Durun, sakin olun elinizdeki kumandayı sakince koltuğa
bırakın, stresten yediğiniz tırnaklarınızı ağzınızdan çekin. Öncelikle size
genel ruh halimi anlatayım biraz sinerji olur belki. Biri gelip benim
içimdeki duygu dolu dönme dolabı durdursun istedim. Bütün bölüm boyunca
kafamın içinde filler ritmik olarak kolbastı oynuyordu. Neye üzüleyim, kime
kızayım, hangisine sevineyim, bilemedim. Ama merak etmeyin üzülme konusundaki
birinciliği Ömer İplikçi kaptı yine maalesef...
+Ömer iplikçi, adının
anlamı nedir?
-Yeryüzüne düşen son
bahtsız bedevi.
Bu adama Koriş, “24
saatten fazla mutlu olma buz şelalesi” diye beddua falan mı etti acaba? Adam
yarım kalan mutluluklar cennetine döndü. Tam mutlu oldum derken, hoop hemen
kuzeyden gelen bir felaket rüzgarı. Bu bölüm
Ömer’i izlerken sabır nasıl bir şeymiş onu fark ettim. Resmen kurdeşen
döktüm. Bakın bu adam elden gidecek ben
size diyeyim. Ayakkabıların son prensi,
karizma abidesi, günümüzün son süper kahramanı, koskoca Ömer İplikçi’den
bahsediyoruz. Çevresinde nefes alan bütün canlılar, karizmasının farkında yani.
Ama bu Defne insana kendinden bile şüphe ettirir. Normal şartlar altında
Ömer’in sevgilisi olan bir kadın, Ömer’in alnına “bana aittir” yazdırır, üstüne
fotoğrafının olduğu ‘best couple ever’ tişörtünü giydirir, koluna takıp kapı
kapı düşman çatlatırdı, ama bizim kız hala gizli kapaklı olsun diyor. E Ömüş
nerden bilsin Defne’nin çilesini. Garibim, “Yoksa beni beğenmiyor mu?” tribine
girdi. Bölümün başından beri Defne, "Yeter artık yeter, bu adam daha ne kadar
dayansın?” diye kendi kendime söylendim. Nitekim benim içimdeki beklenti
Ömer’de Bing Bang olarak kendini gösterdi. Ömer her ne kadar dillendirmek
istemese de Defne’den şüpheleniyor ki şüphe kadar insana içini böceklerle
kaplıymış gibi hissettiren bir duygu yok.
Bu kadar çok seven Ömer, sevildiğini
hissetmek istiyor, Defne’nin ona verdiği değeri görmek istiyor. “Beni sevip
sevmediğine artık karar ver” diyen Ömer, artık sevildiğini görmek istiyor.
“Biz” olmak istiyor. Bu kadar güzel seven bir adam da bunu hak ediyor tabi ki. Kapıdan çıkarken durup göz ucu ile Defne
arkamdan geliyor mu acaba bakışı bile bunun göstergesi. Ömer’e üzülmemek elde
değil. Karşısında sürekli gel gitleri olan bir kadın var. Ömer o baka baka
doyamadığı kadın sayesinde yeniden şarkılar söylüyor ancak bunun karşılığını
görememek ne kadar da yıpratıcı? Sevgi neydi? Sevgi emekti, Ömer kendi
açısından şu an epeyce büyük bir sevgi emekçisi. Ancak ileride gerçekler ortaya
çıktığında bütün taşlar yerine oturacak. Defne’nin anlam veremediği bütün
davranışlarını anlamlandıracak ve bence bu Defne’ye yardımcı olacak etkenler.
Hadi Defne göster gücünü, ben güveniyorum sana hep destek tam destek!
Defne’ye, yine safozluk rüzgarları esmeye başlamış sağlı
sollu. Defne kızımızı "Ekonomiye Giriş 101" dersine davet ediyorum. Zira kızımız
çizimdeki yeteneklerini, iş hayatının muhasebe kısmında gösteremiyor. %300 zam
istemesi ile bunu tekrar gösterdi bize. Ah Defne keşke çözüm 200 bin lira
olsaydı. Burada kaç kişi rızkından kısıp sana verirdi biliyor musun? Bütün yastık altı altınlar piyasaya çıkardı.
