Bu hayatta her şey meta olduğu için burada birtakım
kelime oyunlarına girmeden önce ben de tüketim zincirinin bir bireyi olarak
“Önce reklamlar” demek istiyor ve sizi bilimum müzik platformlarına davet
ederek arama kısmına “Hayal Köseoğlu – Yalandolan” yazmanızı rica ediyorum. Bu
röportaj müziksiz gitmez; bakın, ben de şu an sizden istediğim eylemi bizzat
kendim gerçekleştiriyorum. Zira Arkadaşlar İyidir’de sesini duyduğumda koltuğa
yapışıp kaldığım ve “Kendi mi söylüyor ki?” diyerek Google’ı arşınladığım Hayal
Köseoğlu’nun ilk single’ı çıkmış durumda.
Kendisini ergenliğin en civcivli yıllarında has
muhlis bir ergen olarak izledik Aşk-ı Memnu’da. Evet, “Bırak tıraşı,
hangimiz Behlül’e aşık değiliz?” sloganıyla Ziyagil Konağı’na ani baskınlar
yapan o sarışın kız, Hayal’in ta kendisiydi. Ve evet, hepimizin sesi oldu.
Araya yıllar sonra bir Muhteşem Yüzyıl serüveni sıkıştıran Hayal, asıl
Zeynep Günay Tan ve Deniz Koloş’lu; bitmesine üzüntü duyduğum Arkadaşlar
İyidir ile “Arkadaş tamam Aşk-ı Memnu’dan sonra kaybolmuş olabilirim
ama o dönemdeki oyunculuk isteği de öyle geçici bir heves değildi. Bilmem
anlatabildim mi?” demiş oldu. Hem de bunu Ece Dizdar ile anne-kız oynayarak çok
sağlam şekilde gerçekleştirdi. Bu sezon Ufak Tefek Cinayetler’den
spin-off çıkarabilecek bir karaktere, Komiser Derya’ya (Buradan Tansu Biçer’e
de ayrıca selam olsun. O olmasa spin-off eksik, yetim, öksüz kalır) hayat veren
Hayal’in sözlüğünde “nefes alma”, “soluklanma”, “boş kalma” gibi terimler yer
almıyor. Çünkü kendisi aynı zamanda her hafta bir gün DasDas’ın yeni
prodüksiyonu Yakaranlar’da da koro başı olarak sahne tozu yutuyor. Bu
girdap misali temposunun arasında zaman zaman DasDas’da yüksek enerji hattı
(gerilimli olanından değil) kıvamında rastladığım, gözleriyle gülen insanlardan
olan Hayal, cevaplarından en az birinde benim için sihirli isim olan Harry
Potter’ı geçirerek kurmayı planladığım kulübün şimdiden fahri üyelerinden
biri olurken; Brit Pop dönemine ışınlanma isteğiyle RaniniTV’den bir adet “Doctor
Who’nun bir sonraki eşlikçisi sen olabilirsin” kartını kazanmış oldu
(Yönetime bilahare ileteceğim bu durumu.) Şaka bir yana, pek çok cevabını
okurken “Ben bu kafayı sevdim” dediğim Hayal’in kendi deyimiyle “Gerçekten anda
olduğun zaman gelen o özgürlük, bir sürü hayat deneyimleyebilme şansı, paralel
olarak hayatının bir sürü noktasında seni ileri taşıyan bir alanın üzerinde
özel olarak çalışabilme” anını daha defalarca elde edeceği oldukça aşikar. Artık
söz sanığındır sevgili RaniniTV okuru!

1- Canlandırdığın karakteri özetleyecek beş
anahtar kelime.
Ufak Tefek Cinayetler’in Derya’sı
için pozitif, idealist, çalışkan, romantik ve kibar diyebilirim.
2- Ufak Tefek Cinayetler’in Derya’sının tek bir özelliğine sahip olacaksın; hangisini
seçerdin?
Aslında negatif bir insanım diyemem kesinlikle ama Derya gibi cinayet
masasında olup bu kadar pozitif kalabilmek isterdim. Tabii yanı başında duran
aşk da bu pembe gözlüğün sebebi olabilir. Kim evden çıkıp aşık olduğu insanla
saatlerce birlikte olacağını bilerek işe mutsuz gidebilir ki? Tabii bir de yeni
mezun olmasından kaynaklı işine duyduğu kocaman bir hevesi de var.
3- Ufak
Tefek Cinayetler’i bir yemek, Derya’yı da malzemelerden biri
olarak düşünecek olursan; diziyi hangi yemeğe benzetirsin ve karakterin olmasa
hangi malzeme eksik olurdu?
Oynadığım dizi kesinlikle frambuazlı cheesecake
olurdu. Karakterim içinse gastronomiye çok düşkün biri olarak muskat
diyebilirim. Belki yiyen herkes tadına dikkat etmeyebilir ama bir gurme
detaylardaki değişik tatlara dikkat eder.
4- İlk audition’ını hatırlıyor musun; nasıl
geçmişti?
İlk audition’ım Aşk-ı Memnu içindi.
Sonradan çok sevdiğim reji koordinatörü Betül –buradan ona selamlar- girmişti
audition’a. Yalının içinde, salonun tam göbeğinde yapılmıştı. Çok
heyecanlıydım, hatırlıyorum. Daha 15 yaşındaydım. Yalıdaki herkes çok
güleryüzlü ve tatlıydı. Beni çok rahatlatmışlardı. Zaten annem de kapıdaydı.
Hızlıca bitti ve sonra da olduğu haberi geldi. Benim için oyunculuk macerası da
böylece başlamış oldu.
5- Bugüne kadar sette yaptığın en komik hata
nedir?
Aşk-ı Memnu’daki
ilk bölümümde ‘Rabarba’yı bir karakter zannediyor ve ayıp olmasın diye de kim
olduğunu anlamaya çalışıyordum. Fakat tam onun repliği geldiği sırada herkes
birden konuşmaya başlıyordu ve ben de çok üzülüyordum kadıncağız / adamcağız
bir türlü repliğini söyleyemedi diye. Sonra tabii sahne bitince sorma
gafletinde bulundum. Çok komikti. Bir de Ufak
Tefek Cinayetler’de şimdiden sloganım “kafaya dikkat”. Bilen bilir
(gülüyor.)
6- Şu an / son olarak oynadığın dizide /
filmde senin veya başka bir karakterin söylediği, en sevdiğin replik
nedir?
Oya’nın Serhan ve Merve’nin ilişkisini anlatırken şöyle bir repliği vardı:
“Hani ben çok açmışım, böyle karnım gurulduyormuş. Karşımdaki ise dünya kadar
yemeği masasına dizmiş ama fazlasını yemiyor bile. Ben azıcığına muhtaçken, o
çöpe atabiliyor. Böyle bir şey.” Bayılırım böyle laflara.
7- Bir bölümlüğüne / sahneliğine Derya’yı
ekipten başkası canlandıracak. Kimi o rolde görmek isterdin? Aynı şekilde
sen de başka bir karakteri oynayacaksın. Hangisini seçerdin? (Yaş,
cinsiyet vb. etmenleri düşünmeden.)
Benim karakterimi Bade İşçil nasıl yorumlardı çok merak ediyorum. Herkesi
aşağı yukarı kafamda canlandırabiliyorum. Zaten Aslıhan Gürbüz de yanlış
hatırlamıyorsam bir kadın polisi
canlandırmıştı; keza Duygu (Sarışın) da öyle. Fakat Bade İşçil’in tüm o glam
havasını gizleyen halini izlemek isterdim. Ben de kesinlikle onun hayat verdiği
Pelin’i canlandırmak isterdim. Hiç şüphem yok, çok eğlenirdim. Öyle bir
karakter canlandırmadım bugüne kadar. Tam benlik!
8- Ergenliğine döndük; sevdiğin bir ünlünün
fotoğrafını tişörte bastıracaksın. Bu kim olurdu? (Yerli / yabancı fark
etmez.)
Ergenlik diyorsak kesin Kurt Cobain olurdu. Onun ölüm yıl dönümlerinde
okula siyah giyip giderdim. Öyle bir grunge aşkı…
9- Karşında zaman makinesi var; hangi dönemde,
hangi şehre ışınlanmak isterdin?
1990’larda Londra. O şahane Brit Pop dönemindeki Oasis ile Blur arasındaki
kavgalar… O birbiri ardına çıkan efsane albümler; Prodigy, Radiohead, Massive
Attack, Pulp vb. Deli olurdum herhalde.
10- Bugüne kadarki en büyük çılgınlığın
nedir?
Bir gece Cihangir’de arkadaşımın yeni evine gidecektim. Beraber bir
mekandaydık, saat akşam 10 ve hava buz gibi. Sonra ben lise arkadaşlarımla
karşılaştım ve arkadaşıma onun gitmesini, benim de maksimum 1 saate kapısında
olacağımı söyledim. O da eve gidince bana konum göndereceğini belirtti. Ben de
bir güzel arkadaşlarımla eğlendim ve sonra koyuldum yola. Sokakta yürürken de
yurt dışındaki bir arkadaşımla Facetime yapıyorum. Eski telefonumun bataryası
çok sorunluydu, bir anda yüzde 20’deyken kapandı. Ben siyah ekranda kendimle
göz göze geldim ve bir anda çaresiz kaldım. Anahtarımı da evde unutmuştum.
Sokakta kalmamak için hemen koruma mekanizmam devreye girdi. Açık olan bir
otele girdim, bilgisayarlarını kullanmayı rica edip oradan Facebook’a girerek
uyanık olan bir arkadaşımdan, evine gideceğim arkadaşımın telefonunu aldım.
