Adı Efsane: Beni sevmeye kanatlarımdan başla...

Adı Efsane: Beni sevmeye kanatlarımdan başla...
Turuncu, mavi ile buluştu.

İkinci Devre başlangıcı ile Salı akşamı karşımızdaydı. Biraz eski biraz yeni çokça eksikti her şey. Bu konuyu başka bir yazıda uzun uzun ele almak isterim ama bu yazının mevzusu başka. Günlerdir, haftalardır hatta aylardır beklenen bir ‘mucize’ gerçekleşti. Siz de gördünüz değil mi? Fikret ve Çiler yan yana geldi, konuştu, birlikte yürüdü, gülüştü hatta çizim bile yaptılar. Parıl parıl gibi bir çiftimiz, bir de kelebeğimiz oldu. E haliyle, Fiko’nun kelebeği de Çiler, oldu.

Çok uzun zamandır bu fikir vardı, istendi, beklendi, emek verildi ve sonunda karşılık alındı. Öncelikle günlerce isteklerini dile getiren, yılmayan, yorulmayan, pes etmeyen ve Çiler’in ruhundaki kelebeğin kanat çırpışlarının Fiko’nun hayatında büyük değişimlere sebep olabileceğine inanan herkesi tebrik ediyorum.

Bölümü biraz buruk, biraz hüzünlü, yer yer gözlerim dolarak izledim. Kırgın ve kırıktım, herkes gibi. Rahatsız olduğum noktalar olduğu gibi yüzümde huzurlu bir gülümse bırakan çok şey de oldu. 

Çiler, Fiko’nun telefonunu ne zaman aldı? Ya da şöyle sorayım, Çiler ne zaman Fiko ile doğrudan konuştu da onu arayabilecek samimiyete ulaştı? Biz bunu neden görmedik? Minicik bir flashback çekmek bu kadar mı zordu? Veya ikisinden biri nasıl olduğunu hatırlatan bir cümle kursaydı? Mesela, Çiler ararken Fiko, Ali ve Sadık’a açıklama yaparken bize geçen sürede tanışıp kaynaştıklarını ima etseydi? Minicik bir detay değil mi? Minicik değil işte. Karakterler okura, izleyene ulaştıktan sonra gerçek birer birey olurlar. Ve saygıyı hak ederler.

Fiko var artık, Çiler de öyle ve diğer herkes de. Ben isterdim ki ilk konuşmalarına şahit olalım, ha olamıyor muyuz, o zaman nasıl olduğunu duyalım. Ben isterdim ki adım adım, minik minik yaklaşsınlar birbirlerine. Çok beklendi, bu yazıyı okuyan çoğu kişinin de tüm olanlar birkaç bölüme yayılsa beklemeyi tercih edeceğine inanıyorum. Keşke her şey daha yavaş, daha sindire sindire işlenseydi. İzleyeni geçtim, ışık saçan o güzelim ikili çok daha özelini hak ediyordu.

Yazar ekibi değişti, yönetmen değişti, karakterler gitti, diğerleri yarım kaldı derken en çok Fiko değişti. 4 Temmuz’u elimiz böğrümüzde bekledik desek yeridir. Fiko’yu çözümlemek için henüz erken, bunun için ‘yeni’ Fiko’yu biraz izlemek lazım diye düşünüyorum.

Her şey değişince haliyle izleyen gibi oynayan da etkilendi bu durumdan. İlk bir saat bunlar kim, ben bu çocukları tanımıyorum, dediğim doğrudur. Ama şu var, eskiden monitörün arkasında oturanlarla şimdikiler aynı değil. Başka birinin gözünden, başka birilerinin kaleminden yansıyan karakterler var. Biz bir şaşkınsak, onlar iki. Bu sebepten bazı anlar oturmamış, bazı sahneler üstünkörü kalmış ve karakterler uzun yoldan gelmiş gibi yorgunlarmış… Bu sebepten biraz beklemek, umudu yitirmemek, güzel günlere inanmak gerekirmiş.

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER