Rock'n Roll: Orta yaş krizine absürt bir dokunuş

Rock'n Roll: Orta yaş krizine absürt bir dokunuş
Sinemayı uzaktan takip edenlerin adını Marion Cotillard – Brad Pitt dedikodularından duyduğu Guillaume Canet’nin yazıp yönettiği Rock’n Roll, ünlü oyuncunun otobiyografik bir perspektiften insanı, özellikle de modern erkeği mercek altına aldığı bir yapım. Mizahın kendini belli ettiği bir dram olarak başlayan ve deyim yerindeyse güldürürken ağlayan film, daha sonrasında tonunu değiştirip absürde hatta absürt ötesine kayıyor.

Guillaume Canet başta olmak üzere hikayedeki her karakterin kendini canlandırdığı filmde partneri Cotillard ve oğlu ile birlikte yaşadığı evlerine konuk oluyoruz. Bir yandan evdeki rutinini sürdürürken, diğer yandan da küçük çaplı bir filmde ağır bir karakteri, bir papazı canlandırışına tanıklık ediyoruz. Ancak filmdeki rol arkadaşı Camille Rowe ile olan yakınlaşması ve sohbeti sırasında yaşının ve kişiliğinin yüzüne vurulmasını kaldıramıyor Canet. Bir zamanlar her genç kadının kalbini fetheden o yakışıklı adam olmaktan çok uzaklaşmış halde rutine sahip bir aile babası olarak sessiz, sakin ve hareketsiz bir hayat yaşıyor olmanın gerçekliğiyle karşı karşıya kalıyor. Kendini orta yaş krizi yaşarken bulan Canet, bu krizden kurtulmak için farklı farklı çılgınlıklar yapsa, yaşının hatta yaşından da öte kişiliğinin ve vücudunun el vermediği işlere bulaşsa da bir türlü istediği kadar tatmin olamıyor. Sonunda da bu çılgınlığı geri dönülmez bir “çirkinliğe” kadar ilerletiyor.



44 yaşına gelmiş olan Guillaume Canet günümüzde artık erkeklerin de sıkça yaşadığı bulunduğu yaşı kabul etmeme sendromunu, bilinen adıyla orta yaş krizini yaşıyor. Ancak her erkekten farklı olarak Canet’nin durumunu zorlaştıran üç etken daha var. Bunlardan ilki oyuncu olması. Yıllarca insanların gözü önünde yaşamış, ödüller almış, hele ki Fransa’nın en çekici erkeği seçilmiş birisi için genç kızların ilgisini kaybetmek kolay olmasa gerek. Gençlerin ‘anneleri’ için imza aldıkları, fotoğraflar çektikler bir erkek haline gelmek ve bu çarpıcı değişimle, zamanın nasıl geçip gittiğiyle yüzleşmek hiç de kolay değil.

Bir diğer sorun ise Canet’nin hayatında Marion Cotillard gibi etkileyici bir kadının olduğu gerçeği. Her ne kadar  modern olursa olsun binlerce yıllık geçmişin izleri hemencecik ortadan kalkmıyor maalesef. Her erkek gibi Canet de partnerinin kendinden çok kazanmasını, daha başarılı olmasını ve daha çok istenmesini kıskanıyor. Kıskanması da gayet doğal, özellikle de aynı sektörde olduklarını ve biri Oscar heykelciğini peşinden koşturup evin raflarını ödüllerle doldururken bir diğerininse daha yarış dışında kalmamak için mücadele verdiğini düşünecek olursak evet, insan doğası gereği kıskanmaktan gayet de haklı.



Canet’yi değil de Canet’nin orta yaş kriziyle mücadelesini sıra dışı kılan diğer etken ise kişiliğine karşın içinde bulunduğu çevre. Guillaume Canet, filmde herkesin de söylediği üzere, hiçbir zaman sinemanın çılgın çocuğu, Johnny Depp’i, Robert Downey Jr.’ı olmadı, olmayacak da. Fakat kanı kaynayan gençlerin bu belalı çocukları, hayatı hızlı yaşayanları sevdiğini gördüğünde hem içinde bulunduğu rutinden soğuyor hem de kendi benliğinden uzaklaşıyor. Canet, yaşadığı krizi atlatmak adına kabullenmeyi ya da hayatında küçük değişiklikler yapmayı değil, farklı bir hayatı benimsemeyi, farklı bir adam olmayı istiyor ki film de zaten tam bu noktada o ağır, dramatik, melankolik havasını bir anda üstünden atıp absürde kayıyor.

Bir yandan insanı kahkahalara boğan, diğer yandan da “Bu adam kendine ne etti böyle” diye alttan alta ayıplatan bir hikaye anlatıyor Rock’n Roll ile Guillaume Canet. Absürtleşmesi de bu yüzden zaten, filmin son 45 dakikasında insanın kafasına öylesine kakıyor ki bu adamın yaptığı çılgınlıkları, insan yapacaklarından, aklından geçenlerden utanıyor resmen. Beyazperdedeki manzarayla karşılaştıktan sonra, o ‘çirkinlikle’ yüzleştikten ve bu krizin insanı götürebileceği en uç noktayı gördükten sonra insanın özgüveni yerine geliyor, haline adeta şükrediyor.



Rock’n Roll filmi salondan çıktığımda beni hayal kırıklığına uğratan, ancak üzerine düşünüp yazmaya başladığımda takdirimi daha da çok kazanan bir yapım esasen. Filmi izlerken karşılaştığım, yüzüme çarpılan gerçekleri kabul edememiş olmamın verdiği bir reddediş vardı belki, belki de yalnızca o dramatik çerçevede seyretmesini istiyordum, absürde geçişi beklemiyor olduğumdan dolayı beni rahatsız etti. Fakat sonuçta Rock’n Roll gerçekten ince düşünülmüş ve insan üzerinde olumlu etki bırakan başarılı bir yapım. Güldürürken ağlatıyor da düşündürüyor da. Şimdiden keyifli seyirler.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER