Zaman yarat Ömer İplikçi'min bitmek bilmez iş kumkuması
halleri Derya’nın hafif çaplı bir asfalyalarının atmasına, ayarlarının
bozulmasına sebep olunca en birinci vazifesi yardım etmek olan Defnecim hemen olaya
büyük bir zevkle müdahale eder. Bir süreliğine asistanlık görevini Derya’dan
devir alır. Allah’ım sana geliyorum, izlerken bu nasıl tatlılık, bu nasıl
şirinlik, bu nasıl bir çift diye avaz avaz bağırasım geliyor her seferinde.
Benim gönül ırmağımda sular seller gibi akıp giden muhteşem ötesi haller ve
replikler armağan edilir bizlere. Sonra bize neden delirdiniz bu kadar diye
soruyorlar? Nasıl olur da delirmeyiz a dostlar? Nasıl hayran hayran yüzlerce
defa aynı sahneyi izlemeyiz? Nasıl olur da uyumun, ahengin, ruh birliğinin
meftunu olmayız? Olacak iş mi bu? En birinci Kiralık Aşk gönüldaşlığı neydi
canım hunili arkadaşlarım yüzlerce defa izlememize rağmen hala ilk izlediğimiz
andaki duygulara kapılıp, aynı tepkileri veriyorsak taktığımız hunilerin
hakkını veriyoruz demektir.
Ömer’in sinir katsayısı tavan yapmışken benim en çok
sevdiğim an’a sıra gelir. Hiç bıkmadan yüzümdeki kocaman gülümsemeyle
izlediğim, mutluluk hormonu salgılamamı sağlayan repliklere ve görüntülere. “Dosyayı
eksik yollamak ne demek ya? Birisi de
işini iyi yapsın ya? Derya hemen bana bi bak. Bak bana bi. Derya Ulis’e
koleksiyon görselleri gitmemiş. Güncel siparişleri de bekliyorlar ya hani? Şu
üretim siparişleri ile ilgili Sinan’dan rapor getirecektin nerede? Argenin
raporları zaten atmosfere karışmış bir şekilde bana ulaşmıyor? Nasıl iş bu
nasıl... (Dili lal olmuş bir Ömer İplikçi çiziyorum buraya. İşte ne
demişler hayranlığın aşkla çok ilgisi varsa demek ki? İnsanın karşısında
büyüleyici bir güzellik olunca ancak böyle hayran hayran seyreylemek düşüyor) Valla
serverler falan güncelleniyordur. Çünkü daha önce de başımıza gelmişti.
Gönderilmemiş olamaz ÖMER BEY. Öyle mi diyorsunuz Defne Hanım? (Sesinin
tınısını nasıl da yumuşatırmış sevdiceğine. Binlerce kalp ekliyorum buraya
kabul buyurun efendim) Yani muhtemelen öyle olmuştur. Napalım?
Nasıl bir çözüm bulsak buna? Akşama mı bıraksak acaba? Şöyle konuşsak,
tartışsak uzun uzun baş başa… Valla bilmem, gün biter iş biter. Öyle akşama
kadar çalışamam. Ee çalışmayalım o zaman? Başka şeyler yaparız biz de? Haa o
olur. Dikkatimi çekebilirseniz? Yalnız şu an ateşle oynuyorsun? Ne güzel en
sevdiğim. En kötü yanarız. Eee zaten artık değil mi? Diyorsun? Defne ben ciddiyim.
Bak aramızda bir sorun da kalmadı. Birlikteyiz, evleneceğiz. Dolayısıyla çok
ciddiyim. Anladım. Ömer Bey benden başka bir isteğiniz var mı? Şu an için mi?
Aslında gönül neler ister diyorsunuz? Sen bugün neler de diyorsun böyle? Değil mi
ya bana da bak Passionis’e gelince bir şey oldum. Neyse o zaman ben işimin
başına döneyim. Aşağı? Yok. Bir iki saat daha vaktim var. Yanında olucam
asistanın olarak. Derya’yı delirtmişin. Yazık kızcağıza hastanelik olmasın diye
yardıma geldim. Dayanabilecek misin? Valla ben işimde iyiydim diye biliyorum
ama? Ben de. İyi…” Şirketler arası flört müsabakasının birincilerini
açıklıyorum ve onları ödüllerini almak için sahneye davet ediyorum.
DEFNE TOPAL & ÖMER İPLİKÇİ!!! Mutluluk neydi? Mutluluk içten gelen gözlerde
parlayan bir gülümsemeydi bana göre. Tıpkı Defne ve Ömer’in yüzündeki gibi bir
gülümseme. Aralarındaki elektriğin tüm aletleri bozduğu zamanlar. Ekran
karşısından bile hissedilen bu yoğun çekim kuvveti nasıl bir yetenek abidesidir
sevgili gönüldaşlarım. Ruh eşi olduklarının tescillendiği nice anlardan biridir
bu anlar.
Artık hamle sırası Sinyor İplikçi’ye geçmiştir. Defne'sini
odasına çağırır. Defnemde koşa koşa sevdiceğinin yamacına gider. “Buyrun
Ömer Bey? Buyurun Defne Hanım buyurun oturun. Ben çalışırken burda oturmanızı
istiyorum. Madem iki saat vaktimiz var. Olur zevkle. Yalnız ben burda otururken
siz konsantre olabilecek misiniz? Olurum olurum. Aaa bi dakka neye? Beni
utandırmaya mı çalışıyorsun? Evet. Yalnız bu oyun bana bi fazla gelmeye
başladı. Sen başlattın öyle vazgeçemezsin?
