İnsan en çok kime inanır? Kime güvenir? Yıllarını paylaştığına
mı yoksa hayatına yeni dahil olmasına rağmen beraber bir sürü anı paylaştığına
mı? Paramparça 46.bölümü izlerken
kafamda sürekli bu soru dönüp durdu. Aslında bu soruları yıllardır kendime
soruyorum, henüz cevabını bulabilmiş değilim. Dilara’nın Harun ile ilgili Cihan’a
inanmaması beni çok eskiye artık çok da önemi olmayan bir anıma götürdü.
Henüz
liseye bile geçmediğim bir dönemdi, arkadaş grubumuza nasıl olduğunu
hatırlayamadığım bir şekilde yeni biri dahil olmuştu. Hemen herkes çocukla
kaynaşmış sanki daha aramıza dün katılmamış gibi samimi davranıyordu. Ben yapım
gereği yeni tanıştığım insanlara mesafeli yaklaşırım öyle hemen kaynaşamam.
Önce iyice tanımam gerek. Bu sebeple de çocukla pek fazla diyalog kurmamıştım.
Neyse, gel zaman git zaman bu çocukla benim aramda bir anlaşmazlık oluştu ben de
biraz kinci olduğumdan “Onun olduğu ortama asla girmem, ya ben ya o!” deyip
resti çekmiştim. Hal böyle olunca da arkadaşlarım bir taraf seçmek zorunda
kalmış ve benim tarafımı seçmişlerdi. Sadece en yakın arkadaşlarımdan biri çocuğun
tarafında kalmıştı. Ona nedenini sorduğumda beraber geçirilen yılların değil
paylaşılan anıların daha önemli olduğunu söylemişti. Aslında bana ağır laf
sokmuş da ben şu an yazarken fark ediyorum. :) (Önemsemediysem demek.) Bu olayın ardından onunla aram açılmıştı. Bir daha da
eskisi gibi olmadı.
Peki, o çocuğa ne oldu? Geldiği gibi aramızdan ayrıldı. Bir
daha ne gördük, ne de ondan haber aldık. Şu an yüzünü bile doğru düzgün
hatırlamıyoruz. Hatta adını bile hatırlamıyorum. Yazıyı yazarken
arkadaşımı arayıp çocuğun adını sordum ama o da hatırlamıyormuş. Hayat işte kime ne
kadar önem vereceğini önceden öğretmiyor. Eğer arkadaşım o olayda benim tarafımı tutmuş
olsaydı hala arkadaşlığımız aynı samimiyetle devam ediyor olacaktı. Ama o henüz
tanıştığı biriyle yaşadığı 3-4 güzel anıyı tercih etti. Sonuç? İki tarafın da
arkadaşlığından oldu. O yüzden hep şunu savunmuşumdur, bir insana güvenmek,
inanmak için önce yıllarını paylaşman sonra da o yıllara anılarını sığdırman
gerekir.
Konuyu tahmin edeceğiniz üzere Dilara’ya getiriyorum. Öncelikle Dilara’ya
şunu sormak istiyorum. Sen Cihan’a hiç mi güvenmedin? Ya da şu soru daha doğru
olacak. Sen Cihan’ı hiç mi tanımadın? Eğer tanımayıp, güvenmediğin bir adamsa
neden 20 yıl evli kaldın? İnsan sırtını rahatlıkla yaslayamayacağı,
güvenemeyeceği biriyle 20 yıl aynı yastığa baş koyar mı? Aslında Dilara’nın
hemen Cihan’a inanmayacağını tahmin ediyordum. Ne yazık ki Dilara da Özkan gibi
hayatı yaşayarak öğrenenlerden. Kendi doğrularına o kadar çok inanıyor ki hata
yaptığını ancak iş işten geçtikten sonra anlıyor. O yüzden Harun olayında da
hemen en kolay yolu seçerek “Sen beni kıskandığın için böyle yapıyorsun.” bahanesiyle
elindeki belgelere inanmadı. Taa ki Candan ve Harun’un fotoğrafını görene
kadar.
Keşke iş o raddeye gelmeden Cihan’a inansaydın en azından yanlış kişiyi
savunduğun için kendine karşı böyle küçük düşmezdin. Üstelik bir de şimdi
hamile ki orası da ayrı bir muamma. 14 hafta olmuş neredeyse, aldırmak için geç
kalmış. Bebeğin eli, ayağı oluşmuş ama Dilara fark edememiş. İnsan hiç mi
şüphelenmez? İki tane hamilelik geçirmişsin. Vücudunun nasıl belirtiler
vereceğini en iyi senin bilmen gerek. Aaaa onu da ben mi anlatayım canım?! Bak
yine sinirlendim, ana konudan saptım. Ne diyordum. Şimdi Dilara hamile ve
Candan ile konuşmasından anladığımız kadarıyla bu bebeği doğurmak istiyor. O
yüzden şimdi iki kat daha fazla yıkım yaşayacak, dibe vuracak. Ama daha önceden
dediğim gibi onu o düştüğü yerden kaldıran yine Cihan olacak çünkü o Dilara’nın
aksine nerede duracağını, kimi seçeceğini çok iyi biliyor. Ve yine Dilara’nın
aksine o 20 yıllık geçmişlerinin hatırına Dilara’yı hala seviyor ve saygı
duyuyor…
Biraz garip gelecek ama ben bu bölüm Candan adına çok
üzüldüm. Önce Dilara’nın sevdiği adamdan bebek beklediğini öğrendi sonra Harun
yüzünden mafya tepesine dikildi. Ama ona da yazık. Üstüne bu kadar gidilmez ki.
(Sanırım biraz fazla duygusalım bu hafta, Candan’la bile empati kurabiliyorum.)
Yalnız bu sayede belki de hayatının en doğru adımını attı. Bütün belgeleri
Cihan’a verdi. Bakalım neler olacak.
Bir sonraki sayfaya geçiniz.