Hayat tiyatro gibidir, en kötü insanlar en iyi yerlerde oturur.*
Geçen hafta Kırgın Çiçekler’den sıkılmaya başladım demiştim. Bunun bir nedeni de sürekli kötülerin kazanmasıydı. Ne yaparlarsa yapsınlar yanlarına kar kalmasından gına geldi artık. Geçenlerde bu sözü bir yerlerde okudum. Okurken aklıma bizim kötülük tayfası geldi. Şunu merak ediyorum. Hayatta iyi bir yere gelenlerin bir çoğu neden bencil olur ya da neden sürekli bencil oldukları anlatılır? (Nazan Hanım gibi) Niye bir makama ve güce sahip olanlar bu güçlerini kötüye kullanır? (Neriman Hanım gibi) Söz meclisten dışarı tabii. Bununla herkesi kast etmiyorum. Ama umuyorum ki sizler derdimi anladınız. (Not: Başlıkta Neriman Hanım etkili oldu ama onu sonlara doğru anlattım. )

Ben bu hafta çok düşündüm. Severek yaptığım bir işten niye sıkıldım diye. Aslında fark ettim ki sıkılmamışım. Bu aralar kendi hayatım yeterince zor olduğundan belki dizideki kötü olayları kaldıramamaya başlamışım. Bunun sonu nereye varır bilmiyorum. Ama yazabildiğim yere kadar yazacağım. Bu hafta bana bunu soran, ilgilenen herkese teşekkür ederim. Dediğim gibi bırakmaya karar verirsem duyuracağım. Sizleri kendi dertlerimle bunalttığım yeter bunun için kusura bakmayın lütfen. İsterseniz bölüme geçelim. Geçen haftaki kısa yazımı da telafi etmeye çalışayım.

Döverim söverim gitmez! Siz kimsiniz be! by Mesude.

Bölüm Mesude'nin gözyaşları ile başladı. Bir izleyici Twitter'da "Mesude ile başladık ya hayırlısı" gibi bir yorum yazmıştı. Çok hoşuma gitti. Mesude’yi gördüğümde benim aklıma ilk bölüm geldi. Mesude Eylül'ü yurda bırakırken bile bu kadar çok ağlamamıştı. Çocukluğumuzdan beri bize öğretilen anne ve çocuk sevgisi, bununla ilgili ezberletilen özlü sözler mi yalandı yoksa Mesude annelik ne demek bilmiyor mu? "Bir anne için evladından daha değerli ne olabilir ki" sorusunun bir cevabı olmaz sanırdım. Varmış. Mesude için Kemal, Eylül’den çok daha değerli. Kemal Mesude hapse girdiğinde kılını bile kıpırdatmamıştı. Hatta beyefendinin arabası vardı onu satma zahmetine bile katlanmamıştı. Mesude ise Nazan Hanım'a yalvardı, Serkan'a yalvardı, Eylül'e sitem ederek kurtarmaya çalıştı. Ne aşkmış be kardeşim!

Kızlar Eylül'ü ziyarete gittiğinde annemin günleri geldi aklıma. "Biraz daha kısır alır mısınız?", “Çayınızı tazeleyeyim mi?” muhabbeti tam altın günü konuşmalarıydı. Ben de bir hayal kurdum. Kızların ileride birlikte yaşadıkları kocaman bir ev olsun. Yetimhanede kısıtlamalar yüzünden yapamadıkları her şeyi yapsınlar. Ama Mesude gibiler o eve giremesin. Kızların yüzü gülsün. Kızların Mesude’yi kandırdıkları sahneye ise bayıldım. Sizce Mesude, Kemal’den bahsettiklerini anlamadı mı? Bence anladı ama cevap verememekten korktu. Eee, sonuçta orada taşı gediğine koyan bir Songül var değil mi? :)

Ama asıl Feride taşı gediğine koydu. Mesude “Bak annesini bırakamadı, ne yaparsam yapayım gelir o” havalarındayken öyle bir laf söyledi ki Mesude bile durdu bir şöyle. “Sen bunun farkında mısın acaba? Hiç sanmıyorum!” Basit ama etkiliydi. Ben onun yerine cevap vereyim dostlar değil. Ne demişler anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az! Mesude değil tek lafla Kaf Dağı önüne yıkılsa yine aynı olacaktır.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER