Bazıları
dünyayı yalnızca rüyalarda görüyor. Bugünü yaşıyor, hem de aşkla, tutkuyla,
ümitle yaşıyor ama yarını, gelecek güzel günleri düşlüyor...
Ötekileştirilmedikleri, aşağılanmadıkları, şiddet görmedikleri, esir
edilmedikleri, günahları ve sevaplarıyla, eksiklik ve farklılıklarıyla,
sevdikleri ve nefret ettikleriyle kabul edildikleri, içine karışacakları bir
hayatı istiyorlar.
Son Zenne,
geçimini pavyonda dans ederek sağlayan bir zenne ile onun yanına sığınmak
durumunda kalarak ona can yoldaşı olan taşralı Nesime'nin hikâyesi. İlk bakışta
iki ayrı gezegenin insanı gibi görünen ama aslında sancıları, sevgileri ve
düşleri benzeyen iki dünyalı onlar. Kendinde olmayanı karşısındakinde bulan,
yaşamı birbirinden öğrenen, hayallerini birlikte büyüten iki sıradan insan,
sizden, benden çok da bir farkları yok aslında. Ama toplumsal kodlar,
öğretilenler, korkular, çekinceler onların hayatlarını ayırıyor bizimkilerden.
Biz apartman dairelerine 'yerleşirken', onlara bir bodrum katına 'sığınmak'
düşebiliyor.

Hayır, bu
oyunun yaptığı asıl iş bu adaletsizliği sorgulamak değil. Çünkü Zenne yaptığı
işi, yaşadığı hayatı, toplumun yadsıdığı cinsel yönelimini ya da içine düştüğü
hastalıklı aşkı asla küçümsemiyor. O, her şeye rağmen halinden memnun, yaşamın
tadını çıkarmayı biliyor, acının en
dibinde sürünmeyi de bildiği gibi. Yaşadığı kötü tecrübelere, başına gelenlere
kahrediyor zaman zaman ama bunu başka hayatlara gıpta ederek yapmıyor, gelecek
hayalini başkaları üzerinden şekillendirmiyor. Nesime de ona keza. Bu nedenle
de onların adaletsizliklerle savaşına değil, kaderlerini yenmek için adım adım
ilerleyişlerine tanık oluyoruz.
Toplumsal
cinsiyet ilişkilerindeki eşitsizliği bütün çıplaklığıyla gösteren bir oyun Son
Zenne. İnsanların saklamak, bastırmak, yok saymak istediklerini konu edinen ve
esas bu yok sayma halini yok sayan, hikâyesini ve karakterlerini
marjinalleştirmeden sunan, onları kamusal alana çıkararak görünür hale getiren
bir anlatı bu. Yalnızca bu sebeple bile çok önemli ve değerli.
Hiçbirini
sahnede görmesek de Son Zenne, anneler hakkında da çok şey söyleyen ve çokça
soru soran bir oyun. Annenin evladına duyduğu sevginin koşulsuzluğunu ve
evladını korumak isteyen annelerin çaresizliğini samimi ve sahici bir dille
sorguluyor, ortak yaralarımızın derinliğini ve hassasiyetini vurguluyor.

Oyun 2016 yılında sahnelenmeye başladığından bu yana izlemeyi istiyordum, kısmet
bugünlereymiş. En çok merak ettiğim şey, oyunu aklıma not ettiğimden beri takip
ettiğim Yarkın Ünsal'ın sahne performansıydı ve bu merakımda ne kadar haklı
olduğumu gördüm oyunu izleyince. Onunla ilgili söylenecek ilk şey, kesinlikle
göz alıcı olduğu! Dans ederken sahnede devleşmesinden söz etmiyorum sadece,
çünkü bu olmasa, Son Zenne'den söz etmezdim bile, ama oyunun neredeyse
tamamında sahnede olan Yarkın Ünsal, gözünüzü diğer oyunculara kaydırmanıza
engel olacak şekilde parlıyor. Yeteneği, role teslimiyeti ve gözlerinden taşan
heyecanıyla televizyonun da keşfetmesi ve televizyon seyircisinin de gönlüne
girmesi gereken bir oyuncu bence.
Kendisiyle
ilgili fikrim televizyon dizileriyle sınırlı olduğundan ve onu hep
anlayamadığım, hak veremediğim karakterlerde izlediğimden, Sevtap Özaltun
hakkında fazlasıyla olumsuz bir fikrim vardı oyundan önce. Evet, oyunun
afişindeki hali bile "Bende Ahsen'den (Canım Ailem), Derya'dan (Ulan
İstanbul) ve Mine'den (Gülizar) fazlası var," diyordu, ama benim önyargım
da gözlerimle görmeden kabullenmeyecek kadar güçlüydü. Ve Nesime'yi eksiksiz
giyinen Özaltun bu yargımı tamamen değiştirdi oyunun sonunda. Yalan değil, oyun
boyunca hem karakterin hem de Sevtap Özaltun'un bir açığını aradım durdum, ama
bulamadım. Meğer kontrolü hiç kaybetmeyen, hiç düşmeden oynayabilen bir
oyuncuymuş. Tek tip roller oynamanın en büyük dezavantajı da bu işte, size bakan
gözleri de koşullamış olduğunuz için oyunculuğunuzu gösteremez oluyorsunuz bir
zaman sonra. Oysa onu izlediğim ve her birinden ayrı ayrı nefret ettiğim
kibirli, şımarık, şehirli kadınların hiçbirine benzemiyor Son Zenne'nin
Nesime'si ve biz de böylece oyunculuğunu gönül rahatlığıyla alkışlama fırsatı
buluyoruz Sevtap Özaltun'un.
Yarkın
Ünsal ve Sevtap Özaltun'dan daha az görünse de hikâye içinde önemli bir yeri
olan Şahin'i canlandıran Ayhan Bekdemir* de rolünün hakkını veriyor ve hem Şahin'den hem de onun karakterinde
cisimleşen toplumun ikiyüzlü ahlakçılığından nefret ettiriyor.
Dünyanın
tavan aralarında, başka hayatların bodrum katlarında görmediğimiz,
duymadığımız, bilmediğimiz ya da başımızı öte yana çevirmeyi yeğlediğimiz ne
hayatlar yaşanıyor kim bilir? Bu hayatları ve Son Zenne'nin hikâyesini es
geçmemenizi öneririm, kendinizle ve içinde yaşadığımız toplumla yüzleşmek ve
yeni dostlar edinebilmek için...
Yazan – Yöneten: Serdar Saatman
Oyuncular: Yarkın Ünsal, Sevtap Özaltun, Ayhan
Bekdemir
Dekor – Kostüm Tasarım: Oğuz Şahin
Müzik: Zümrüt Şahin
Sahne Amiri: Onur Alagöz
Asistanlar: Batuhan Alpay, Efe Ediz Arlı
Not: Yazıda
kullanılan tüm fotoğraflar, oyuncuların sosyal medya hesaplarından alınmıştır.
*2016'da BO
Sahne'de başlayan yolculuğuna bu sezon Tiyatro Oyun Kutusu prodüksiyonu olarak
devam eden Son Zenne'nin ilk iki sezonunda Şahin rolünü canlandıran Cansu
Fırıncı'nın yerini üçüncü sezonda Ayhan Bekdemir aldı.