Sınava girdikleri okulun kapısında evlatlarını bekleyen aile
görüntüsü çok dokunaklıdır nazarımda, üniversite sınavı haberlerini izlerken
gözlerim dolar otomatik. Belki çocuğun sınavı çok iyi geçti, belki çocuk
Türkiye birincisi oldu ama yok, kapıda bekleyenleri görünce hüzün basar bana.
Son yıllarda bu hüzne bir de yetenek yarışmasına katılmış yarışmacı ailesi
hüznü eklendi. O Ses Türkiye’de çocuğu şarkı söylerken ona dönecekler mi diye
bekleyen, annesi Yetenek Sizsiniz’de jüriden çarpı alacak mı diye bakan, torununu
yarışma finalinde sanki ertesi gün çok büyük şöhret olacakmış gibi izleyen
anneanneler kalbimi doğrama tahtasındaki bir soğan gibi parçalara ayırır.
Aileleri tarafından bu yarışmalara getiren 18 yaşın altındaki çocuklara
duyduğum üzüntü var bir de ama onu da burada anlatırsam yazıya giremeyeceğim, o
da sonraya kalsın.
Bu insanları izlemek beni çok üzer zira hepimiz biliyoruz ki
çok sevdiğin birinin hayal kırıklığı ile baş etmek kendi hayal kırıklığından
bile zordur zaman zaman. Hem kendi hislerini saklayacaksın hem de onu teselli
edeceksin, bu arada da onun hayalini küçümsüyormuş gibi durmayacaksın ama
istediği şeye çok da anlam yüklemesine engel olacaksın. Hem onu her zaman
destekleyecek, hem de çok hevesli olmamayı başararak bir miktar da objektif
olacaksın, dünyanın en bet sesli insanıysa koskoca bir sahneye çıkmasına engel
olacaksın, onu biraz sen üzeceksin mecburen ki başkaları çok daha fazla üzmesin.
Ne zor işler.
Kafamda bütün bunlar olunca yetenek yarışmalarından
bahsederken hep biraz temkinli olmaya çalışırım. ‘Bu ne biçim program’ demek
gelmez içimden, kaç insanın heyecanı var o programda. Geçtiğimiz hafta Star TV’de
yayına giren Geleceğin Starı ile ilgili yazmaya niyetlendiğimde de aklımdan
bunlar geçti. Yetenek yarışmalarından star çıkmadığını defalarca gördük aslında
ama evvelden bir oyunculuk yarışması ile ünlenmiş ve şimdi ayıla bayıla sevdiğimiz
Beren Saat ve Engin Akyürek sayesinde oyunculuk yarışmaları, müzik
yarışmalarından bir adım önde geliyor bana. En azından Geleceğin Starı programını
izleyene kadar öyle geliyordu.
İsim isim, yarışmacı bazında bir değerlendirmem yok, zaten
oyunculuk konusunda herhangi bir bilgim olmadığından detaylı bir değerlendirme
yapmam mümkün değil ancak programın genelinin bana hissettirdiği şu; biz bazı
mevzuları çok yanlış anlamışız ve ne yazık ki bunların başında mizah geliyor. Uzun
zamandır ekranlarımızda komedi adına olan tek şey herkesin bol bol bağırdığı
skeçler (Arada Gülse Birsel dizileri de izliyoruz tabii ama Jet Sosyete’den
dolayı yaşadığım derin hayal kırıklığından bahsetmek istemiyorum şu an). Bu
skeçler kötü demiyorum, bazen benim de çok güldüğüm anları oluyor ancak genel
olarak aklımda ‘şaka’ diye kodladığım tek şey bunlar değil. Bu programlardaki
tiyatro kökenli oyuncular okudukları okulları, aldıkları eğitimi, izledikleri
oyunları ve beslendikleri bir sürü kanalı alıp bir skece yansıttıkları zaman
izlediğimiz şeye gülüyoruz ama işte ama karşımıza çok bağıran sıradan bir genç
çıkınca bu böyle olmuyor. Belki arada gerçekten yetenekli olanları da var ama
bunu asla bilemeyeceğiz çünkü maalesef yeteneklerinden bağımsız olarak o
izledikleri skeçlerden bir adım öteye bakmamışlar, izlememişler, okumamışlar (Koçları
ve jüri de fark etmiştir herhalde, keşke biraz ona göre mi şey yapsalardı?). Bağırmak,
abartılı bir vücut dili, komik olduğuna inandıkları bir takım tonlamalar ve
ekranda görünme heyecanını starlık için havada karada yeterli görmüşler. Çok mu
haksızlar peki böyle yapmakta? Aslında hiç değiller zira bu saydıklarımla star
olduğunu gördüğümüz insanlar da az değil ama işte biz de bunu normal bulmak
zorunda değiliz.
Sadece yarışmacılar değil yanlış anlayan, izleyici de konuyu
benzer bir yerde görüyor belli ki. Olur olmadık yerde alkışlamalar, en çok
bağırana en çok gülmeler, suratını en çok buruşturup konuşmasını en tuhaf
yapanı hunharca sevmeler ile onlar da bu skeç kültürünün tam ortalarından bir
yerlerinden bildiriyorlar.
Hem sahnede hem ekran başındakiler, hem oynayanlar hem
izleyenler, hem eleyenler hem elenenler için, hepimiz için en büyük dileğim
hayatta beslendiğimiz tek yerin ekran olmaması. Okuyalım, tiyatroya gidelim,
televizyonda verilenlerin dışında da filmler izleyelim, mizah dergileri alalım.
Dünya o kadar büyük ki, onun bir parçası olmak için gösterdiğimiz gayreti
fazlasıyla hak ediyor. İyi seyirler dilerim.