Dili İngilizce olmayan dizilerin hayatımıza girmesinde en büyük payı olan kurumlardan birisi de Netflix. Hem gündemimize girmesini sağlaması açısından hem de bildiğimiz diğer dillerle ulaştırması açısından faydalı oluyor. Bu sayede başladığım üç Fransızca diziden kısaca bahsedeyim diyorum.
1) Plan Coeur (The Hook Up Plan / Aşk Planı)
İlk sezonuyla 7 Aralık'ta ekrana gelmişti, ikinci sezon
onayını da aldı.Yazıdaki üçlü içinde yapımcılığını Netflix'in üstlendiği tek dizi aslında.
Dizide Parisli Elsa’nın yakın arkadaşları bir türlü unutamadığı eski sevgilisini unutup da hayatına devam edebilmesi için bir erkek eskort tutuyorlar. Ama kısa süreceğini düşündükleri planları fazla iyi çalışıyor ve Elsa romantik komedilere yaraşan bir şekilde Jules'dan hoşlanmaya başlıyor.
Plan Coeur'u bölüm sürelerinin ve bölüm sayısının (8) az olmasıyla kısa sürede bitirmiştim. Hikaye örgüsü büyük sürprizlere gebe diyemem ama olduğu kadarını iyi kurtardıklarını düşünüyorum. Elsa'nın yine bir romantik komedi klişesi olarak biraz şapsal ve sakar birisi olması başlarda gözümü biraz tırmalasa da dert olmadı. Söylemesi ayıp Türk dizileri bu konuda staj yaptırdı gibi bir şey. Onun kadar yakın iki arkadaşının ve Jules'un hayatında neler olup bittiğini de anlatıyorlar, bu sayede hikaye daha rahat ilerliyor.
2) Le chalet (Dağ Evi)
Sezonu altı bölüm süren bir mini dizi. France 2 kanalında Mart 2018'de yayınlandı, uluslararası yayın hakkını Netflix aldı. En kısa tabirle birer birer insanların öldüğü bir hikayede "Katil kim?" sorusunun sorulduğu yapımlardan. Hatta The Hook Up Plan'da Jules'u oynayan March Ruchmann de var.
Valmoline adındaki küçük köyde büyüyen Manu Laverne (Ruchmann), çocukluk arkadaşlarını iki aylık hamile sevgili Adele'le olan düğünü için köyde toplar. Yıllar geçtikçe insanların göç ettiği köyde altı kişi kalmıştır. Grup köye varınca tek ulaşım yolu olan köprü yıkılır, bir süre sonra da internet ve telefon hattı zarar görür. Takip eden zamanda geçmişte kalan sırlar ortaya çıkmaya başlıyor, bu sırada köydekiler birer birer öldürülüyor.
Le Chalet'in hikayesi bahsi geçen 20 yıl öncesindeki geçmişi, yani 1997'yi de ziyaret ediyor. İkinci romanı öncesi tıkanıklık yaşayan Jean-Louis Rodier, ailesiyle birlikte eşi Françoise'in büyüdüğü köye geliyor. Köydeki insanlara karışan ve ilham bulmmaya çalıştığı sırada ailenin başından geçenler günümüzdeki zamanda olanların bel kemiğini oluşturuyor diyebiliriz. Çünkü Rodier ailesi bir gün ortalıktan tamamen kaybolmuş ve bir daha onlardan haber alan olmamış.
Le Chalet bana göre türün ortalama üstü dizilerinden. Altı bölüm olduğu için fazla oyalanmıyor, oyunculukları pek de göze batmıyor. Müzikleri hepsinden daha güzeldi. Elbette ufak tefek aksilikleri var ama göz ardı edilmeyecek şeyler değil. Çözüm kısmında olayı genel konseptte çözmek de bana diziyi sevdiren bir detay olmuştu.
Not: Eğer bu tarz konuları olan yapımları seviyorsanız yine Netflix'te de olan Slasher'ı veya Scream: TV Series'i tavsiye edebilirim. Gerçi ikisi için de türünün biraz ucuz örnekleri olduğunu söyleyebiliriz ama hiç yoktan iyidir. Ayrıca bir aksilik çıkmazsa (MTV, Scream'in üstüne yatmış olabilir) ikisine de üçüncü sezon gelecek.
Mini dizi Harper’s Island da bu türün ortalama üstü dizilerinden birisi, gelmişken ondan da bahsedeyim.
Yazı devam ediyor...