Tiyatro aşkımın
lise son sınıfa dayandığını söyleyebilirim ama aslında küçüklüğümde saklı işin
sırrı. Küçükken beni tiyatroya götürüp kalbime bu sevgiyi düşüren ailem sanırım
bu durumun bir tutkuya dönüşeceğini hesaba katmamışlardı. Oyun izlerken kendimi
gerçekten özgür hissediyorum. Benim iç sesim sadece oyun izlerken susuyor ve hayattan
uzaklaştığım o zaman dilimi benim için çok değerli. Bir oyun kalbime
dokunduğunda, ruhumu ele geçirdiğinde o kadar yoğun şeyler hissediyorum ki
salondan çıktığımda bazen kalbim çok hızlı çarpıyor, bazen ayaklarım yere
basmıyor, dünyanın tüm yükü üstümdeymiş de hepsi yok olmuş gibi hafiflemiş
hissediyorum. İşte, bana bu hisleri yaşatan bir oyun izlediğimde oyunla ilgili
hislerimi yazmak için çırpınıyorum, oyundan çıktığım andan itibaren cümleler
içimde uçuşuyor.
Craft Tiyatro’nun
bu sezonki kapalı gişe oyunlarından Yen,
bugüne kadar izlediğim en etkileyici oyunlardan biri olarak anlatmaya
çalıştığım bu hislerin yanında beni inanılmaz da gerdi. Yen ile ilgili her düşündüğümde veya oyunla ilgili hislerimi
yazdığım yazıyı okuduğumda ve dahi bu giriş yazısını yazarken bile geriliyorum.
Bir oyun, üzerinizdeki etkisini bu kadar devam ettirebilir mi dersiniz? Bu etki
uzun süre devam edecek sanırım. Oyunla ilgili hislerimi uzunca yazdığım için
tekrarlamayacağım ama şunu söylemek istiyorum; Yen, konu itibariyle üzerinizde bıraktığı etkinin yanında muhteşem
performanslar ile sizi derinden sarsıyor. Yen,
bugüne kadar izlediğim en etkileyici ekip performansıydı.
Durum böyle olunca
Yen’in deli fişek dört oyuncusu
Neslihan Yeldan, Bora Akkaş, İdil Sivritepe ve Berker Güven ile perde
arkasındaki yaratıcı ruh Çağ Çalışkur ile bir araya gelmek kaçınılmazdı. Tiyatroya
dair bir eğitim almadım yani işin tekniğini, mutfağını bilmiyorum ve saf
izleyici gözüyle hislerimi anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla sorularımın da bu
minvalde olduğunu belirtir, sürç-ü lisan ettiysem affetmenizi dileyerek sözü Yen’i bu kadar güçlü yapan beş isme
bırakmak isterim.
Dipnot:
Unutmuyoruz; tiyatro iyidir, iyileştirir.
● Yen, oyunda açıklanan anlamı dışında sizin için ne
ifade ediyor?
İdil Sivritepe: Yen benim için
tiyatroya ilk adım atışım, hayalim demek. Jennifer içinse en kalpten en özel
kişilerle paylaşılan bir sır.
Berker Güven: Yen, benim ilk oyunum. Aynı zamanda ödüller aldığım oyun.
O yüzden benim için çok büyük önemi var. Ama bundan çok daha önemlisi Çağ
(Çalışkur), Bora (Akkaş), İdil (Sivritepe) ve Neslihan’la (Yeldan) çalışmak ve
tiyatro sahnesini paylaşmak oldu.
● Oyunu okuduğunuzda sizi etkileyen ve
heyecanlandıran ilk unsur neydi; metnin konusu mu, yoksa karakter mi?
Neslihan Yeldan: Yen, hem bütün olarak hem de ayrı ayrı
karakterler bazında çok iyi yazılmış bir oyun. Sağlam bir metin bulmak
gerçekten zor oluyor. İyi olanlar da defalarca farklı versiyonlarda oynanıyor
zaten. Oyunun duygusal ve psikolojik zorlukları ile canlandırdığım karakter
Maggie’yi çalışma açısından vereceğim mücadele etkiledi. Zor olan hep
öğreticidir zaten.
