“Bulut geçti
gözyaşları kaldı çimende,
Gül rengi şarap
içilmez mi böyle günde?
Kimse bilmez kimse
görmez….”
Paramparça'nın 47. bölümünü ardımızda bırakırken nedense aklıma “Kimse Bilmez” parçası geldi. Genelde dikkatim çabuk dağıldığı için yazarken sessiz
ortamları tercih ediyorum ama bu kez bir istisna yapıp yorumumu bu şarkı
eşliğinde yapacağım. Ayrıca bu şarkıyı da Dilara’ya armağan ediyorum. Neler
hissettiğini kimse bilmez, kimse görmez…
47 haftanın sonunda bana göre ilk defa Dilara’nın geçmişine
gittik. Amerika’da bir annesi ve ablası olduğunu biliyorduk ama onun dışında
pek fazla hikayesine hakim değildik. Meğer Dilara’yı sandığımız gibi Alman
dadılar büyütmemiş. (Ya da her hangi bir yabancı dadı, fark etmez.) Bizim en
yakından tanıdığımız Anadolu’nun anaç teyzelerinden biri tarafından büyütülmüş.
Hatta öyle bir bağ kurmuşlar ki Dilara annesinden göremediği yakınlığı, ilgiyi
Nana’sında bulmuş. Bu yüzden de Harun hakkındaki gerçekleri öğrenince
çocukluğunun güvenli limanına sığındı. Yıllar yıllar sonra Nana’sının kapısını
çaldı. Dilara bu durumu nasıl atlatır, en hafif yarayla nasıl kurtulur bilmem
ama şimdilik huzurlu olduğu kesin.
Her bölüm sonu ona ne kadar kızsam da
aslında içten içe üzülüyorum. Göründüğü kadar güçlü bir karaktere sahip değil. Etrafa
karşı dik durmaya çalışsa da içinde yapayalnız ve kırılgan bir kadın yatıyor.
İşte bu yüzden Ebru Özkan’ın oyunculuğuna ayrı bir parantez açmak istiyorum.
Tam 47 haftadır savrulmadan özenle günden güne Dilara’yı yaşadığı ve bizlere de
onu yaşattırdığı, hissettirdiği için teşekkür ediyorum. Bölüm boyunca gözlerden
uzak bir yerde kendisini dinleyen Dilara'nın hayatında yoluna giren şeyler de vardı. Mesela Ozan annesine karşı artık yumuşamıştı. Hamileliği ortaya çıkana
kadar Ozan ve Cansu tarafından sevgi çemberine alınacaktır. Bence gerçek ortaya
çıktığında da annelerine sahip çıkacaklardır hatta bizi şaşırtıp o bebeği doğurmasını bile isteyebilirler. :) Ayrıca bölüm finalinde Cihan Dilara’nın
hamileliğini öğrendi. Ben asıl şimdi Cihan neler yapacak çok merak ediyorum. İzleyip göreceğiz.
Geçen Hazal yine karakolluk olmuş...
Genel olarak çok sakin bir bölüm geçirdik bu hafta diyeceğim
ama Hazal’ın olduğu yerde mutlaka bir olay yaşanıyor. Kızın vukuatsız tek bir
günü bile yok. Bugüne kadar ona hep anlayışla yaklaşan Cihan’ı bile delirtti en
sonunda. Gece gece bara gitmesi yetmiyormuş gibi (Dikkatinizi çekerim henüz reşit değil ve ailesine de haber vermiyor.) bir de kendisine asılan adamın
kafasında şişe kırdı. Ellerine sağlık diyeceğim Hazal ama sen de bile bile
lades dedin. Onu ne yapacağız? Nereden tutsan elinde kalıyor. En iyisi o konuya
hiç girmemek. Yoksa çıkamayacağız. Sadece şunu söyleyeceğim. Gülseren karakola
gitmemekle en güzelini yaptı. İşine gelmeyince kadını azarla “Sen benim annem
değilsin!” de ama başın sıkışınca “Anne ben çok kötüyüm, ne olur gel beni al.” oldu
canım başka?
Mutlu aile tablosu?
Bu hafta nihayet Gülseren ve Cihan’ın karşılıklı bir sahnesi
vardı ama onu da ayrı ayrı çekip birleştirmişler. Yani Erkan Petekkaya ve
Nurgül Yeşilçay o sahnenin çekiminde bir araya gelmemiş. Ne diyelim,
hayırlısı. Yalnız Cihan da öyle bir anda geldi ki az daha geç kalsaydı Özkan,
Cansu ve Gülseren’i aile olarak benimseyecek, Gülseren-Özkan birlikteliğini
destekleyecektim. Öyle güzel duruyorlardı. Neyse ki kısa sürdü de etkisi çabuk
geçti. :) Bu arada Harun neden Özkan ve Engin’e yardım etti bir fikriniz var mı? Şahsen
benim yok. Gülseren, sayesinde kredi almaktan kurtuldu. Bir nevi onun için iyi
oldu ama Harun’un Özkan ile işbirliği Cihan için ne kadar kötü olabilir ondan
emin değilim. Onu da ilerleyen bölümlerde göreceğiz. Harun üç adım sonrasını
düşünmeden harekete geçmiyor. Vardır bir planı.
Hazal’a sinirlendiğimiz, Dilara’ya üzüldüğümüz, Özkan ve
Keriman sahnelerinde kahkahalarla güldüğümüz bir bölümün daha sonuna geldik.
Heyecanın, aksiyonun hiç azalmayacağı bölümlere…
Haftaya görüşürüz.
Bir sonraki sayfada yeni bölüm fragmanını ve yazıda bahsettiğim "Kimse Bilmez" adlı parçayı bulabilirsiniz. :)