16. bölüm o kadar hızlı
başladı, o kadar dolu dolu geçti ki diziyi izlerken yerimden kalkıp, o etkiden
çıkıp, buralara bir şeyler karalayasım gelmedi, bilinçli olarak. Haliyle dizi
izlerken neden entry girilmediğinin bir cevabı da budur. Sonuçta ekrana kilitliyor
ki ben çay tazeleme anlarımı dahi reklamlara denk getirmekteyim. Hatta bu gün
eve girdiğimde bir baktım 4 dakikadan geriye sayım yapıyordu. Yetişebildiğim
için bir mutlu oldum, bir mutlu oldum anlatamam.
Salih ile feride arasındaki buz gibi anlarda
benim midem üşüdü, o derece sancılıydı o bölümler. Feride işi fazla yokuşa
sürdü yalnız. Adam diyor ki "öpüştüğümüzde bile biz ayrıydık, hiç
nişanlanmadık"... Ama Feride’nin yüreğine su serpilmiyor bile. Yalnız
kelebek etkisi gereği, bir kişinin (Ayten gibi…) kendince yaptığı müdahaleler,
başka yerleri ne derece etkileyebiliyor... Bunu da bir kez daha deneyimlemiş
olduk.
Orhan’dan ben de hoşlanamadım. Umarım abisinin
işlerine ayakçağı olmaz. Bir de küçümsemiyor mu onu "abim kim hukuk
kim" diye. Ufacık yeğeni ona lafı çaktığında çok sevindim bu sebeple. Bir
de o veledi sevmiyorsunuz sizlerin çoğu. Yahu dizinin adı bile "Karadayı".
Dayı var yani içinde. Dayı varsa yeğen de vardır, size ne oluyorsa artık...