Bir yaz günü hayatımıza giren Ulan İstanbul’a kış bahara dönerken veda ediyoruz. Veda, söylemesi
kolay, anlamı ağır… Vedaları sevmem ama veda etmeden ayrılmayı daha bir sevmem.
Aylardır izlediğim, yorumladığım, hayatımın küçük de olsa önemli bir yerine
yerleşmiş olan Ulan İstanbul’a veda
etmezsem olmaz.
Dizinin dijital platforma geçmeden önceki son
bölümlerinde hikâyenin gidişatı ve düşen reytingler için ne kadar üzüldüğümü,
internette yayına başladığımızda ne kadar heyecanlandığımı hatta "45 dakika
yerli dizi hey hey" diye dolanıp durduğumu ve tabii ki final kararını öğrendiğim
andaki hayal kırıklığımı sanırım herkes az çok biliyordur. Hâlbuki daha yeni
başlamıştık. Hani daha çok eğlenecektik?
Elbette bu yazı bir sitem değil. Dizi her ne kadar
eğlenceli bir dizi olsa da eğlenceli bir veda yazısı yazamayacağım. Vedalar
hüzünlüdür, hüzünlendirir, hüzünlendireceğim, üzgünüm.
Ulan
İstanbul’un ilk bölümünü izleyişim dün gibi aklımda. Tamam,
2-3 sezondan falan bahsetmiyoruz ama benim hafızam kötüdür. Bir şeyi unutmamam
için ya çok sevmeliyim ya da nefret etmeliyim. Ben, Ulan İstanbul’u çok sevdim! Daha ilk bölümünden hatta ilk
dakikalarından beni yakalamıştı dizi ve çok eğlenmiştim. Bölümler ilerledikçe
ve canım Nevizadeler “daha çok eğleniceeez!” dedikçe ben daha çok eğleneceğime
hep inandım.
Çevremde çok sık soruluyordu neden Ulan İstanbul’u yorumluyorum ve neden bu
kadar sevdim diye. Cevabım nettir; ben basit bir hırsızlık çetesinin
maceralarını sevmedim. Ben hepsi hayattan kazık yemiş, adalet peşinde koşan ama
adaleti yalnız kendileri için değil hatta çoğu zaman hiç tanımadıkları insanlar
uğruna kovalayan, en büyük yol göstericileri vicdanları olan, ihtiyacı olandan
değil ihtiyacından fazlasına sahip olandan ve en önemlisi de ihtiyaçları kadar
çalan bir hırsızlık çetesini sevdim.
Her hafta Nevizadeler’le yeni bir maceraya atılıp en
renklisinden en hareketlisinden operasyonlara imza atarken o kadar eğlendik ki
operasyonlar benim olmazsa olmazım oldular. Operasyonların favori ikilisi
elbette Bahadır ve Tuncer’di. Baho’nun kitlenmelerini, Tuncer’in aşırı doz goygoylarını,
canım ikili Karlos ile Yaren’in samimi ilişkilerini, diyaloglarını ama en çok
şarkılarını, Ferdi’nin delikanlılığını, tiplemelerini ama en çok kıro
olanlarını, Derya’nın triplerini hatta Hayati’nin saçmalıklarını bile
özleyeceğim. Nevizadeler sizi çok özleyeceğim!
Ulan
İstanbul’u izlerken sadece çok eğlenmedim, Servet Abi’den
mutlaka bir hayat dersi aldım, kulağıma küpe etmekle kalmadım çabuk unuturum
diye de bir kenara not ettim. Alınteri Sokağı’nın sıcak insanları bana
çocukluğumun geçtiği mahalleyi hatırlatır, şimdinin günaydın demekten yoksun
komşuluk ilişkilerinden dert yandığım zamanlar Şehriban’la komşu olabilmeyi
dilerdim. Ah Şehri! Maşuka’yla atışmalarını, Ceyhun’u ama en çok Nevizadeler’i
bunaltışlarını, Fatmiş’le maceralarını, o temiz kalbini çok özleyeceğim. Asıl
Ceyhun’u çok özleyeceğim be! İlk bölümlerde her taşın altından çıkan, e bu
kadar tesadüf fazla bırak şu Nevizadeler’in peşini dediğim ama aşık Ceyhun’u
gördükten sonra kendisine talip olduğum canım komiserim. Genelde hikâyede taraf
tutan biri olarak Ulan İstanbul’da
asla taraf tutamadığımı söylemeliyim. Nevizade ve Bıyıkoğlu aileleri her daim
eşit oldular kalbimde.
Ulan
İstanbul benim için RaniniTv
Ailesi ile tanışmam ve yorum yapmaya başladığım ilk dizi olması sebebiyle
her zaman özel kalacak. Ulan İstanbul’un
bana en büyük getirisi de diziyi her hafta beraber yorumladığım ama hayatın her
alanına ilişkin sohbet etmekten keyif aldığım Duygu Tombak oldu.
Bazı dizilerin ekranda beş bölüm bile duramadığı
günlerde Ulan İstanbul’un 39 bölümlük
ekran macerası hele ki yazdan sezona geçişi başlı başına büyük bir başarıdır. Gönül
isterdi sezonlarca sürsün, bizim de dalyamız olsun ama olmadı. Kısmet buraya
kadarmış. Yazın başlayan maceramıza ufak bir ara ile yazın gösterime girecek
olan filmimizle veda edeceğiz. Yazan, çeken, yöneten, oynayan herkesin, bir
bölüm dahi olsa diziye eli değmiş herkesin emeğine ve yüreğine sağlık… 10.
Bölümden bugüne yaptığım yorumlarda sürç-i lisan ettiysem affola…
Not: Sınav döneminde olduğum için maalesef 39. Bölümü yani final bölümünü yorumlayamayacağım. Anlayışınız için teşekkür ederim.