"Dım dım.. Dım dım" diye ritmik kalp atışları ile heyacanla
beklediğimiz bölüm, rüzgar gibi geldi ve geçti. Aslında bizi rahatça birkaç bölüm götürecek olayları hızlı hızlı
yaşadık. İyi oldu, hoş oldu, heyecan dolduk. Haaydi o zamanlar akıllara
mukayyet olalım, başlayalım!
“Geçmişi karanlık o adamın geleceği de öyle.” Dafne’nin
Bahri Baba ile ilgili düşünceleri böyle. Evet, Bahri Baba’nın gurur duyduğu, tertemiz bir geçmişi yok. “Sadece ölmesi
gerekenleri değil, öldürmek istediklerimi öldürdüm” diyebilecek kadar da
yaptıklarının arkasında. Ancak geleceğinin aydınlanması onun elinde. Düşmanına
yapacakları hem kendini hem de sevdiklerini etkileyecek. Yani kısaca Bahri Baba
Dark Side’lara geçecek mi, beklemelerdeyiz. Bahri Umman ne kadar yeraltının karanlık
dünyalarının bağrından kopup gelse de biz onun hep merhametli yüzünü, babacan
tavırlarını gördük. Adil Topal insanı iğrendirecek kadar katıksız kötü. Ve biz bu hikayeyi hep Bahri Baba’nın
gözünden izliyoruz. Babasını ve oğlunu öldüren, hayatını tepetaklak eden bu adama
elbette merhamet beklemiyorum. Hem ben beklesem sen beklesen ne olacak, Bahri
Umman o.
“ Düşmanlarından nefret etme bu senin yargılama yetini etkiler.*"
Bahri Baba’yı izlerken bu efsane replik, hiç çıkmadı aklımdan. İlk ve tek
düşmanı olarak Adil Topal’ı gören Bahri Baba düşmanına duyduğu nefretle
hatalara sürüklenecek gibi hissettim. Cahiller, aptallar, akıllılar diye üç
çeşit insan varmış ya hani dünyada, Bahri
Baba hangisi oluyor, karar veremedim. Yeri geldi bildiğini zannetti her şeyi, bazen defalarca inandı, bazen de
şüphe edemedi. Umman Ailesi için zor
zamanlar kapıda, en çok yaralanan ise Baba olacak gibi geliyor. Bölüm etiketi bile adaletin peşinde idi ancak Bahri yanlış adaletin peşinde. Adaletin yanlışı mı olur demeyin, oluyor. Tabii ki ne taraftan baktığınıza göre. Bahri Umman her ne kadar intikam değil adalet peşindeyim dese de içindeki intikam ateşi adaletin terazisini kaçıracak gibi.
O son tokadı atmayacaktın Bahri Umman, yakışmadı!
Babalardan gideceğim yine. Babalar, evlatları ve düşmanları.
Ancak hepsinden önce Ayşegül-Bahri ilişkisinden başlayacağım. Yakışmadı Bahri
Baba. Kimseye yakışmayacak bir durum
olsa da sana ekstra yakışmadı. Baba ve kız ilişkisi bana yeryüzünde anlaşılması
en zor şey gibi geliyor. Kız evlat sahibi olan babaların inandıkları tek
gözyaşı vardır, o da kızlarınınki. Onun dışında söz konusu kızları ise kimsenin
gözyaşını umursamazlar. Tıpkı Ayşegül’ün
dediği gibi gözlerinde sevgi vardır, taparlar kızlarına, dört dönerler etrafında.
Başlarda işler kolay olsa da, sonra işler hep bir parça daha zorlaşır. Peki kızları için babaları ne ifade eder?
Bu da olayı ilginçleştiriyor bence. Gözyaşları bazen tersten akabiliyor, yani nedeni babalar olabiliyor. Zamanında evi terk eden, babasına restini çeken,
soyadını bile taşımak istemeyen Ayşegül, bu kez “O tokadı hak ettim” dedi. Bir
evladın o tokadı hak ettiğini düşündüğü an, babanın hanesine pişmanlık, evladın
hanesine vicdan şeklinde yazılmıştır, geçmişler ola! Ama yine de Bahri Baba o
son tokadı atmayacaktın! Diğer baba ve evlatlarında işler biraz daha karışık.
