Fantastic Beasts serisinin
ilk filmi Fantastic Beasts And Where To
Find Them (2016) bizlere Newt Scamander ve sihir dünyasının fantastik
canavarlarının başrolde olduğu eğlenceli bir hikaye anlatmışti. Filmin sonunda
ise yeni bir kötüyle, Grindelwald ile tanışmıştık. Serinin ikinci filmi Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald
/ Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları ise yaşananların birkaç ay
sonrasından devam ediyor.
Yönetmenliğini yine David
Yates’in, senaristliğini ise J.K.
Rowling’in üstlendiği film, mahkum Grindelwald’ın (Johnny Depp) Amerika’dan İngiltere’ye nakli sırasındaki kaçışıyla
başlıyor. Bir kıtada bunlar yaşanırken İngiltere’de ise Newt (Eddie Redmayne) bir yandan ülkeden
çıkma yasağının kaldırılması için Sihir Bakanlığı’na başvuruda bulunuyor, diğer
yandan da fantastik canavarlarla dolu sakin hayatına kaldığı yerden devam
ediyor. Kıtanın bir diğer ülkesinde, Fransa’nın başkenti Paris’te ise bir
kovalamaca sürüyor, herkes Credence Barebone’u (Ezra Miller) arıyor. Fakat sihir dünyasının tüm isimleri farklı
amaçlar uğruna eninde sonunda burada, Paris’te buluşuyor ve günün sonunda Newt
de dahil olmak üzere herkes tarafını seçmek durumunda kalıyor.
Dumbledore (Jude Law) ve Newt (Eddie Redmayne) manzaranın tadını çıkarıyor.
Harry Potter serisi
gibi Fantastic Beasts serisi de büyü
dünyasının güç düşkünü bir kötüyle, Grindelwald ile olan mücadelesini konu
alıyor. Gerçi Grindelwald’i kötü olarak nitelendirmek ne kadar doğru orası da
meçhul, antihero demek herhalde daha doğru olur. Zira Grindelwald’ın muggleları
ortadan kaldırma gibi bir niyeti yok, niyeti buysa da şimdilik pek belli
etmiyor. Onun savunduğu fikir, muggleların ellerindeki gücün sorumlu
kullanamayan bir insan olduğu ve savaş başlatmamaları için (İkinci Dünya Savaşı
öncesinde geçtiğini unutmamak gerekli) kendilerinden üstün bir türün kontrolü
altında olmaları gerektiği. Bir taraftan büyücülerin ayak işlerini yapacak bir
sınıfa ihtiyaç duyulduğunu ve bu sınıfı muggleların oluşturacağını savunurken
bir diğer taraftan da (tabi mürit toplamak için) mugglelar ile büyücüler
arasında eşitlik olacağından bahsediyor. İşin doğrusu Grindelwald’in vaatlerinin
ne yönde ilerleyeceğini kestirmek biraz güç, en azından sonraki filmlerde nasıl
bir strateji izleyeceği konusunda kafam bulanık.
Fantastic Beasts: The
Crimes of Grindelwald filminin en beklenen karakteri Jude Law’un canlandırdığı Albus Dumbledore konusunda da kafamda
soru işaretleri var. Döneminin en bilge ve en güçlü büyücülerinden birinden söz
ediyoruz ve açıkçası ben Jude Law’un Dumbledore’unda o bilge adam havasını pek
sezemedim. Tamam, genç ve Harry Potter’dakinin
aksine tecrübesi daha az olabilir ama yine de Jude Law kafamda daha ziyade
girişken bir Dumbledore profili çizdi. Belki Harry Potter’daki o tonton, babacan amcaya alışmış olmamla da alakalı
olabilir.
Yoksa Grindelwald (Johnny Depp) Leta Lestrange'e (Zoë Kravitz) evlenme mi (!) teklif ediyor?!
Serinin ilk filmde sihir dünyasını yeterince anlatmıyor
olmasından şikâyetçiydim, karakter sayısı da yetersiz gelmişti – gerçi ilk film
daha çok fantastik canavarlar üzerineydi. İkinci filmde ise karakter sayısı oldukça
artmış, buna karşın canavarların filmdeki rolü epey azalmış. Hatta serinin adı Fantastik
Canavarlar olmasa canavarlara yer verirler miydi şüpheliyim. Belli açılardan
(efektler, dekor, kostüm vs) ilk filmin üzerine çıkmayı başarmış, hikayesi ise
çabucak iki farklı grubun savaşı zeminine oturtulmuş. Harry Potter serisinden örnek vermek gerekirse Ateş Kadehi filmine yakın diyebiliriz. Herkesin taraf seçmek
zorunda kaldığı, savaşın kapıya resmen dayandığı bir film, bir ara film. Filmin
eksisi, tanıştığımız yeni karakterlerin geçmişleri ya da birbirleri ile ilişkileri
konusunda fazla detaylı bilgi vermemesi, en azından beni bu konuda tatmin
etmeyi başaramadı. Tabi Rowling’in
bu “kilit” bilgileri serinin devamında vereceği gerçeğini de göz ardı etmemek
gerek, yine de bu bilgilerin karakteri benimseme noktasında önem taşıdığı da
inkar edilemez.
Özetleyecek olursak Fantastic
Beasts: The Crimes of Grindelwald aynı Lord
of the Rings ve The Hobbit serilerinin
ikinci filmleri gibi tam bir ara film. Kendi içinde bir hikayesi, gelecekte
neler olacağına dair ipuçları veriyor. Harry Potter serisinden sevdiğimiz
karakterlerin (bunların başında da Helena
Bonham Carter’ın canlandırdığı Bellatrix Lestrange geliyor) geçmişlerine
dair yeni teorilere kapı aralayan film genel hatlarıyla çıtayı ilk filmin
üzerine çıkarmayı da başarıyor. Film IMAX 3D seçeneğiyle vizyona girmiş
olmasına karşın iyi bir salonda iki boyutlu seçeneği varsa tereddüt etmeyin
derim, zira öyle aman aman üç boyutlu sahneleri yok, film de IMAX kamerayla
çekilmemiş optimize edilmiş (jenerik sonuna kadar beklerseniz görebilirsiniz). Şimdiden
büyü dolu seyirler.