Murphy Kanunlarına göre; "Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa, kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir." Bu teorinin mantığını göstermek için ise verilen en basit örnek şudur; dakikalarca yağmur çamur altında otobüs beklersiniz, ne gelen vardır ne de giden. Ancak ne zaman sigara yakmak için bir an yoldan gözünüzü çevirirsiniz, işte o sırada beklediğiniz araç hızla önünüzden geçer..
Fatih ve Zeynep'in girdiği "Ayrılık oyunu" henüz büyük travmalara sebep olmasa da yine de zaman zaman beklenmeyen sonuçlara yol açtı şimdiye kadar. Hikayenin son haftalarda aldığı şekle bakınca, bu oyun işinin çok uzun haftalar boyunca daha devam edebileceğini sanmıyorum. Bakalım bu oyun işi nasıl son bulacak.. Ancak asıl önemlisi, bu durum sonuçlanırken herhangi bir felakete yol açacak mı? Fatih ve Zeynep'in sonunu düşünmeden çıktığı bu yol, onların karşısına neler çıkaracak?
Herkes gibi benim hayatımda da zaman zaman seçtiğim yollar ve ulaştığım sonuçlar oldu. Bunların bir kısmı beklediğimden iyi çıktı. Sizinkiler nasıl sonuca erdi bilmiyorum ama, kimi zaman Allah belasını versin böyle hayatın dedirten durumlarla da yüzleşmek zorunda kaldım. Bakalım Fatih ve Zeynep için tünelin sonundaki ışık; dışarıdan gelen Güneş mi olacak yoksa, üzerlerine gelen tren mi..
"Zeynep, evi yakalım mı?"Fatih ne demişler bilirsin, kaderden kaçılmaz.. İkidir direkten dönüyorsun, hatta Darbeli ile yaşadığın faciayı da eklersek üç! Yoksa bu bir işaret mi? Dikkat etmeni öneririm, bir dahaki sefer arada kaynama da aman! İşin şakasını bir tarafa bırakırsak; geçen hafta Zeynep'in beni şaşırttığını, çünkü gerçeği açıklamayı teklif etmesinin hiç ona göre bir hareket olmadığını dile getirmiştim. Acaba Zeynep az da olsa körle yatan şaşı misali, Fatih sayesinde değişiyor muydu? Ama ne desem, kendimi nerelerden aşağı bıraksam.. Bir kere be Zeynep, bir kere yahu, bir kere de beni yanılt, bir kere de haksız çıkar, bir kere de kendini zerre kadar önemsemeden sadece başkaları mutlu olsun diye bir işe gir.. Fakat ne mümkün, yine yanılmamışız. Anında vazgeçti verdiği karardan..
"Burada benimle olduğun için mutlu musun?"
Meryem uzun süredir sergilemesini beklediğim davranışları, ufak ufak da olsa göstermeye başladı. Ne gibi mi? Sürekli sıkılması, Şevket'i sorgulaması.. Meryem bence bariz yansıtma yapıyor, o kafedeki yaptığı konuşmada. Kendi kafasındaki düşünceleri Şevket üstünden dile getirerek hem üstündeki yükten kurtulmaya çalışıyor hem de bir çıkış yolu bulmayı amaçlıyor. Çünkü henüz içinde bulunduğu durumun ve neden huzursuz olduğunun kendisi de farkında değil..
Hep dediğim ve hatta Vahit'in de üstü kapalı olsa da ara ara dile getirdiği gibi, Meryem her ne kadar inkar etse de Cahit'in imkanlarının ona sağladığı hayatı yaşamayı seviyordu. Haliyle de şu anda içinde bulunduğu yaşama uyum sağlamakta zorlanıyor.. Evet, belki yıllarca Şevket'e ve Zeynep'e kavuşacağı anı hayal etmiş olabilir -ki ben hala Cahit'in tek günahkar olmadığı fikrine sahibim- ancak hayallerine kavuştuğunda içindeki boşluk beklediği kadar dolmadı. Neden? Çünkü her seçiş bir vazgeçiştir.. Bu seçtiği yeni hayat eski hayatını arkasında bırakmasına sebep olduğu için, bu sefer de başka türlü bir boşluğun içinde buldu kendini..