Kendini affettirmeye çalışan bir baba, ne olursa olsun inanmak isteyen Meltem
ve arada kalmışlıkların adamı Poyraz. Bu üçlü ilişkinin zayıf halkası olarak
Meltem’i görüyorum ancak şu kan grubu olayından da umutluyum, güzel bir
atraksiyon bekliyorum. Ancak babalar arasındaki savaşta yine evlatlar
kaybediyor. Birini diğerinden haklı yapan nedenler herkese göre farklı. Ancak
hem Bahri’nin hem de İsmail’in anlaması gereken bir şey var: Evlatları
babalarını seçemedikleri gibi aşklarını da seçemedi. Ve ikisi de aynı oranda
suçsuz.
Baba korkusu (Temsili DEĞİL)
Gün geçmiyor ki bir çiftimiz severek ayrılmasın. Despina ve Bahri Umman aşkı davamdan dönmem
diyen Bahri sayesinde, başka bahara kaldı gibi. Gerçi Despina sağ olsun, zırt
pırt eve geliyor, ayağı da alıştı gibi. Asıl siz Bahri Baba’ya bile aşk acısı
yaşattırdınız ya, alacağınız olsun! Çift demişken esas aşka gelelim biz.
Gelelim gelmesine de Poyraz-Ayşegül aşkı için daha fazla ne denilebilir ki?
Bir sevgi düşünün. Düşünün, beyninizi korkak alıştırmayın. Heh işte,
düşünemediğiniz kadar güzel ve büyülü bir şey aralarındaki. Yani adam
bildiğiniz her bir parçasını ayrı seviyor, daha ne yapsın aklını mı çıldırsın?
Gerçi o da yakın gelecekte görünüyor, ama bakalım. Aralarındaki aşkın büyüklüğü
kadar ızdırabı da büyük ne yazık ki. Başıma gelen en güzel şeysin dediği adama,
“beni sevme” diyecek kadar büyük bir ızdırap işte düşünün artık! Değinmeden
geçemeyeceğim, Poyraz’ın Burçin olayı ekstra sevimli ve samimi idi. Sanıyorum
ki o anlarda hepimizin ağız kulak arası mesafesi sıfıra yaklaştı. Doğallığınıza
sağlık!
Begüm için diyecek kelimem kalmadı. Hangi boyutta bir sevgi
bunları yaptırır ya da bunun adı sevgi
midir, cevabını öznelere bırakıyorum. Poyraz’ın çok mükemmel bir hayatı
varmış gibi bir de bu iş çıksın başına. Artsın bakalım zulümler, zeval
bulacaklar mı? Begüm için iki gramlık empati duygumu kullanacaktım ama artık
yok ondanda vazgeçtim. Yalnız bu olaydan sonra Begüm’e sağlam ve yakışan bir
son bekliyorum. Über ütopik akıllı, uslu
bir adam bulun Begüm’e yoksa sonu hayır değil, çiziyorum altını fosforlu ile.
Ben Sado’nun Songül’den nefret edişine bayılıyorum, bir adam
ancak bu kadar güzel nefret edebilir. Deli fişek olduğu kadar mini bir çakal
olan Sado Reis, İpek’i takip etti ama sanırım orada bir klişe ile karşı
karşıyayız. Muhtemelen İpek kızımız, hasta kardeşi ile sarılıyor. Üzülme Sado,
seni ve aşkını yedirtmeyeceğiz!
Ah Songül, vah Songül! Bunlarda mı başına gelecekti. Fani
şeytanımız, yatak altında Sado’nun aldatmasını canlı canlı yaşadı. Hadi bunu
anladım kendi etti kendi buldu ama sonra bir de buna şaşırıp, triplere girmesi
kaç puan? Garip bir şekilde bazen Songül’e üzülüyorum, ancak işler ortaya
çıkınca daha çok üzüleceğim gibi geliyor.