Otelden onu arayıp yeni tarifi aldım ve koşa koşa gittim. Kapıyı çalıyorum,
açan yok. Dondum artık; bağırıyorum ama kimse duymuyor. Meğer yeni taşındığı
için apartman numarasını yanlış biliyormuş. Çaresizlikten kapıya çöktüm. Hem
korkuyorum hem de üşüyorum. Fakat resmen beni melekler korudu. Kapıya sırtımı
yaslamamla kapı açıldı ve ben de hemen içeri girdim. Biraz sonra kapının önünde
bir otomobil durdu, ağlayan bir kız indi içinden. Anahtarı çevirip apartmana
girdi. Onu sakinleştirmeye çalışıyorum bir yandan, diğer yandan da şarj aleti
soruyorum. Kız, “Şarj aletim var, istersen bana gelip telefonunu şarj et” dedi.
Kıza baktım gayet düzgün duruyor. Kabul ettim ve eve girer girmez telefonumu
şarja taktım ama pin kodunu bile girmemişim. İkimizin de konuşmaya ihtiyacı
varmış demek ki… Bir de çok tatlı biriydi, konuşa konuşa geceyi sabah ettik.
Sonrasında da telefonumu açıp arkadaşımı aradım ve ona kahvaltıya gittim.
Anlatırken bile bu kadar tesadüf inanılmaz geliyor. Çılgınca değil mi
gerçekten?
11- Hangi dizileri takip ediyorsun ve onları
izlerken yanında yemesem olmaz dediğin abur cuburlar neler?
Türk dizilerinden şu an Ufak Tefek Cinayetler
ve Şahsiyet’i izliyorum. Eskilerden hala arada Öyle Bir Geçer
Zaman Ki’nin bazı sahnelerini açarım internetten. Yabancı olarak aktif
olarak izlediğim ve eski bölümlerine tekrar tekrar baktığım çok dizi var: Game
of Thrones, Penny Dreadful, Dexter, House, South Park, The OA, End of the F…ing
World, Chuck, Coupling, American Horror Story, The Assassination of Gianni
Versace aklıma ilk gelenler. Çok abur cubur insanı değilim ama buzdolabında
en az üç saat beklemiş koca bir bardak buzlu yeşil çay kaçamak olarak dizilere
eşlik ediyor.
12- Güne bir kitabın dünyasında başlayacaksın;
öğlen bir dizinin, akşamı da bir filmin dünyasında geçireceksin.
Hangilerini seçerdin?
Güne Harry Potter ile başlar American
Horror Story: Coven ile devam ederdim. Çünkü cadı olmak ve Evan Peters
mevzubahis. Moulin Rouge ile de günü sonlandırırdım.
13- Oyunculuğun en çekilir ve çekilmez yanları
neler?
Gerçekten anda olduğun zaman gelen o özgürlük, bir sürü hayat
deneyimleyebilme şansı, paralel olarak hayatının bir sürü noktasında seni ileri
taşıyan bir alanın üzerinde özel olarak çalışabilmek… Daha pek çok şey
sayabilirim. Çekilmez tarafları da var tabii. Mesela çok cesaret istemesi.
Gerçekten dinlemek çok cesaret istiyor; anda kalabilmek de. Anda kalabilecek
kadar karakterine ve metne hakim olmak ise çok özveri istiyor. Başaramadığını
hissetsen bile pes etmemek, beynini susturmayı öğrenmek zorunda bırakıyor ve
bütün bu zorluklara rağmen bırakmanın asla aklından bile geçmemesi başarma
hırsı istiyor. Fakat günün sonunda bu süreç sana yine de tatlı geliyor. Ben de
bunu anlamlandıramıyorum hala. Ancak bu mesleği gerçekten yapmak için çok
sevmek gerekiyor.
14- Kapitalizm, feminizm, sosyalizm, elitizm...
Hadi, bunların yanına bir tane de siz yepyeni bir “-izm”li kavram
ekleyin.
Birahatverinist. Etrafında çok fazla toprak ve su burcu olan Yaylara
verilen isim.
15- Bir sonraki oyuncuya sormam için senden bir
soru rica etsem...
Sahnede, televizyon ya da tiyatro fark etmez, en gerçek hissettiğin an
hangisiydi?
RaniniTV Ekspres 15 Soruda köşesinin
önceki konuğu Birand Tunca’nın sorusu:
Oyuncu olmasaydın bu kadar tutkulu ne yapmak isterdin?
Müzik, müzik, müzik. Müziği de yapamazsam muhtemelen moda tasarımcısı olmak
isterdim. O da olmazsa şef olmak isterdim. O da olmuyorsa nörolog olmak
isterdim ama muhtemelen lisede hiçbir kuvvet bana fen matematik bölümünü
seçtiremeyeceği için uzak bir ihtimal deyip dükkanı kapıyorum.
Röportaj: Cansu Uras
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu