Fiko ne güzel güldün, ne güzel utandın, övüldün, umut doldun.
Tam benden hiçbir şey olmaz diyordun, ışıl ışıl parıldayan turuncu bir gün
doğumu sana ne kadar yetenekli ve özel olduğunu söyledi.
Fiko her daim neşeli olandı, evet ele avuca sığmazdı ama
kalbinde de kir pas tutmazdı. Hele Hakan’a Hako’suna, ‘aga’ dediğine bağırmaz,
poz kesiyorsun hiç demezdi. Fiko kardeşi, kardeşleri için canını verirdi. Yok
vermesin tabii, onun da canı sağ olsun da Fiko masum olandı. Hala öyle.
İnanıyorum, biliyorum oralarda bir yerde asıl Fiko var.
Yan yana yürürlerken ne güzel dedi Çiler, asıl Fiko çok daha
neşeli ve sevilesi olandı.
Fiko mahallenin bıçkın delikanlısı, babasının kaderini
yaşamak istemeyen, bazen aklı ‘kısa yoldan’ işlere kayan ama hep kıyıdan dönen.
Arada bir uçuruma doğru koşan, oysa yüksekten de korkan ama işte kanı deli
aktığından...
Anlamadığım tek bir nokta var, anlamamak değil de
kırıldığım. Fiko seçmelerden önce de bozuktu, kaşları çatıktı. Oysa Fiko iki
arada bir derede espri yapar, ortamı yumuşatır, kardeşlerine sataşırdı. Yazar
ekibinin değiştiğini biliyorum ne yazık ki ama başta da belirttiğim gibi,
karakterler kağıt üzerindeki birkaç cümle değillerdir. Karakterler var,
izleyene okuyana yansıyor. Görüyoruz, hissediyoruz. Fiko var! Bir şeyler
değiştirilmeden önce dikkat edilmesi gereken de bu. Bir sabah uyanıp kimse
kardeşim dediği adamlara düşman olmaz, bir sabah uyanıp da daha önce hiç
davranmadığı şekilde davranmaz. Ha illa ‘welcome to the dark side’
dedirtecekseniz de, lütfen yumuşak geçişler yapın.
Fiko var. Ona bakın, onu görün, onu anlayın ve devamında öyle
şekil verin. Lütfen.
FikÇil bebeğim FikÇil!
Çiler ne güzel baktı, ne güzel gördü Fiko’yu. Daha önce kimsenin yapmadığı gibi de övdü.
Çok zaman önce, Fiko çatının birinden gençliğini bırakmak
üzereyken sormuştu ya Hakan’a hani, ‘yetenekliğim biraz sanki?’ diye. Hakan da kardeşini
tutamamanın, üzüntüsünde dolaylı yolda payı olmasının verdiği çaresizlikle ‘çok
yeteneklisin’ demişti. Çok yeteneklisin Fiko, çok ama kıymetin bilinmemişti.
Sibel öpmeseydi Hakan’ı, ben kendimi bildim bileli seni
seviyorum, demeseydi, Sibel Fiko’yu hep aynı yerinden kırmasaydı belki geri
dönülecek bir hikayeleri olurdu. Ama yok. Fiko’nun gülüydü Sibel ama o gül
soldu. Solmasında da Fiko’nun minicik etkisi yoktu. Oysa Fiko gözü gibi
bakmıştı o güle; sevmişti, vazgeçmemişti, her şeyini ortaya koymuştu onun için
ama gülün bülbülü başkaydı. Ha çok sonra, onca yıkım, onca geri dönülmez
kırgınlıktan sonra aslında Fiko’yu seviyormuşum, farkındalığı yaşadı Sibel ama
artık neye yarar?
Fiko değişti evet, Fiko mahalleden çıkmanın yollarını aramaya
devam da edecek ama Sibel’den vazgeçmeseydi, değişmemiş olmayacaktı. Fiko Sibel'den vazgeçmedi, Sibel Fiko'yu elinin tersiyle itti.
Kim neye inanır, neyi nasıl sever onu ilgilendirir ama bazı
gerçekler var onlar da görmezden gelinemez. Fiko, kardeşim dediği adamı öpen ve
kendisine seni hiç sevmedim, diyen bir kadına geri dönemez. Dönerse gençliğini
harcamış olur, dönerse kendinden vazgeçmiş olur. Fiko’yu bilmem ama ben ondan
vazgeçmeye henüz hazır değilim, tam da bu sebeple her zaman daha iyisini,
güzelini hak ettiğine inandım. Öyle de oldu.
Belki çok damdan düşer gibi, belki çok hızlı oldu ama Fiko’nun
bir gülüşüne değerdi, değdi.
Çiler, Fiko’yu mutlu etti. Çiler Fiko’yu mutlu edecek. Siz
daha önce Fiko’yu böyle eli ayağına dolanmış gördünüz mü? Peki siz daha önce
Fiko’ya bir kadının bu denli ışıl ışıl baktığını gördünüz mü? Üzüntüsüne
üzüldüğünü, yeteneğini taktir ettiğini, onunla gülüp eğlendiğini? Görmediniz
değil mi? Bu denli yalın ve içten? Görmediniz.
Fiko’nun bir yere ait olma şansı var, Fiko’nun bu kez sevilme
şansı var, Fiko’nun mutlu olma şansı var. Belki çok kötü olaylar yaşanacak,
belki dönülmez hatalar yapılacak, belki dostluklar zedelenecek ama ben
inanıyorum Fiko’nun artık onu dinleyecek anlayacak bir kimsesi var. Fiko’nun
artık bir kelebeği var. Bırakın mutlu olsun. Hüzün ki en çok yakışandır ona ama
gülüşü eksilmesin, savrulmasın ömrü hoyrat rüzgarlarda. Dingin kıyılarda, gün
doğumu olsun. Fiko’nun bir umudu olsun, tabii bizim de.
Ve son olarak, Fiko'ya turuncu çok yakıştı!