Bütün üst düzey yetkililere sesleniyorum, ben Dedeler ile
ocak başına gitmek istiyorum, acil bir yardım eli atalım abiler, ablalar.
Beşiktaş’tan tutun, kapitalist düzene oradan da küresel sermayeye dek uzanan
koyu bir sohbete dalmak istiyorum. Ne güzel muhabbetli bir masa o, kirli
çamaşırlar bile kardeş kardeş dökülüyor ortaya. Samimiyeti hissetmemek mümkün
değil, samimiyetlerine sağlık. Nasıııl güldüm, nasıl mutlu oldum Taş Kafa sen
tontiş misin ya? Kendi anılarımla birleştirdiğimden olsa gerek, vejetaryen Taş Kafa’ya bayıldım. Oh meşhur
kuzu ile artık duygusal bağımızda var, ne mutlu bize.
Ay ben Meltem’e kızamıyorum da Zülfikar kontenjanından
sanırım. Dediğim gibi Meltem babası konusunda hassas ve bu ilişkinin zayıf
halkası. Babasına inanmaya bir adım daha yakın. Kim bilir belki de daha çok
inanmak istiyor, bölüm sonu nasıl bitecek merak ediyorum, bir delilik yapmaz
umarım. Meltem Zülfikar ilişkisine gelirseek. Meltem dağları delen özgür kadın
havalarında gibi görünse de benim aslan dedem onu çözmüş bile! Meltem,
Zülfikar’a da inanmak, istiyor. Sevildiğini, ne anlam ifade etmek istediğini
hissetmek istiyor. Aslında bütün bunların nedeni Meltem’in sevgiye aç olması. Bu
nedenle her ne kadar zeki olsa da özellikle babası tarafından kullanılabilir
gibi. Neyse ben şom ağzımı kapatıyorum, Zülfikar el atar gökkuşağının her rengine.
Sema-Sefer olayı hızla bayma çizgisine yakınlaşıyor. Ne
olacaksa olsun artık. Ya Sefer işleri anlasın ya da Sema Reis bir hamle yapsın,
merakla bekliyoring. Ayrıca Mete karakteri çok havada kaldı. Daha büyük işler
bekliyordum ondan, Dafne bile daha işlevsel çıktı. Ayrıca Dizide yeterince
rahatsız edici karakter varken, Ümran’ın kocası nereden geldi kuzum? İsa
garibim babasını gördü ama görmez olsaydı. Biraz abartı taş kalp yüklenmesi
yapılmış gibi geldi bana, vay arkadaş insan bir merhaba bile demez mi ya? Güzel
çocuğumun hevesini kursağında bırakıp, hayallerini eline verdiler. “Kazanan
takıma aile verecekler” den sonra bununla naçiz ruhum acılar içinde kaldı.
Yine sezon finali tadında heyecanlı bir bölümdü. İşler
sanırım beklemediğimiz bir şekilde evrilecek. Ben çıtayı yükselterek, umutla
Adil Topal olayında büyük bir ters köşe bekliyorum hatta belki bu kez işler
Karayel Ailesi’nin lehine olabilir. Birçoğumuzun dikkatini çekmiştir, kan grubu
kartından bir şey çıkacak. Umarım ki geç kalınmamış olur.
Kocaman bir rica ediiicim geliyor, bu da sevgili kanal
yönetimine. N’olur bizi süründürmeyin! Aynı bölümleri üç kere reklam
sonrasından izlettiniz. Biz de aman olur da fragman verilir diye pusuya yatmış
halde bekledik. Madem bunları gözümüze sokacaktınız, fragman verseydiniz de
azıcık mutlu olsaydık diyerek haftalık serzenişimi de şuraya bırakıyorum.
Haftaya yine Poyraz’lanmak dileğiyle, öpüyoring!
* GodFather serisinden Michael Corleone'nin unutulmaz repliklerinden