Dememiş miydim yeter diye? Sevdaya dair sözler, bazen tatlı
bir tebessüm, bazen de sadece gözler, yetiyor işte bir adamı düştüğü yerden
kaldırmaya. Yetti işte bizim Ömer'e, Defne'sinin o içi sevda dolu bakışları. Kalktı,
doğruldu düştüğü yerden, en derindeyken, ihaneti yüzünde bir tokat misali
hissederken, bir çift göz uğruna, bir tatlı tebessüm hatrına doğruldu yeniden. Kendisine
en inanmadığı anda, inandı sevdiğine. "İnanmak istiyorum" diye
dillendirdiği mucizeleri Defne'nin bir çift sözünde hatırladı, gözlerinde
inandı. Bizim çok gerçekçi adam kendini Defne'sinin gülüşünde mucizelere
bıraktı.
Defne'nin gözünden bir giriş oldu ama, mucize de böyle
bir girişi hak etti bu seferlik diye düşünüyorum. Dimdik durdu Defne, etraftaki
herkes yakın sürünme yaparken. Yılmadı etrafındaki karamsarlıktan ve tutup
çekti sevdiği adamı mucizelerin tarafına. Sevgisi için bu kadar dik durabilse demeyeceğim çünkü durabilirse 3-5 bölüme dizinin bitmesi lazım o yüzden
durmasın, duramasın ki daha uzun bölümler keyifle izlemeye devam edelim bu
diziyi.
Aslında başka türlü bir giriş de yapabilirdik, Ömer gibi
gerçekçi bakıp. Ne demişler "çalışan kazanır, elması kızarır".
Defne'nin Ömer'in başarabileceğine olan güveni ve inancı Ömer'i ayağa kaldırdı.
Ömer de canını dişine takıp koleksiyonu yetiştirdi. Gaza gelmesi gerekiyormuş
bizim esas oğlanın. Defne'de sağolsun "sen yaparsın, sen bitirirsin,
kesseler acımaz" diye diye verdi bizim adama gereken gazı.
Defne'nin gözünden olan halini daha çok beğendim, çok
gerçekçi de olmamak lazım bazen (bu
seferlik Defne'ye biraz torpil yapalım. Hak etti sonuna kadar bizim kız). Ne de
olsa zaman zaman hepimiz mucizelere inanmak istiyoruz. İşin aslı, Ömer de o
halini beğenirdi yazıyı okusaydı bence. "Sana benzesin istiyorum"
demişti Defne'ye ve eklemişti Ömer "Bu ev , şehirdeki ev, ben, her şey" kısa bir süre için, dağ evinde cenneti
yaşadığı anlarda. Ömer de Defne'ye benzemeye başlıyor yavaş yavaş. Onun gibi
bakabilmek istiyor sanki hayata. Gerçekçilikten biraz da olsa uzaklaşıp
mucizelere inanarak, duygularıyla kucaklamak istiyor hayatı. (tabii istemekle
olmuyor bu işler, ne zaman kucaklamaya kalksa hayatın o tarafını, Defne kaçıyordu
o ayrı mevzu. Yanlış anlaşılmasın burada Defne'ye olan duygulardan bahsediyoruz
temsilen, yoksa "Fifty Shades of İplikçi" değil yani, anladınız siz
onu)
"Defne işte" içi bu kadar dolu, ama bu kadar kısa
ve net ancak böyle anlattı Ömer. İçindeki Defne'yi anlatmaya sözlerinin
yetmediğini, Ömer'in gözlerinde gören İz'in yüz ifadesini sanırım hepimiz
fark ettik. Öyle iki kelimeydi ki, o ana kadar Defne'yi kendine rakip olarak
görmeyen İz, sabah sabah Defne'nin mahallesinde aldı soluğu, bununla da
yetinmedi bir pazarlık masası kurdu Ömer'in üstüne. Bizim kız durur mu? Daha
önce de yazmıştım, Defne'nin bu tip durumlarda tırnaklarını çıkarmaktan
çekinmediğini. Tabii ki de öyle oldu anlamsız bir iddanın içinde buldu
kendini. Halbuki Ömer zaten Defne'nin atacağı tek bir adıma karşılık maraton
koşmaya hazır.
Serdar'la Defne'nin konuşmasında en çok Serdar'ın s"en onun
uydusu gibi etrafında dolaşacak mısın?" demesi dikkatimi çekti. Yani Ömer
"dünya", Defne "ay" gibi tanımladı durumu. Ama aslında olan
farklı, Ömer "dünya" doğrudur da Defne "ay" değil
"güneş" Ömer için. Çünkü Ömer'e hayat veren sevdanın sebebi Defne, tıpkı
dünyayı yaşanabilir yapan şeyin güneş olması gibi. Söylemeden
geçemeyeceğim Defne daha Ömer'in gözünde ne kadar önemli olduğunun farkında
değil o ayrı.
Gelelim bölümün son düzlüğüne. Defne'nin peş peşe mesajları,
arkasından bir de toplantı patlatması, İz'in garip imaları, bir gece önce de Defne
ve İz arasındaki ateş hattında kalan Ömer sanırım hissetti bir şeyler
döndüğünü. (Zaten Feryal olayından beri farkında Defne'nin bu konulardaki
kapasitesinin.) "Toplantıya sen de gelecek misin" sorusuna aldığı
cevaptan sonra "peki" deyip telefonu küt diye kapatması "ben
seni buraya getirmesini bilirim" der gibiydi. Sanıyorum öyle de oldu. Yani
o Marsilya'ya gidiyor işinin içinde bir iş var sanki. Aslında erkekler pek
böyle oyunlar çevirebilme becerisine sahip değildir ama bu sefer becerdi galiba
esas oğlan. Yoksa gecenin bir saati sekreteri neden asistanını arasın. Bence
durum şu; Ömer Marsilya biletlerini aldırdı ve sekreterine de özellikle
Defne'ye de haber ver durumu, diye talimat verdi. Sen kendin gelmiyorsun madem,
ben seni buraya getiririm dedi. Tabii bu kadar sıkıntılı bir ruh halinin içinde
Defne gelirse kalırım gelmezse giderim diye düşünmüş de olabilir. Ama bu
Marsilya işinin içinde bir tezgah vardı gibi geliyor bana.
İşte sonunda Defne de "GİTME" dedi. Kendimi 4-0
devam eden maçta "beş beş beş!" diye tezahürat yapan taraftar gibi hissettim o an.
Ömer'in durumu ise şöyle örneklendireyim. Şimdi nefesinizi tutun ve normalden
fazla zorlayın kendinizi, bir süre sonra içinizde garip bir duygu oluşmaya
başlar, kasılırsınız, vücudunuzda bir panik havası oluşur, 1 dakikadan fazla
zorlayabilirseniz kendinizi o bir dakikanın sonunda aldığınız nefes işte
Ömer'in hissettikleri. Ömer, Defne'nin dağ evinden kaçtığı günden beri tutuyor
nefesini, siz düşünün artık nasıl önemli o "GİTME!".
Çarşı, pazar karışık ama evde işler yolunda. Bakalım 20.
Bölüm nelere gebe. Bomba bir bölüm olacağının haberleri bir süredir sosyal
medyada dolaşıyor. Dün geceki final de zaten bunu bize gösterdi. Defne aldı gazı
yürüyor, Ömer desen dünden razı. Merakla bekliyoruz bakalım neler olacak.