Bora Akkaş: Hem karakter hem de metin beni oldukça etkiledi.
İkisini birbirinden bağımsız düşünemiyorum zaten.
Berker Güven: Oyunu okuduğumda hikayesi beni derinden
etkiledi. Çok güzel bir derdin, her yerden bağlanıyor olması ve gerçekten hiçbir
repliğin boşuna yazılmadığı harika bir metin olması beni çok
heyecanlandırmıştı.
İdil Sivritepe: Kesinlikle metin etkiledi. Yazarımız Anna Jordan inanılmaz
bence. Okuduğum en vurucu oyunlardan biriydi. Okurken bile bu kadar iyiyse sahneye
taşıdığımızda ne olur heyecanıyla başladım.
● Canlandırdığınız karakterin hayatına dokunabilme
şansınız ve de yaşamında tek bir şeyi değiştirme imkanınız olsa onun hayatında
nasıl bir değişiklik yapardınız?
Neslihan Yeldan: Maggie’nin hayatını çok şahane, onun acılarını ve
yetersizliklerini anlayabilecek, yaralarını saracak, sabırlı ve aşık bir adam
değiştirebilirdi.
Bora Akkaş: Hench’in
utangaç olmamasını ve kendini ifade edebilmesini isterdim.
İdil Sivritepe: Jennifer'ı değiştirmezdim. Ben İdil olarak onu o kadar
umut verici buluyorum ki! Siz insanların çalmaya korktuğu kapıyı çalabilir
misiniz ya da pis bir sokak köpeğini sıkıca sarılıp öpebilir misiniz? O öper
bence; o umut çünkü.
Berker Güven: Bobbie’nin hayatında bir değişiklik
yapacak olsam onun hayal kırıklıklarını hafızasından silerdim.
● Tüm karakterlerin ortak bir yarası olduğunu
düşünüyorum; sevgisizlik. Sizce de bu dört karakterin ortak bir yarası, derdi
var mı?
Bora Akkaş: Bana
göre en önemli ortak yaraları dünyadaki yerlerini bulamamak. Belki de birini
veya birbirlerini sevmeyi başarabilseler her şey onlar için çok iyi olacak.
● Oyundan önce yaptığınız bir ritüel var mı? Sanırım
ısınmak için Athena’nın şarkısıyla dans ediyorsunuz.
Neslihan Yeldan: Isınmak için dans etme fikrini seviyoruz. Athena’ya
ayrıca hepimiz bayılıyoruz.
Bora Akkaş: Her
oyun öncesinde dans ediyoruz tüm sevdiğimiz şarkılar eşliğinde. Özellikle
Athena şarkıları ile Johnny B. Goode favorilerimiz.
Çünkü ortak olarak bizi yükselten parçalar bunlar.
● Yen’i izlediğim gün önde oturan bir seyirci Bobbie ile
Hench’in atıştıkları sahnede sesli şekilde “ayıralım” yorumunda bulunmuştu.
Oyun sırasında izleyicinin bu tip reaksiyonları performansınızı etkiler mi?
Yaşadığınız enteresan bir olay oldu mu bugüne kadar?
Neslihan Yeldan: Seyirciye çok yakın oynadığımız için verdikleri
tepkileri duyuyoruz ve kendi adıma konuşmam gerekirse kısa da olsa
konsantrasyonum bozulabiliyor. Geçen sezon bir seyircimizin elindeki şeker
kağıdıyla oynaması final sahnemi ciddi şekilde etkilemişti. Çıkan ses yüzünden
o bölümü zor tamamladım. Bütün sahneler büyük konsantrasyon istiyor çünkü.
Berker Güven: Bazen seyircimiz, kendisini oyunun çok fazla
içinde, hatta kendisini o salonun içinde biri gibi hissettiği anlar oluyor.
