Küçük bir yerde yaşamanın en
büyük dezavantajlarından biri az sayıda sinema salonu olması. Hoş, onlarca
salon olsa da her istediğiniz filme ulaşamayabiliyorsunuz bugünlerde ancak bir
de az salon olunca ortamda sürekli bir sömestir tatili havası hakim. O günün en
popüler yerli filmleri ve üç boyutlu birtakım aksiyonlar. Üç boyutlu filmden
uzun zamandır yılmış vaziyetteyim, en ferah salonda bile boğuyor beni. Yerli
sinemanın popülerleşmesi de elbette güzel ama takdir edersiniz ki hepsi kapış
kapış izlenebilecek gibi değil, bir kısmı ne kadar güzelse, bir o kadarına ve
hatta daha fazlasına zaman ve para harcamak büyük kayıp. Böyle olunca insan bir
süre sonra sinemaya gitme, bir filmi baştan sona izleme alışkanlığını da
kaybediyor yavaş yavaş.
Tüm bu vesilelerle sinemayı biraz
geriden takip ediyorum ve 2017 yapımı, Oscar
2018 En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı adayı Wonder’ı da ancak Digitürk’te yayınlandığında izleyebildim. R.J.Palacio’nun yazdığı aynı adlı kitabı
daha önce okumuş ve pek sevmiştim. Yaş olarak kitabın hedef kitlesinin epey
üzerindeyim gerçi ama alt dudağım titremiş, gözlerim dolmuştu okurken, bütün
genç insanların ve çocuk yetiştirenlerin okumasını dilemiştim. Filmi de tıpatıp
aynı etkiyi yarattı. Kavgadan dövüşten, öfkeden gürültüden nefesimizi bile
duyamadığımız bir Pazar akşamında –dünyanın en klişe tabirini kullanacağım için
özür dilerim ama klişeleşmesinin bir sebebi varmış demek- içimi ısıttı.
Yüzünde doğuştan gelen bir
deformasyon olan Auggie’nin (Jacob
Tremblay) evde annesi (Julia Roberts)
tarafından eğitim almayı bırakıp okula başladığı ilk seneyi anlatan film, çocukların
çok büyük kısmına bilerek ya da bilmeyerek kendisine benzemeyen ne varsa ondan
nefret etmesi öğretilen bir dünyaya ilaç gibi. Çocukların ne kadar masum ama
aynı zamanda ne kadar acımasız olabileceğini bir kere daha hatırlatırken çocuk
yetiştirmenin dünyadaki en büyük sorumluluklarından biri olduğunu da aklımıza
kazıyor. Bir çocuk büyütürken sadece o çocuktan değil, dünyanın tüm
çocuklarından sorumlu oluyorsunuz aslında bir nevi ve kendi çocuğunun
mutluluğunu başka çocukların mutsuzluğu pahasına istiyorsanız çok üzgünüm ama
bu sizi iyi anne babalar yapmıyor, üstelik bir de çocuklar onlara
anlattıklarınızı değil, davranışlarınızı kopyalıyor.
Onlara ısrarla öğretilmediği
sürece çocuklar için dünyadaki herkes aynı. Dil, din, ırk, cinsiyet, yaş, boy,
kilo gibi şeyler yok akıllarında, insan veya kedi arasında bile fark yok
mesela; biri kendi boyuna daha yakın sadece. Çocuk yetiştirmek bu yüzden hem
süper heyecanlı, hem de aynı oranda korkutucu ve herkesin yapmaması gereken bir
şey. Çocuklu veya çocuksuz, bu filmi mutlaka izleyin; muhteşem sürprizler ve
çığır açan çekim teknolojileri değil, insan olduğunuzu hatırlatmayı vadediyor. İyi
seyirler dilerim.