RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Hayal Köseoğlu

RaniniTV Ekspres: 15 Soruda Hayal Köseoğlu
Bu hayatta her şey meta olduğu için burada birtakım kelime oyunlarına girmeden önce ben de tüketim zincirinin bir bireyi olarak “Önce reklamlar” demek istiyor ve sizi bilimum müzik platformlarına davet ederek arama kısmına “Hayal Köseoğlu – Yalandolan” yazmanızı rica ediyorum. Bu röportaj müziksiz gitmez; bakın, ben de şu an sizden istediğim eylemi bizzat kendim gerçekleştiriyorum. Zira Arkadaşlar İyidir’de sesini duyduğumda koltuğa yapışıp kaldığım ve “Kendi mi söylüyor ki?” diyerek Google’ı arşınladığım Hayal Köseoğlu’nun ilk single’ı çıkmış durumda.

Kendisini ergenliğin en civcivli yıllarında has muhlis bir ergen olarak izledik Aşk-ı Memnu’da. Evet, “Bırak tıraşı, hangimiz Behlül’e aşık değiliz?” sloganıyla Ziyagil Konağı’na ani baskınlar yapan o sarışın kız, Hayal’in ta kendisiydi. Ve evet, hepimizin sesi oldu. Araya yıllar sonra bir Muhteşem Yüzyıl serüveni sıkıştıran Hayal, asıl Zeynep Günay Tan ve Deniz Koloş’lu; bitmesine üzüntü duyduğum Arkadaşlar İyidir ile “Arkadaş tamam Aşk-ı Memnu’dan sonra kaybolmuş olabilirim ama o dönemdeki oyunculuk isteği de öyle geçici bir heves değildi. Bilmem anlatabildim mi?” demiş oldu. Hem de bunu Ece Dizdar ile anne-kız oynayarak çok sağlam şekilde gerçekleştirdi. Bu sezon Ufak Tefek Cinayetler’den spin-off çıkarabilecek bir karaktere, Komiser Derya’ya (Buradan Tansu Biçer’e de ayrıca selam olsun. O olmasa spin-off eksik, yetim, öksüz kalır) hayat veren Hayal’in sözlüğünde “nefes alma”, “soluklanma”, “boş kalma” gibi terimler yer almıyor. Çünkü kendisi aynı zamanda her hafta bir gün DasDas’ın yeni prodüksiyonu Yakaranlar’da da koro başı olarak sahne tozu yutuyor. Bu girdap misali temposunun arasında zaman zaman DasDas’da yüksek enerji hattı (gerilimli olanından değil) kıvamında rastladığım, gözleriyle gülen insanlardan olan Hayal, cevaplarından en az birinde benim için sihirli isim olan Harry Potter’ı geçirerek kurmayı planladığım kulübün şimdiden fahri üyelerinden biri olurken; Brit Pop dönemine ışınlanma isteğiyle RaniniTV’den bir adet “Doctor Who’nun bir sonraki eşlikçisi sen olabilirsin” kartını kazanmış oldu (Yönetime bilahare ileteceğim bu durumu.) Şaka bir yana, pek çok cevabını okurken “Ben bu kafayı sevdim” dediğim Hayal’in kendi deyimiyle “Gerçekten anda olduğun zaman gelen o özgürlük, bir sürü hayat deneyimleyebilme şansı, paralel olarak hayatının bir sürü noktasında seni ileri taşıyan bir alanın üzerinde özel olarak çalışabilme” anını daha defalarca elde edeceği oldukça aşikar. Artık söz sanığındır sevgili RaniniTV okuru!



1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş anahtar kelime. 
Ufak Tefek Cinayetler’in Derya’sı için pozitif, idealist, çalışkan, romantik ve kibar diyebilirim.  

2- Ufak Tefek Cinayetler’in Derya’sının tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini seçerdin?
Aslında negatif bir insanım diyemem kesinlikle ama Derya gibi cinayet masasında olup bu kadar pozitif kalabilmek isterdim. Tabii yanı başında duran aşk da bu pembe gözlüğün sebebi olabilir. Kim evden çıkıp aşık olduğu insanla saatlerce birlikte olacağını bilerek işe mutsuz gidebilir ki? Tabii bir de yeni mezun olmasından kaynaklı işine duyduğu kocaman bir hevesi de var.

