından tutarlı. Üzgünüm, anne meselesi benim için hayal
kırıklığı oldu.
Yan karakterlerin finallerine başlayalım yavaş yavaş. Sanırım
Figen dışında herkes kendi “mutlu son”unu yaşayarak veda etti. Figen’in polise
gitmesi, kendi vicdanını temizlemekten başka bir şey değil. Ve ayrıca Tekin,
Figen’e o lafları etmese Figen asla vicdanını temizleme hareketine de girmezdi.
Kardeşiyle arasındaki mesele, kardeşlik bağlamında güzeldi. Ama replikler
kulağımı çok tırmaladı. Aslında genel olarak bu bölümde replikleri fazla
buldum.
Selma ve Mete hikayesiyle ilgili ne düşünsem, ne yazsam
acaba? Selma, aşık olunca bir saçmaladı, bir haller oldu ona. İlk geldiğinde
çok daha tutarlı bir karakterken, geçerken uğradım seviyesinde bir karaktere
dönüştü finalde. Tabii ki, her karakterin finalini görmemiz şart ama Selma gibi
bir kadını bu kadar saf bir halde bırakmaya da gönlüm el vermedi. Mete’yi alıp
Amerika’ya gidecek olması güzel de, o malum aile meselesi öyle kolay
hazmedilecek bir mesele değil.
Aylin ve Mahmut evlendi, barklandı, çocuk sahibi oldu. Her
şey çok güzel de o saç ne Aylin? Neyse bu saç-sakal mevzusuna birazdan
geleceğim. Aylin ve Mahmut’un finali beklendiği ve olması gerektiği gibiydi. Ne
yani, herkes mutlu olacak da onlar ayrılacak mıydı? Yok canım. Ben sevindim
onlara.
Neşe'cim bu saçınla nereye gideceksin, canım?Yine Neşe ve Hilmi tam beklediğim gibi veda etti. Özellikle
Neşe’nin mutlu olmasını istiyordum. Bebekleriyle, mutlu mesut bir gelecek hayal
ederek vedalaşmak güzel geldi. Tekin’in sırlarını bilen tek kişinin Neşe olması
da bir hayli hoştu. Zira Tekin ve Neşe arasındaki kardeşlik ilişkisine ilk
günden beri inanıyordum.
Ali’nin istifasına sevindim. Tuğrul Tülek’i daha çok görmeyi
isterdim, hep söylüyorum.
Mazhar’ın yıkılması, elini ayağını her şeyden çekmesi mantıklı
olmuş. Lale gibi iyilik meleği resmedilen bir karakterin Gönül’ün yanında
olması da oldukça tutarlı. Ama o Ömer sahnesi ne gereksizdi öyle? Tamam Ömer,
sabah uyanıp evden gitmedi. Tamam Ömer, Lale’ye anne diyor. Tamam Ömer’le
Mazhar’ın arası iyi. Bu kadar uzatmaya gerek var mıydı? Bence yoktu. Ayrıca
Mazhar gibi biri Ömer’in o şekilde konuşan biri olarak yetişmesine nasıl
müsaade etmiş. Hmm, yaşlandı tabii pardon.