2005’de Ankara’ya döndüğümden beri (geçen ay yanlarından ayrılana kadar) ailemle beraber yaşadım. 90 metrekare bir evde, iki kedi, annem,
babam ve ben birlikte yaşamak zaman zaman Survivor’ı
hatırlatmadı değil. Hele de benim gibi feminist ve başına
buyruk bir kadın iseniz, emir komuta zincirine (evde bile olsa o “hala” bir
komutan) ayak uydurmamak isyan demekti. Bu da evde sürekli bir çatışma
yaşanmasına neden olabiliyordu.
Henüz 25 yaşındayken, bir kadın arkadaşım, “kadın
olmak ne demek 30’undan sonra anlayacaksın” demişti. Ne dediğini çok fazla
idrak edememiştim. Zira o sıralar meşhur 25 yaş krizimi yaşamakla meşguldüm.
Kendim dahil, tüm dünyaya depresyon gözlüğü ile bakıyordum. İnsan parmağı kesilse hemen doktora gidiyor ama ruhu hastalandığında ne yapacağını
bilmiyor. Orta Çağ karanlığı gibi geçen o senelerden sonra 30 yaşımı geçeli
neredeyse dört yıl oldu. Ve şimdilerde o kadın arkadaşımın ne demek istediğini anlıyorum.
Hala karanlık çağlarımın bulutları kafamda dolanıyor ve sanırım ruhum hala
hasta (kimin değil ki?).
30 yaşından sonra kendi kimliğime, bedenime,
hayatıma ve hayatımdaki insanlara daha derinden ve farklı bakar oldum. İnsan
yaşlandığını hissederken hayatındaki büyüklere de daha yakından bakmak istiyor. Aynı kutupların birbirini itmesi
gibi aslında ben de babamın bir kopyasıyım. Onun duygularını gösterme sorunu var.
Askeri eğitimle büyütülmüş olması iletişimini de etkiliyor. Konuşurken yüksek
perdeden (emir verir gibi) konuşur. Benim ise yüksek duvarlarım var. Olan
biteni, etrafımdaki insanları kontrol etmek gibi huylarım var. Bu nedenle
babamla hep birbirimizi ittik. Ağzımı her açtığımda konuşmanın kavgaya
dönmemesi için babamla ortak noktalar bulmak istiyorum. Ortak zevkler, ortak
düşmanlar, ortak sorunlar,…
Babalar kahramandır.
Babası ile bu tarz ilişkisi olan pek çok kadın gibi
bu ilişkiyi düzeltemezsem, hayatımdaki diğer erkeklerle olan ilişkim de hep
bulutlu kalacakmış gibi hissediyorum. Çünkü şahidi olduğum 33 yıllık evliliğin
ve 33 yıllık baba-kız ilişkisinin gölgesi istemesem de hayatıma düşüyor. Red Kit misali bu gölge ile düello
yapamıyorsunuz. Bu nedenle, anlattığım tüm bu çatışmalara, büyük kavgalara rağmen, babamla bir iletişim noktası bulmak her zaman en büyük dileğimdi. Uzlaşmak belki bir çözüm yoludur. Şimdilerde bunu deniyorum.
Tüm bunların Filinta
dizisi ile ne ilgisi var? Merak ediyorsanız diğer sayfada anlatmaya devam
edeceğim.