Afişinde dalgalanmakta olan bir Amerikan bayrağının, altında
ise kaskından kamuflajına savaşa hazır bir askerin bulunduğu bir film düşünün.
Akıllara ne gelir ilk olarak, elbette ki karşımızda duran ve izlemek (ya da en
azından izleyip izlemeyeceğimize karar vermek) üzere olduğumuz filmin
Amerika’ya övgüler yağdırdığı, öyle değil mi? Hatta birçokların aklına Tom Hanks ismi gelecektir şüphesiz.
Bizler her ne kadar aşina olmasak da Megan Leavey ismi
özellikle de hayvan haklarıyla ilgilenenlerin bir yerden kulağına çalınmıştır. Megan
Leavey, 2006 yılında Irak’ta görev yapmış bir Amerikan askeridir. Partneri olan
bomba tespit köpeği Rex ile birlikte birçok göreve katılmış, birçok hayat
kurtarmış bir gazidir. Yaralandıkları, sarsıntı geçirdikleri operasyonda bile görevin
sonuna kadar dayanarak hayat kurtarmayı sürdürmüşlerdir. Yaşadıkları savaş
deneyiminin, bir başka deyişle trajedisinin ardındansa evine dönen Megan kendi
gibi artık savaşa gidemeyecek olan Rex’i sahiplenmek için bir mücadeleye
girişmiştir. Ancak Rex Deniz Piyadelerine aittir, bir özne değildir ve bu
yüzden Megan Rex’i sahiplenememiştir. Megan ise bu yanlışı düzeltmek, bir
anneden, bir babadan, bir kardeşten hatta bir sevgiliden daha da yakın olduğu
partnerinin, can yoldaşının da bir özne olduğunu anlatmanın derdine düşmüştür.
Kampanyalarla ve görüşmelerle dolu ısrarlı bir savaşın sonunda ise Megan Leavey
başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere herkese hayvan ile insan arasında
bir fark olmadığını göstermiştir.

Yönetmenliğini Gabriela Cowperthwaite’ın üstlendiği Megan Leavey / Sadakat Yolunda filmi,
Megan Leavey’nin hayatını ve bomba tespit köpeği Rex’i sahiplenmesi sürecini
anlatan bir biyografi. Megan Leavey rolünde Kate Mara’yı izlediğimiz filmde
Harry Potter serisinin Draco Malfoy’u Tom Felton da – ben filmin jeneriğinde
ismini görene dek tanıyamadım- yer alıyor.
Filmin başında annesiyle yaşayan, bir işte tutunamayan, tüm
gününü yatakta geçiren bunalımlı bir Megan’la tanışıyoruz. Sonradan bu
bunalımın sebebinin kendini suçlu görmesi, arkadaşının ölümünden kendini
sorumlu tutması olduğunu anladığımız hikayede Leavey’nin Deniz Piyadeleri
arasına katılma gerekçesi ise tutunacak hiçbir dalının kalmadığı hayatı geride
bırakmak.

Megan ile Rex arasındaki bağ da bu zemin üzerine kuruluyor.
Hayatta tutunacağı, güveneceği tek bir dalı bile olmayan Megan –ki sevgilisi
Morales de onu hayal kırıklığına uğratıyor– zamanla Rex’i tanıyor, onunla bir
bağ kuruyor. İlk bakışta agresif görünen, ancak belli ki geçmişte travmatik
deneyimler edinmiş olan Rex (Bu noktada White
God / Fehér isten akıllara gelmiyor değil) sonunda Megan ile bir bağ
kuruyor. Irak’ta, savaşın gölgesinde geçen aylar boyunca beraber olan ikili
hayatta kalmak için yalnızca birbirlerine güveniyorlar, güvenmek zorunda
kalıyorlar. Savaştan döndükleri ve birbirlerinden ayrı kaldıkları süreçte de
Megan yine bunalımlı sürece giriyor, ancak bu kez kendini suçlu hissedecek bir
kusur işlemediğinden ötürü üzüntüsü daha derin oluyor, vicdani bir mesele
olmaktan çıkıp sevdiğinden, hayattaki tek bağından ayrı konmanın kederini yaşıyor,
en çok da insanların onu anlamaması ve bu konuda bir şey yapmamasından
yakınıyor.
İlk bakışta –gündelik dil her ne kadar insanın bu gerçeği
reddi üzerine kurulu da olsa – ikisi de birer hayvan olan köpek ile insanın
kurduğu bağı anlatıyor Sadakat Yolunda /
Megan Leavey. Fakat film, köpek dostlarımızın savaşa alet edildiği,
insanların hayatlarını tehlikeye atmak istemedikleri yerlerde köpekleri
kullandıkları ve onların hayatlarını kendi savaşları uğruna umursamaksızın
gözden çıkardıkları gerçeğini de yansıtıyor esasen. Ve en kötüsü de bu konuda
bir eleştiri getirmek, isyan bayrağını çekmek yerine tüm sıradanlığıyla
anlatarak, bir asker ve bir bomba tespit köpeğinin ilişkisi üzerinden bizleri
duygulandırarak bu durumu kabul edilebilir kılma girişiminde de buluyor
isteyerek ya da istemeyerek. Ve yönetmen Gabriela Cowperthwaite savaş
alanındaki diğer canlıların, savaş alanındakini de geçtim Rex’in hemen
yanındaki kafeste (Evet, güneş görmez kafeslerde tutuldukları gerçeğini
unutmamak lazım) yatan bir diğer köpeği de görmezden gelerek yalnızca şanslı
bir köpeğin hikayesini anlatmayı tercih ediyor, savaşın gerçeklerini de bu
hikaye üzerinden maskelemeye çalışıyor. Salondan çıkarken duygulanmama ve
savaşın asıl yüzünü göstermediği gerçeğini gözden kaçırmama sebep olduğunu da
itiraf etmem gerekiyor. Ve film sonrasında filmi izlemiş olan diğer sinema
yazarları bu konuya dikkatimi çekmemiş olsa, yalnızca bulunduğum ruh hali
sebebiyle filme kanacaktım. O yüzden de uyarmakta fayda görüyorum: Siz siz
olun, Rex’in dışında da savaşa giden canlılar olduğunu ve onlar için hiçbir
çaba gösterilmediğini (en azından filmde) unutmayın!