Mesela Hench, Jennifer’a “Yatak odan hangisi?” diye sorduğunda seyircilerden
biri tüm samimiyeti ve hevesiyle kendini tutamayıp arkadaşına göz kırpıyormuş
gibi hareketlerle “Ne yapacaksın?” diye Bora’ya seslenmişti. Sonra da kendisinin
farkına varıp eliyle “pardon” işareti yapmıştı. Komik bir andı.
İdil Sivritepe: Seyirci oyunun içine girdikçe mutlu oluyoruz. Tabii ki
müdahale etmiyorlar ama kendilerini tutamayıp konuşanlar çok oluyor.
Yönetmenimiz Çağ'ın çok boyutlu yarattığı reji ve sahne seyirciyi seyirci
olmaktan çıkarıp görgü tanığına çeviriyor. Bu metin ve oyun gücüyle birleşiyor
ve bence bu iyi bir şey (gülüyor.)
***
YEN’İN YÖNETMENİ ÇAĞ ÇALIŞKUR:
“Yen, ihmal edilmiş çocukların dünyasını onların
gözünden görmemi sağladı”
● Craft sahnelediği oyunlarda, performanslar kadar
seçilen etkili metinlerle de farkını ortaya koyuyor. Daha önceki
röportajlarınızda metin seçimine “hayatımın belli bir dönemini adayacağım”
bakış açışıyla yaklaştığınızı belirtmişsiniz. Buradan hareketle Yen’in etkisini anlatır mısınız?
Hayatımın belli bir dönemini adayabileceğim metinler seçmek istiyorum lafı
yanlış anlaşılmasın, en öncelikli olarak dünyada neyi değiştirmek istediğimi
bilmem gerekiyor tabiİ ki. Yen,
Bobbie ve Hench’in hayatında çok şey değiştiriyor. Onlar ve onlar gibi olan tüm
çocukların hayatı hep pamuk ipliğine bağlı. Bir şeyler yapmak lazımdı. Daha
önce de aile meselesi üzerine çalışmıştım ama YEN ihmal edilmiş çocukların dünyasını onların gözünden görmemi
sağladı.
● Yen’in hazırlık
sürecinden ve cast seçiminde neleri ön planda tuttuğunuzdan bahsedebilir
misiniz?
Çalışacağım ekibi seçerken en önem verdiğim şey, uyumluluk, bağlılık ve çalışkanlık.
Yetenek, uygunluk ve karakterin fiziksel özellikleri daha sonra geliyor. İdil
(Sivritepe), Berker (Güven), Bora (Akkaş); hepsi de öğrencimdi. Oyunun
öncesinde birlikte çalışmaktan çok mutlu olduğum, karakterlerinin sağlamlığına
çok güvendiğim insanlar. Yaptıkları işle sevgi bağı kurabilecek cesaretleri
var. Neslihan (Yeldan) ekibimize sonradan dahil oldu ama ailemizde çok önemli
bir boşluğu doldurdu. Maggie, zor bir karakter. Savunması çocukların
oynadıkları karakterlere göre daha zor. Neslihan’ın tecrübesine rağmen, öğrenci
olarak da durabilen yanıyla çok rahat ettik. Bir de o tam bir İngiliz! Maggie
gibi sarhoş ve sorumsuz değil ama tam bir İngiliz, ailemizin İngiliz’i.
Çalışma süreci zordu açıkçası ama sanat yapan bir insanın tam da arayacağı
cins bir zorluk. Çok şey denedik. Yaptık, yıktık, beceremedik, zorlandık,
inatla devam ettik. Sonra bir gün YEN
oluverdi. Oyunumuzu seviyoruz ama birbirimizi daha çok.
● Yen’i sahneye
koyarak bu dünyada bir iz bıraktığınızı düşünüyorum. Siz bunu nasıl
yorumlarsınız?
İz
bırakmak için bir şey yapmadım. Sadece o çocukları anlamak istedim. Denedim.
Hala da deniyorum.