3- Ufak Tefek Cinayetler’i bir yemek, Derya’yı da malzemelerden biri olarak düşünecek olursan; diziyi hangi yemeğe benzetirsin ve karakterin olmasa hangi malzeme eksik olurdu? 
Oynadığım dizi kesinlikle frambuazlı cheesecake olurdu. Karakterim içinse gastronomiye çok düşkün biri olarak muskat diyebilirim. Belki yiyen herkes tadına dikkat etmeyebilir ama bir gurme detaylardaki değişik tatlara dikkat eder.

4- İlk audition’ını hatırlıyor musun; nasıl geçmişti? 
İlk audition’ım Aşk-ı Memnu içindi. Sonradan çok sevdiğim reji koordinatörü Betül –buradan ona selamlar- girmişti audition’a. Yalının içinde, salonun tam göbeğinde yapılmıştı. Çok heyecanlıydım, hatırlıyorum. Daha 15 yaşındaydım. Yalıdaki herkes çok güleryüzlü ve tatlıydı. Beni çok rahatlatmışlardı. Zaten annem de kapıdaydı. Hızlıca bitti ve sonra da olduğu haberi geldi. Benim için oyunculuk macerası da böylece başlamış oldu.

5- Bugüne kadar sette yaptığın en komik hata nedir? 
Aşk-ı Memnu’daki ilk bölümümde ‘Rabarba’yı bir karakter zannediyor ve ayıp olmasın diye de kim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Fakat tam onun repliği geldiği sırada herkes birden konuşmaya başlıyordu ve ben de çok üzülüyordum kadıncağız / adamcağız bir türlü repliğini söyleyemedi diye. Sonra tabii sahne bitince sorma gafletinde bulundum. Çok komikti. Bir de Ufak Tefek Cinayetler’de şimdiden sloganım “kafaya dikkat”. Bilen bilir (gülüyor.)     

6- Şu an / son olarak oynadığın dizide / filmde senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik nedir? 
Oya’nın Serhan ve Merve’nin ilişkisini anlatırken şöyle bir repliği vardı: “Hani ben çok açmışım, böyle karnım gurulduyormuş. Karşımdaki ise dünya kadar yemeği masasına dizmiş ama fazlasını yemiyor bile. Ben azıcığına muhtaçken, o çöpe atabiliyor. Böyle bir şey.” Bayılırım böyle laflara.  

7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Derya’yı ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdin? Aynı şekilde sen de başka bir karakteri oynayacaksın. Hangisini seçerdin? (Yaş, cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.) 
Benim karakterimi Bade İşçil nasıl yorumlardı çok merak ediyorum. Herkesi aşağı yukarı kafamda canlandırabiliyorum. Zaten Aslıhan Gürbüz de yanlış hatırlamıyorsam bir kadın polisi canlandırmıştı; keza Duygu (Sarışın) da öyle. Fakat Bade İşçil’in tüm o glam havasını gizleyen halini izlemek isterdim. Ben de kesinlikle onun hayat verdiği Pelin’i canlandırmak isterdim. Hiç şüphem yok, çok eğlenirdim. Öyle bir karakter canlandırmadım bugüne kadar. Tam benlik!

8- Ergenliğine döndük; sevdiğin bir ünlünün fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark etmez.) 
Ergenlik diyorsak kesin Kurt Cobain olurdu. Onun ölüm yıl dönümlerinde okula siyah giyip giderdim. Öyle bir grunge aşkı…

9- Karşında zaman makinesi var; hangi dönemde, hangi şehre ışınlanmak isterdin? 
1990’larda Londra. O şahane Brit Pop dönemindeki Oasis ile Blur arasındaki kavgalar… O birbiri ardına çıkan efsane albümler; Prodigy, Radiohead, Massive Attack, Pulp vb. Deli olurdum herhalde.

10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın nedir? 
Bir gece Cihangir’de arkadaşımın yeni evine gidecektim. Beraber bir mekandaydık, saat akşam 10 ve hava buz gibi. Sonra ben lise arkadaşlarımla karşılaştım ve arkadaşıma onun gitmesini, benim de maksimum 1 saate kapısında olacağımı söyledim. O da eve gidince bana konum göndereceğini belirtti. Ben de bir güzel arkadaşlarımla eğlendim ve sonra koyuldum yola. Sokakta yürürken de yurt dışındaki bir arkadaşımla Facetime yapıyorum. Eski telefonumun bataryası çok sorunluydu, bir anda yüzde 20’deyken kapandı. Ben siyah ekranda kendimle göz göze geldim ve bir anda çaresiz kaldım. Anahtarımı da evde unutmuştum. Sokakta kalmamak için hemen koruma mekanizmam devreye girdi. Açık olan bir otele girdim, bilgisayarlarını kullanmayı rica edip oradan Facebook’a girerek uyanık olan bir arkadaşımdan, evine gideceğim arkadaşımın telefonunu aldım. Otelden onu arayıp yeni tarifi aldım ve koşa koşa gittim. Kapıyı çalıyorum, açan yok. Dondum artık; bağırıyorum ama kimse duymuyor. Meğer yeni taşındığı için apartman numarasını yanlış biliyormuş. Çaresizlikten kapıya çöktüm. Hem korkuyorum hem de üşüyorum. Fakat resmen beni melekler korudu. Kapıya sırtımı yaslamamla kapı açıldı ve ben de hemen içeri girdim. Biraz sonra kapının önünde bir otomobil durdu, ağlayan bir kız indi içinden. Anahtarı çevirip apartmana girdi. Onu sakinleştirmeye çalışıyorum bir yandan, diğer yandan da şarj aleti soruyorum. Kız, “Şarj aletim var, istersen bana gelip telefonunu şarj et” dedi. Kıza baktım gayet düzgün duruyor. Kabul ettim ve eve girer girmez telefonumu şarja taktım ama pin kodunu bile girmemişim. İkimizin de konuşmaya ihtiyacı varmış demek ki… Bir de çok tatlı biriydi, konuşa konuşa geceyi sabah ettik. Sonrasında da telefonumu açıp arkadaşımı aradım ve ona kahvaltıya gittim. Anlatırken bile bu kadar tesadüf inanılmaz geliyor. Çılgınca değil mi gerçekten?

11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler? 
Türk dizilerinden şu an Ufak Tefek Cinayetler ve Şahsiyet’i izliyorum. Eskilerden hala arada Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin bazı sahnelerini açarım internetten. Yabancı olarak aktif olarak izlediğim ve eski bölümlerine tekrar tekrar baktığım çok dizi var: Game of Thrones, Penny Dreadful, Dexter, House, South Park, The OA, End of the F…ing World, Chuck, Coupling, American Horror Story, The Assassination of Gianni Versace aklıma ilk gelenler. Çok abur cubur insanı değilim ama buzdolabında en az üç saat beklemiş koca bir bardak buzlu yeşil çay kaçamak olarak dizilere eşlik ediyor.    

12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın; öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin. Hangilerini seçerdin? 
Güne Harry Potter ile başlar American Horror Story: Coven ile devam ederdim. Çünkü cadı olmak ve Evan Peters mevzubahis. Moulin Rouge ile de günü sonlandırırdım.  

13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları neler? 
Gerçekten anda olduğun zaman gelen o özgürlük, bir sürü hayat deneyimleyebilme şansı, paralel olarak hayatının bir sürü noktasında seni ileri taşıyan bir alanın üzerinde özel olarak çalışabilmek… Daha pek çok şey sayabilirim. Çekilmez tarafları da var tabii. Mesela çok cesaret istemesi. Gerçekten dinlemek çok cesaret istiyor; anda kalabilmek de. Anda kalabilecek kadar karakterine ve metne hakim olmak ise çok özveri istiyor. Başaramadığını hissetsen bile pes etmemek, beynini susturmayı öğrenmek zorunda bırakıyor ve bütün bu zorluklara rağmen bırakmanın asla aklından bile geçmemesi başarma hırsı istiyor. Fakat günün sonunda bu süreç sana yine de tatlı geliyor. Ben de bunu anlamlandıramıyorum hala. Ancak bu mesleği gerçekten yapmak için çok sevmek gerekiyor.    

14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm... Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram ekleyin. 
Birahatverinist. Etrafında çok fazla toprak ve su burcu olan Yaylara verilen isim.

15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir soru rica etsem...
Sahnede, televizyon ya da tiyatro fark etmez, en gerçek hissettiğin an hangisiydi?
 
RaniniTV Ekspres 15 Soruda köşesinin önceki konuğu Birand Tunca’nın sorusu:
Oyuncu olmasaydın bu kadar tutkulu ne yapmak isterdin?
Müzik, müzik, müzik. Müziği de yapamazsam muhtemelen moda tasarımcısı olmak isterdim. O da olmazsa şef olmak isterdim. O da olmuyorsa nörolog olmak isterdim ama muhtemelen lisede hiçbir kuvvet bana fen matematik bölümünü seçtiremeyeceği için uzak bir ihtimal deyip dükkanı kapıyorum. 

Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER