Bölüm 23 olmadan ayakkabılarını bırak ve kaç Çilek Kedisi!

Bölüm 23 olmadan ayakkabılarını bırak ve kaç Çilek Kedisi!
400 yıllık ejderim, buna rağmen şu dizinin 22'nci bölümü için bir şeyler yazamadan duramadım. 21 Kasım 2015 Cumartesi gecesi, benim için 50 yıllık Türk Sinema ve 20 yıllık Türk Dizi Klişe Tarihi'nin yıkıldığı bir dizi başlangıcını salya sümük seyretmiş bulundum. Gerçi diziyi neredeyse 8-10 haftadır izlemiyordum, o yüzden çok da detaylara giremiyorum fakat ana konuya adapte olmam pek de zor olmadı.
 
Önce fakir kızın annesi zengine baş kaldırdı. Üstelik fakir kız, aşkını annesine değişmedi. Sonra zengin kızın ailesi fakirlere yapılan zulmü tüm detaylarıyla öğrendi ve acı çekerek kabullendi ki bunun adı yüzleşmeydi. Zengin çocuğun kibirli babası yaşananları anlamaya çabaladı. Hatta sefil fakirlere hak verdi ve karısının yaptıklarından neredeyse utandı. Zengin çocuk  tüm varlığını riske ederek aşkını kabullenirken, fakir kız kaybedeceği tek şeyi, yani annesinin sevgisini sinesine sardı ve aşkının peşinden koşmadı, Burak’ı reddetti.
 
Gerçi bölüm ilerledikçe kuzen Volkan klasik davranarak, bir süre kendi istediği ciğeri hâlâ başkasına mundar etmek için uğraştı ama sonunda o bile pes etti. Zengin çocuğun eski sevgilisi Çağla, yaptığı hakaretlere karşılık olarak sonunda fakir kızdan okkalı bir osmanlı tokadı yedi. Aynı anda eski aşığı Burak bir şekilde orada bitiverip normalde asla baş kaldırmayacağı bir deliye karşı koydu!

O sırada dünya üzerinde Paris'te sağa sola baskın, Nijerya’da katliam, Suriye’de bir yerlere manşet attıracak bir eylem planı yapılıyordu belki de ama ben gözümü ekrandan alamıyor ve ağlıyordum. Ey aşk!, sen nelere kadirsin bu dünyada! Belki de bu kadar insanlığa maruz kalmak benim için çok fazlaydı bu geçen iki saat içinde, ama yine de inanılması zor bir bölümdü!
 
Bir yarım akıllı zengin çocuğunun bu kadar çabuk karar değiştirebildiğini izlemek, anında 360 (pardon 180) derece dönebileceğini görmek, aşık olduğu kızdan soğuyabilmesini anlamak… Ulan ben kendi babamla aramızda 450 yıl geçse böyle bir itiraflaşma bütünleşmesi yaşayamayacaktım! Ona mı kızayım, aşık olduğum kızın hüngür hüngür ağlamasına mı kızayım? Sonra denize düşmüş aynı kızın Başak yılanına sarılmasına mı üzüleyim? Lanet olası annemin ısrarla terk ettiğim şirret Çağla’nın peşinden koşmasına mı şaşırayım…Ben de afalladım birden bire ortaya çıkan bu ani durumlara vallahi!
 
Yani bir dizinin, bölümünün başından itibaren klişelerden bu kadar kaçıp, bölüm ortasında klişelere bu kadar dönmesi inanılacak gibi değildi. Ölmüş eşşek kurtan korkmaz misali son bölümlerde cesaret dolu bir final hayali, seyrettiğim toplam bir-iki devam dizisinde her zaman umut ettiğim, ama sonuçta da pek fazla umursamadığım bir şeydir, ancak gerçekleştiğini görmek... Üstelik pattadanak kurgu ve düzenlemenin göz ardı edilip her şeyin apansız ortaya koyulduğunu izlemek, itiraf edeyim beni bayağı şaşırtan bir olaydı. Sanki doksanlı yıllarda beta-VHS videoda seyrettiğim bir filmi FF (ileri sarım) ile hızlandırmıştım. Dizinin zengin çocuğu bile kırılmış hayallerini, ihtiras ve umutlarını bir kenara atıp entrika yaratmak adına bir yalana başvurabiliyordu.
 
Ama insanoğlu bu. Bencildi, güçsüzdü, aşkına karşı duramıyordu, üstelik bu kadar sevdiği Aslı’ya hiç karşı koyamazdı! Öte yandan Aslı da sessiz kalamazdı benliğine, ruhunun ve bedeninin isteklerine. Aksi zaten doğasının yapısına aykırıydı. Yine de güç ve aşk odaklarının, aralarında kuşak farkı olan insanların, karşılıklı bu kadar olgun bir şekilde iletişim halinde olmaları ve önyargılarını rahatça kırabilecek şekilde birbirlerini ikna etmeleri, beri yandan da leb demeden leblebiyi anlayacak şekilde kısa telefon görüşmeleri ile konuları uzatmadan durumları hızlıca kavramaları benim için gayet farklıydı. Bir ara kendimi bulutların arasında fırıldanarak uçar halde hissettim sonra kendime geldim ve hızla okyanus sularına çakıldım! Sonuç olarak devamlı ürediniz bi bitmediniz be insanlık be!
 
Belki de dizinin ruhunu başından beri bana yansıtan şey, Aslı ve Burak’ı ilk bölümden birbirlerine yakıştırmam, üstelik gözlerimi kapadığımda o Hırçın Aslı’nın benim adımı her söylediğinde yani her Burak dediğinde, içten gelen gülümsememdi…Ama buraya kadarmış artık oyun ne yazık ki bitti!
 
"Haziran sonunda İzmir’de çilek ayıklarken başlayıp kasım sonunda İstanbul’da lodos fırtınası ile sona erdirdiğim, oldukça beğendiğim güzel iki kadına sahip zevkli bir diziydi" demek isterdim, ama şu an, bir hafta sonra final yapacağını fark ettim. Önümüzdeki Cumartesi tekrar lodos fırtınası olur mu? Ben dizinin final bölümünü seyredip tekrar bir şeyler yazabilir miyim bilemem ama, ileride yaşanılacak tüm Türk dizi finallerinin bu kadar açık sözlü, bu kadar doğal, bu kadar hızlı ve bu kadar gerçekçi bir masal olarak yayınlanması dileğimi şimdiden iletebilirim.

Bir de vaktiniz varsa benim için dizinin son bölümünü izlemenizi rica edebilirim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER