Yasak
Elma'nın Alihan Taşdemir'inde, bazılarımıza Kiralık Aşk'ın Ömer İplikçi'sini
anımsatan haller var. Veyahut biz Kiralıkçılar, çözülecek yeni bir bulmaca
bulduk kendimize… Yine de bu
asla bir karşılaştırma yazısı değil, Kiralık Aşk'ı, onun detaycılığını ve
bütünlüklü proje tasarımını kıyaslayabileceğim bir iş bir daha ne zaman çıkar
karşıma, onu bile tahmin edemiyorum. Benimki sadece, tanımaya yeni başladığım
birini, daha iyi tanıdığım biri üzerinden anlamlandırma çabası.
Alihan da
tıpkı Ömer gibi, kalın, kırmızı çizgileri olan, kuralcı, mükemmeliyetçi,
dikkatli, özgüvenli ve içe dönük biri. Dışarıdaki dünyayla değil, kendi
hayatında olup bitenlerle ilgileniyor, kendine ördüğü kozayı kolay kolay bir
kenara atamıyor, güzel seviyor, kendisiyle birlikte sevdiğini de zorluyor ve
kazanmak için ellerini kirletmiyor.
Ömer'i çok
sevdim ve çoğu zaman ona hak verdim ama onu Alihan'la yan yana koyduğum her
durumda kendimi Alihan'ın tarafında buluyorum; çünkü Ömer'i didaktik, Alihan'ı
ise yalnızca ketum buluyorum. Ömer doğal bir gıcıktı, pek çok insanı zorlayan, bezdiren
biriydi doğal haliyle, bir şeyi yapmadan önce uzun uzun düşünür ve bu bekleyiş insanı kanser ederdi, bu nedenle de az kişi vardı hayatında. Alihan ise adım atmadan önce yüzyıllarca düşünmek yerine olacakları yaşayıp
görmeyi seçiyor, aksiyon almakta zorlanmıyor, ama hayatını kalabalıklaştırmamak için gıcığı
'oynuyor'.
Ömer birkaç
özel insan dışında kimsenin ne düşündüğüyle ilgilenmez, kapılarını kapattığında
dışarıda olup biteni umursamazdı, bütün bunlara tek kelimeyle kayıtsızdı o.
Alihan kayıtsız değil, kendi düşüncelerini ilk sıraya koysa da
çevresindekilerin düşüncelerini önemsiyor, çünkü kendini ne kadar korusa da
çevresindekilerin başına bela olabileceğini, onların düşüncelerinin omzuna yük
olabileceğini biliyor, bu yüzden de sert ve anlayışsız görülmek pahasına
dişlerini göstermekten çekinmiyor. Zeynep, iyilik yaptığının başkaları
tarafından bilinmesini neden istemediğini sorduğunda, "Hep iyi olmamı
beklemesinler diye," demişti Alihan ve bir kıvılcım düşmüştü içime o an.
İkinci
kıvılcım, Ender'in Zeynep ve Yıldız hakkında söylediklerini hiç ciddiye
almadığında çaktı. Birini tanıma aşamasında insanın kafası karışmaya, soru
işaretleri çoğalmaya pek meyillidir. Oysa Alihan güvenmeyi seçti, yanılmış
olduğunu düşünmeyi değil. Buradan anladık ki Alihan'ın kalbi temiz, zihninde
kuşkular yok. Bu, yerli dizi evreninde pek de alışık olduğumuz bir hal değil.
Üçüncü
kıvılcım da, Lâl aklınca Alihan ve Zeynep'i basmaya geldiğinde çaktı. Alihan,
Lâl'i saklamaya, Zeynep görmeden oradan göndermeye kalkışmadı. Lâl hayatına hiç
girmemiş gibi davranmadı, yaşananları inkâr etmedi. Lâl onun için bitmiş bir
hikâyeydi -bunu Lâl'in kendisine ifade etmek için doğru bir yol seçmediğini
kabul ediyorum ama Alihan'ın doğru
davrandığı durumda bile Lâl'in bu hale gelebileceğini tahmin etmek zor değil-
ve saklanacak, çekinecek bir şey yoktu Alihan için. Ve Lâl Zeynep'in üzerine
yürüdüğünde bile soğukkanlılığını korudu Alihan, o durumda kurduğu cümlenin
"Lâl, rica ediyorum burdan git," olması bence çok değerli.
Bu yazı
Yasak Elma hakkında ama ben hep Alihan'dan bahsettim, çünkü şimdilik tüm
sahnelerinden keyif aldığım tek karakter Alihan. Alihan'ı biraz olsun
tanıyabildiğimi düşünüyorum ama diğerlerini henüz hiç tanımıyorum, onları
tanıdığım diğer insanlardan ve izlediğim diğer karakterlerden ayıracak
özelliklerini henüz ayırt edemiyorum. Ve açıkçası, birkaç şey dışında, diğer
karakterlerle ilgili merak ettiğim fazla bir şey de yok.
Yıldız böyle
pervasızca kendini oyunların içine atarken Zeynep neden bu kadar özgüvensizdir,
bilmiyoruz. Halit'i başta Ender olmak üzere tüm kadınlara, hatta kendi öz
kızına bile tepkili olmaya iten şey nedir, bilmiyoruz. Zehra'nın neden babasına
nazı geçmiyor, bilmiyoruz. Ender neden kendi sorunlarını çözmeye değil de Halit
ve Yıldız'ın hayatlarını karartmaya çalışıyor, bilmiyoruz. Bu ve bunun gibi
sorularım var, ama açıkçası yanıtlarıyla pek de ilgilenmiyorum sanırım.
Alihan'ı tanırken Zeynep'i de tanımaya başlarsak yetinebilirim bununla. Zira
Yıldız ve çevresinde olup bitenler ilgimi çekmiyor, Ender'in Yıldız'a yönelik
bütün hamlelerinin boşa çıkmasına sevindiğim kadar sevineceğim yaptıkları
Yıldız'ın ayağına dolandığında da. Ama o günleri görmek istememin sebebi o hikâyeyi merak etmem değil, o durumda Zeynep'in nasıl tavır alacağını görmek istemem, çünkü
Zeynep'le ilgili fikrim ancak o zaman netlik kazanabilir. Eğer sevdiğim
Alihan'ı bozmadan ilerletebilirlerse bu hikâyeyi, o günler geldiğinde başka
karakterlerden de konuşuruz. O güne kadar herkese iyi seyirler, güneşli günler
dilerim…
*Yıllardır
dinlediğim, ama bana Alihan'ı düşündürdüğünde bir hikâyeye bürünen Avrasya
şarkısı, "Fırtınalar Geldi", söz-müzik: Erhan Güleryüz