Tiyatroyu seviyor ve Ranini.tv’deki tiyatro yazılarını
takip ediyorsanız Çağla Akyürek ismine aşinasınızdır. Çağla benim için bu
sitede tiyatro elçisi gibi bir şeydir. Ama bende de huy, kendi fikrim olsun,
yazı beni yönlendirmesin diye bir oyunla ilgili yorumları mevzubahis oyuna
gittikten sonra okurum.
Üç hafta kadar önce Çağla’yla tiyatro üzerine
konuşurken, laf bir şekilde Bunu Ben de
Yaparım’a gelmişti. Çağla net bir dille dedi ki KESİNLİKLE İZLEMELİSİN.
Biletim 20’sine hazırdı zaten, Çağla’nın da gazıyla koşa koşa gittim oyuna.
Tiyatro oyunlarının insanlarda ortak bir hüzün, öfke ya da neşe hissi
yaratmasına alışkınım ama ilk defa oyunu izleyen insanların bir “eylemde”
hemfikir olduklarını gördüm: SARILMAK.
Oyundan çıkınca ilk iş telefonu alıp Çağla’ya mesaj
attım, “İçimde dizginleyemediğim bir İbrahim Selim’e sarılma isteği
var.” dedim. Çok sonra fark ettim ki Çağla, bundan bir buçuk yıl evvel, Bunu Ben de Yaparım yazısının başlığına
“İçinizde sarılma isteği uyandıran oyun!” yazmış. Sonra oyunla ilgili yorumlara
baktım, bir iki sözlük karıştırdım ve yine fark ettim ki sarılma konusunda ısrarcıyız.
Mıncırma da ne yap şimdi?
Yüzlerce insanın tek yürek olup sarılmak istediği bu adam, Dave,
bir sanat galerisinde güvenlik görevlisi. Vardiyalarından birinde, çok
sıkılırken, bize bir hikaye anlatıyor. 38 yaşında ve kim olduğunu, hayatta
gerçekten ne yapmak istediğini bilmeyen ve bu bilinmezlikte, siyah perdelerle
kapatılmış bir odaya, bir tablonun yanına sürüklenen bir adamın hikayesi bu. Dave'in kendi hikayesi... Dave bir saat boyunca o tablonun yanına nasıl geldiğini, tabloda
ne gördüğünü, tabloya ne olduğunu anlatıyor. Yani bir adam karşınıza geçip bir
saat boyunca konuşuyor ve siz asla sıkılmıyorsunuz.
İbrahim Selim’in hitabını her zaman çok tatlı
bulmuşumdur. Birkaç ay önce bir kişisel gelişim konferansında kendi mesleğini
tanımlarken “hikaye anlatıcısı” tabirini kullandığını hatırlıyorum. Videoyu
aşağıya ekleyeceğim ve izlerseniz eminim bana hak vereceksiniz, İbrahim
Selim’in sanki hayata sahiden hikaye anlatmaya gelmiş gibi bir hali var. Oyunda
da bunu yapıyor. Sadece konuşmak da değil yaptığı, o anları tekrar yaşar gibi
bir sahicilikle anlatıyor. Bazen geriliyor, bazen gülüyor, bazen de kalbi
kırılıyor. Ama görmelisiniz, bir insanın kalbi ancak bu kadar güzel
kırılabilir. Tam o noktada sarılmak istiyorsunuz işte ona. Belki sağlam kafayla
düşünseniz Dave’in kalbini kıranların o kadar da suçlu olmadıklarını
göreceksiniz ama hayır, o an Dave’in gözlerindeki o buğulara sebep olan herkesi
dövmek istiyorsunuz. Dave olayları ne kadar içselleştiriyorsa siz de Dave’i o
kadar içselleştiriyorsunuz. Dave’le birlikte bazen sanatı, bazen hayatı, bazen
fikirleri ve çokça insanları sorguluyorsunuz.
Tiger Woods olmak ya da olmamak...
Nick Hornby'nin Nipple Jesus oyunundan Melisa Kesmez ve Serkan Salihoğlu'nun başarılı çevirisiyle uyarlanan ve üç sezondur DOT’ta sahnelenen Bunu Ben de Yaparım, tek kişilik ve kostüm/dekor açısından oldukça
sade bir oyun. Sahnede neredeyse hiçbir şey yok, sahne sizden sadece anlatıcıya
odaklanmanızı istiyor. Zaten o konuşmaya başladığı an dikkatinizi isteseniz de
başka bir yere veremiyorsunuz. İbrahim Selim, 2016 yılında bu tek kişilik
performansla aldığı Afife’nin hakkını da sonuna kadar veriyor. Biz izleyenlere
de (Tıpkı Çağla’nın bana yaptığı gibi) oyunun bahsini açan herkese KESİNLİKLE
İZLEMELİSİN demek düşüyor. DOTKANYONDA arkadaşlar, gidiniz.
Bu da yukarıda bahsettiğim, İbrahim Selim'in bu mesleği seçmeye nasıl karar verdiğini anlattığı, tadı damakta kalan 15 dakikalık konuşması. İyi seyirler! (Oyuna da gidin he.) ^^