Geleceğe Dönüş filmleri ile
büyüyen çocuklar olarak 2000li yıllar deyince aklımıza uçan arabalar ve havalı
kaykaylardan başkası gelmiyordu bir zamanlar. Gelin görün ki 2018 yılının ilk
çeyreğini geride bırakmamıza günler kala elimizde delirmiş bir dünyadan başka
hiçbir şey yok. Evet teknoloji çok gelişti, dünyanın her yerine saniyeler
içinde canlı bağlanabiliyoruz, ne var ne yok sürekli görüyoruz ama bu durum çok
iyi yanlarının yanı sıra aynı zamanda hepimizi tüketti. Bir iyi haber alıyorsak
sekiz kötü haber okuyoruz her gün. Sinemaya gidip iki saat telefona bakmasak
çıktığımızda olan biteni tekrar yakalamak mümkün olmuyor. FOMO diye hastalık
çıktı (Fear of Missing Out), bir şeyi kaçıracağız diye gerginlikten bitiyoruz.
Kafası kesik tavuklar gibi oradan oraya koşturan ve birbirini anlamak gibi bir
niyeti asla olmayan milyarlarca insanız aslında ve bunun farkında bile değiliz
çoğu zaman.
İşte bu yüzden eskinin çok
popüler kişisel gelişim kitaplarının yerini nasıl yavaşlayacağımızı anlatan
kitaplar aldı. ‘Nasıl anda kalınır?’, ‘Sosyal medya detoksu nasıl yapılır?’, ‘Nefes
egzersizleri ile anksiyete nasıl kontrol altında tutulur?’ sorularına cevap
iddiasıyla çıkan kitaplara, verilen seminerlere giden onlarca insan var.
Kurumsal hayatı nasıl da bırakıp ideallerinin peşinden gittiklerini anlatan
insanları izlemek için para döküyor insanlar, bir parça cesaret için bir aylık
maaşlarını bırakıyorlar belki ve bu ikisi arasında hiç çelişki görmüyorlar. Bütün
bu yayınlar arasında faydalı olanlar da illa ki var ancak çoğu aşırı temelsiz,
süper basmakalıp ve klişe. Her insanın en temel ihtiyacı biraz içine dönmek
aslında ve tabii bunu ‘Kendimle başbaşayım’ diye story olarak atmamak ama
elbette bunu yazması kolay, yapması zor. Kendim için bulduğum yöntemlerden
birini anlatmak için yazdım aslında bunca satırı, belki fikir verir arayanlara,
belki bir kaç kişiye daha rahat bir uyku sebebi olur.
Geçtiğimiz sene resmi Youtube
kanalına bölümleri yüklenmeye başlayan Süper
Baba’yı izliyorum belirli aralıklarla. Bir saati bile bulmayan bölümleri
pat diye izleyip bitirmesi çok kolay zaten ama amaç bir sonraki bölüm neler
olacağını öğrenmek olmadığı için öyle yapmıyorum, azar azar izliyorum ki daha
uzun gitsin. Sabah serviste bir 10 dakika izle mesela, için açılmazsa gel
anlat. Çengelköy Olur Masal
şarkısıyla başladığın bir günde illa ki daha tahammüllü olursun insanlara,
umudunu kesmezsin onlardan. Sadece
çocukları için çırpınan bir babayı değil, her daim özlenecek bir hayatı da
görürsün orada; iyi kalpli insanların yaşadığı, deniz kenarında ağaçların arasında
bir mahalle, hayallerinin peşinden giden güçlü kadınlar, aşık olmanın
özgürlüğün sözlük tanımı olduğunu bilen erkekler olduğunu hatırlarsın. Sürekli
aşırı görkemli hayatların övülmesinden yorgun ve biraz da utanmış ruhuna ilaç
yaparsın sıradan ama aslında mucizevi hayatları. Çalışmanın güzelliğini
görürsün, kitapların kıymetini, bilginin değerini hatırlarsın. Sakinleşirsin,
dinginleşirsin, saatlerce uyumuş gibi yenilenirsin. Yeni Türkü’nün şahane
müzikleri ile, tek bir kelime etmeden aşk nasıl bu kadar güzel anlatılır
şaşırırsın. Hemen başlamak isteyen olursa diye buraya bir ispat bırakıyor ve
iyi seyirler diliyorum.