Merhaba.
35. bölümle ilgili karışık hisler içindeyim.
Tam içim fena halde şişmişken “kırırım bu diziyi” deyip neredeyse kanalı
değiştiriyordum ki İlker Kaleli ve süperkulade tiradı mânî oldu. Gerçi bölümden
önce internete düşen videoyu izleyip hayran olmuştum ama, tekrar tekrar izlenesi
sahnelerine birini daha eklemiş Poyraz Karayel ekibi. Bir sürü mimiksiz, elini
kolunu nereye koyacağını bilemeyen, ses kullanımından bîhaber (çoğu zaman
dublaja sığınan) yeteneksizin "oyuncuyum" diye fink attığı ekranlarda böyle
performanslar seyredebildiğimiz için değerli işte bu dizi. (Bu arada Altın
Kelebek denen tırto organizasyon(suz)luğa tekrardan bi’ "n’aber?” demek
istiyorum bu vesileyle.)
Tabii vakti zamanında dediğim gibi biraz
Beşiktaş gibi bir dizi bu Poyraz Karayel. Zaman zaman kanser de ediyor ama
sevmişsin bir kere. Birkaç bölümdür hâsıl olan kanserimizin sebebi ise Sema
Koral ve hiç alışık olmadığımız üzere uzatılan hastalık mevzusu. Bölümün
başında korku filmi gibi Sema’nın odasında beliren Sefer tam Sema’yı güzelce
köşeye sıkıştırmıştı ki Zülfikâr güzel ortamı bozdu. Bu arada Sema’nın üzerinde
geçen bölüm farklı bir tişört/pijama vardı sanki, bana mı öyle geldi? Sema’yı
kâbustan uyanana kadar izlediğini anladığımız Sefer de elinde tuttuğu yüzüğü
görmedi mi acaba merak ettim. Yani bunlar olay yerine beraber gittiler,
Sefer’in arabası olmadığını varsayıyorum, ya Sema’nın arabayla ya taksiyle
gittiler. Yolda devam etseydiler konuşmaya biz de rahata erseydik, ha öğrendi
ha öğrenecek diye gerçekten içim şişti.
Tabii biz işler yoluna girecek diye
beklerken dizideki tek varoluş amacı Sefer’in kıçında dolanmak olan Dafne ve
kezbanlıkta level atlayıp bizi sükût-u hayale uğratan Sema tuz biber ekti. Sona
doğru Sema ve Mete oturup kahveiçerlerken “Hah,
şimdi de Sefer gelir bunları birlikte görür tam olur.” dedim neyse o kadar
klişesini biz bile hayal etmedik dediler sanırım. Allah razı olsun. İnsanı
zorla Mete’ye sempati duyduracaksınız. Mete demişken, bir kişi de demiyor ki “Aga
bunun burda hâlâ ne işi var?” Taşkafa’nın kuzu bile daha mantıklı duruyor evin
içinde yeminle.

Hükümet gibi kadın ve ihtiyar heyeti
Sema Alzheimer değil, manik depresif filan
herhalde. Bir gün önce Dafne’ye “Size mutluluklar.” diyecek kadar saçmalarken,
bir gün sonra götlü göbekli adamları tesbih boncuğu gibi karşısına dizdirip
ağızlarına meyve sokacak kadar güçlü bir profil çiziyor. Böyle anlarda aslında
SefSe’nin ne kadar uyumlu bir çift olduğunu anlıyoruz. Bu Sema’nın evdeki kadın
büstünden kıllanmaya mı başlasak acaba? İlaçlı gaz filan mı veriyor odaya
n’apıyor? Çok fazla kadraja girmeye başladı zaten, ikinci bir kaplumbağa vakası
olmasından korkuyorum.

“Vicdan korkak yapıyor hepimizi.”
Sefer bölümün başında havasını yaptı ve gitti
sandıydım bi’ ara, Ahmet Kaya kılığına girip geri döndü. Ashjdljaahdsa. Lan
oğlum anladık sakallara kıyamadınız da, adam yaşlı olduğu için beyazlamadı ki
saçı-sakalı, kendi dedi bölümün içinde "yaşım genç" diye. Zaten o ergenliğini
oynayan çocuk da hiç benzememiş. Çocukluk cast’ı başarılıydı da o ergen
olmamış. Kıl tüy derken Bahri’yle Sefer’in tanışma hikâyesi biraz güme gitti.
Bahri’nin yüzündeki hikayesini merak ettiğim yara izi Sefer’in eseriymiş meğer.
Sefer eve geri döndü, artık lütfen ortaya çıksın şu Sema mevzusu rica ediyorum.
Alışık değiliz biz olayların böyle sündürülmesine Poyraz Karayelciler olarak.

Bahri Umman the merciless
Adil Topal olayı bile ortaya çıktı lan deli
misiniz? Bahri bence Poyraz’la birlikte bu bölüme damgasını vuran karakter
oldu. Geçen bölümden sonra ‘Sadreddin’in vurulmasının Poyraz’la Bahri’nin
arasını açacağını sanmıyorum belki Sadreddin koltuğu kaybedebilir.’ dediydim
Bahri Poyraz’ı anladı ama tabii bölüm boyunca sürekli birilerinin kıçını
toplayan Baba’nın ‘eeh eytere bea’ deyip terminatöre dönüşerek gerçeğe ulaşması
Poyraz için hiç hoş olmadı. Kendisine yine yalan söylendiğini anlayan Bahri
Poyraz’a sert yapacaktır.