Bankalarda ihtiyaç kredisi diye Defne-Ömer kredisi kuyrukları olurdu, işte bu
kez %50’yi tutamazdık evde. Amma öyle değil işte. Defne’nin durumu her ne kadar
zor olsa da ve ben ona kızamasam da şu noktada birazcık sitem ediyorum. Ömer’e
evet demesine engel olan şey sırtında taşıdığı büyük yalanı. Parayı bulduğu zaman Neriman’a olan borcu
ödeyecek ancak Ömer’e söylediği yalan vicdanındaki borcu ödemek için yeterli
değil. Defne belki de olayların hızından bunun farkında değil. Bunun dışında Defne,
yavaş yavaş kabuklarını kırıyor, artık eskisi gibi korkak değil. (Bence de bi
zahmet olmasın artık dediğinizi duyar gibiyim) Artık bu sorundan kaçmak yerine, bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Her ne kadar yanlış yollardan gitse de artık çözüm
yolundan puan alacak umarım. Tabi sonuca ulaşabilirse! Deniz’in bir teklif
yapacağı aşikar. Ancak zaten ben sütten ağzı zaten epey yanmış olan Defne'nin Neriman’dan
kurtulmak için Deniz’in yardımını alacağını düşünmüyorum ya da düşünmek
istemiyorum. Bu arada gerçekten Deniz’e İticilik Oscar’ını vermek istiyorum. Defnelerin
evi herhalde dingonun ahırı. Adam beş kilo yürek yemiş de gelmiş galiba. Yoksa
gecenin bir vakti eve gelip, lönk diğeri içeri dalıp bir de benden korkma
demesinin başka bir açıklaması olamaz. Biri lütfen çıksın ve bu adama “bir dur
bakalım, o ne özgüven o?” desin istiyorum. Gerçi ben mahallenin asi prensesi Defne’nin
Deniz’e pabuç bırakmayacağını hatta o pabucu ona ters giydireceğini
düşünüyorum. Ayrıca çok rica edicim Türkan Teyzecim artık evinde otur, çünkü
sizin ev yol geçen hanına döndü.
Deniz’i Defne’nin evinde gören kiralıkçılar
yine anlık duygular ile coştular. Telefonuma “Ne olacak ya, Napcak bu Defne?”
tadında yüklü miktarda mesaj geldi. Sakin olalım şampiyonlar! Defne yalandan,
entrikadan hiç etmediği kadar nefret ediyor şu sıralar. Neriman’dan kurtulmak,
aşkını rahat rahat haykırmak, artık özgür bir aşık olmak için Deniz’in
teklifine evet der mi? Bir yalandan başka bir yalana geçer mi? Ömer’in dediği
gibi bir kere yalan söyleyen hep söyler mi? Naçizane, Sinan’dan
gelecek yardımı bile kabul etmeyen Defne’nin Ömer’in kış bekçisi olan Deniz’in
teklifini dinleyeceğini bile sanmıyorum ya da öyle olmasını umuyorum. Bu konuda ters köşe ve şaşırtma da “number one”
olan senaristimize güveniyorum, izleyip göreceğiz.
Eskiden genç kadınlar, görücülerin beğenisine hamamda
sunulurmuş ya, bugün modern çağda erkek
versiyonunu gördük. Erkeklerin ortak dili olan futbol, Ömer ve Serdar’ı da
tanıştırmış oldu. Ömer İplikçi yine bir yaratım harikası olduğunu, bir elinde
9384327 marifet olduğunu gösterdi, gönüllere tahtı kurdu. Serdar bir ara o
kadar çok etkilendi ki kardeşinin sevgilisine değil de halı saha maçlarının
yeni forvet transferine bakıyor gibiydi. Dostluk, şu hayatta sahip olunabilecek
en büyük hediyelerden biri. Arkadaşının sevincine ortak olup en az onun kadar
mutlu olmak, derdini kendi derdin gibi bilip yardımcı olmak insan olmanın en
büyük erdemlerinden. Çekirdek Team bu arkadaşlığı, koşulsuz sevgiyi içimi ısıta
ısıta öyle güzel işiyor ki. Ancak Nihan’a ayrı bir parantez açmak istiyorum.
Nihan senin doğallığına sağlık be! Yanaklarını mıncırmak istiyorum. Sanki mahalledeki Ayşe Teyze’nin kızıymışsın
samimiyeti var sen de.
Müstakbel eniştenin yanında kırılan bin bir pot,
patavatsızca sorulan yüzlerce soru. O kadar gerçekti ki. doğallığından öpüyorum
canım Nihan. Hey gidi Koca Ömer İplikçi aşk böyle bir büyü işte. Evde şarap
eşliğinde Sevil Berberi söylersin ama mahallede Beşiktaş’a yeni transfer olan
Gomez gibi top sektirir, mahallenin fahri muhtarı Sevim Teyze gibi çekirdek
çitlersin.
Deryacım, sen nasıl Kezban ve safoz olunur adlı makalelerin,
tezlerin konusu oldun. Bu nasıl bir alıklıktır? Adamın adından kötülük
sinyallerini alman gerekiyor, aptallık etme demek istiyorum ama sanırım geç
kaldım. Bülbül gibi öttün her şeyi, hadi hayırlısı!
Sude’nin leyla gibi ortalıklara düşüp delireceğini
düşünüyordum, artık eminim. Birden Ömer’e sinirlenmeler, sonra hiçbir şey
olmamış gibi sarılmalar, emekli kötülük kraliçesi Yasemin’i sıkıştırmalar
falan. Sude karakteri en az Deniz kadar tehlikeli bence. Şimdi Helen’in Defne olduğu
ortaya çıkınca (Yasemin yine yaptın yapacağını) işler daha da karışacak. Ama
Sinan bu bölüm sanki biraz daha o eski Sinan’dı. Ben Sinan’ı artık mutlu görmek
istiyorum. Gözleri dolu dolu gezmesin ortalıklarda. O kadar çok fedakarlık
yaptı, sevdiklerini kendinden öne koydu ki artık mutlu olmayı hak ediyor.
Sinan’ı harcamayın Matmazel, lütfen!
İtiraf Timee. Ben Nöro’yu özledim. Defne ile olan
atışmalarını, onu azarlamasını ama her şeye rağmen onu kollamasını özledim.
Neriman ve Defne ilişkisini tekrardan görmek istiyorum. Kim bilir belki hiç
beklemediğimiz bir düğümü çözer. Bilemeyiz, çünkü "This is Kiralık Aşk!".
Korişim, kuşum, böceğim, çiçeğim sen odaların en güzeline en havalısına en
cooluna layıksın. O mantı açan ellerin dert görmesin. Görmesin ki Kuru Kız ile
yine güzel güzel çekimler yapın biz de kahkahalar atalım. Ayrıca Koray ve Defne artık kanka olmalılar.
Ayrıca Korişim senin Zennube Emel’e selam çakmana sağlık!
Ömer’in o kutsal etik ve doğruluk çemberini biliyoruz.
Kiralık Aşk genel olarak etik çatışmalar üzerine kurulu. Her yalan söyleyen
kötü müdür? Her kötü saf kötü müdür? Bir
kere yalan söyleyen, hep söyler mi? Uzun tellerle ördüğümüz duvarlarımızı “aşk”
yıkabilir mi? İşte bu soruların cevabını bekliyoruz keyifle. 20. bölümün
baş döndürücülüğüne göre biraz daha tempoyu düşürdük ama fragman tekrar uçuruyor bizi. Hepinize, kül
olmadan, tadında yanmalı bir hafta diliyorum!
İtiraf Time 2 : Bölümde dinlediğimiz şarkıları kim seçiyor
bilmiyorum ancak o kadar “cuk” oluyor ki yazıyı yazarken durmadan o bölümün
şarkısını dinliyorum, herkesin emeğine sağlık!