Peki. Tamam. Madem öyle oturalım. Buyurun çalışın.” Son an
bozucu Zübeyir gelince büyü bozulur. Artık sıra AYDİLGE'den AŞK LAZIM
zamanıdır. Yüreklerimize dolan aşkın esintisi ile bizde oluşan serseri serbest
stili bir delilik hali son sürat devam etmektedir. Bizi bizden başkasının
anlamayacağı durumlar mevzu bahistir.
Şirkete tanışmaktan çok müşerref olduğumuz sucunun oğlu Dr.
Selim karakteri teşrif eder. Görürüz ki
Ömer İplikçi de kıskanabilen bir insan evladı imiş. Sevdiceği söz konusu
olduğun da bin kaplan gücüne sahip bir aşık olabiliyormuş. Kıskanma rolünün
değişen faktörüdür artık Ömer İplikçi. “Selim? Defne? Napıyosun ya? İyiyim Defnem.
Sen nolmuşsun böyle şuna bak? Çok özledim be oğlum nerdesin? Kayboldun
ortalardan aramıyon da? Ya sorma işte mesafeler girince araya koptuk Defnem.
DEFNEM Mİ DEDİ M Mİ ÇIKTI SON HARF? Doktor olmuşsun ne güzel başarmışsın. (Dumura
uğramış ve dona kalmış Sinyor İplikçi) Tuttuğumu koparıyorum biliyorsun? Bilirim
bilirim. Saçlar falan vardı eskiden kıvır kıvır nerde onlar? (Sinirleri arşı alaya fırlamış bir adet Ömer İplikçi ayyy izlemesi ne kadar
büyük keyif) Bence bir konuş önce istersen
şey yapmadan? Bence de. Defne. Selim bak şey Ömer İplikçi. Buranın patronu. Ben
seni görmeyi hiç beklemiyordum burda ne kadar sürpriz oldu. Değil mi ya? (Bomba
bir magazin haberi düşer gündeme) Biz Defne’yle çocukluk aşkıyız. Gerçi
çocukluk aşkı dediğime bakma inanılmaz bir sevgiliydik. (Oooo laf etti
bal kabağı. Sen bilmiyorsun ama karşındaki Ömer İplikçi tersine denk gelenin
vay haline Selimcim) Araya zaman girdi, biz taşındık falan derken
koptuk. Çocukluk aşkı derken? Çocukluk salaklığı gibi bir şey söylüyor. Eniktik
biz o da sucunun oğlu. Öyle mi? Bence bu bir işaret bu arada, bir de yetişkin
zamanlarımızda deneyelim derim ben? ( Bu ne öz güven yiğidim. Seni kim
neyle besledi? Çokça yürek yemişsin anladık da Ömer’im İplikçim seni çiğ çiğ
yer haberin olsun) Ne diyorsun ya Selim? Helal
Defne helal, eee bi deneyin, bir görüşün bakalım bi de yetişkin zamanınızda?
Selim ben sözlüyüm. Yapma be tren kaçtı mı? Kaçtı o zaman tren? (Allahın
fikirsizi, ayarsızı yazık sana… Doktor olmuşsun ama daha çok hamsın, Ömer’im
İplikçim seni pişirip, olgunluğa eriştirme gücüne sahip çok şükürJ) Defne gel? Ne? Sen benim
sevgilimsin Defne. Biliyorum ve çok mutluyum. Ya bakma aslında Selim iyi
çocuktur. Doktor falan da olmuş istediğini başarmış. Eskiden tipi böyle
değildi. Şimdi iyice bir yüzü oturmuş falan şimdi baya bi… Ayyy nasıl morardın
ya? Kıyamam! Küstün mü? Saçmalama. Sen
şimdi bayağı bayağı kıskandın yani. Defne tamam kapatabiliriz konuyu. Yok yok
kapatmayalım açık kalsın. Bayağı eğlenceli çünkü... Çok mu kıskandın? Ne kadar kıskandın? Bak
tahrik ediyorsun beni? Ya belki duymak istiyorumdur? Neyi? İşte kıskandığını?
Tamam kıskandım. Evet. Oldu mu? Ayyyy kıyamam nasıl da kıskanırmış sevgilisini.
Defne? Hııı ne var ya tadını da mı çıkarmıyayım? Birazcık çıkarayım birazcık?”
bir açık versen incilerin dökülmez
Ömer’im İplikçim bırak da Defnem azcık tadını çıkarsın. Aşk oyunu buna derler
güzelim aklını başından alır demiş Kenan Doğulu.
Evlilik haberini kutlamak için Yasemin çiftimizle birlikte
Sinan’ı yemeğe davet eder. İstenmeyen Gallo yemeğe gelene kadar Defnem
aşklarının masalsı hikayesini Yasemin ve Sinan’a anlatmaya başlar. Büyüleyici
masalın ayrıntıları ve aşklarının geçirdiği evrimler flashbackler eşliğinde
zihnimize iyice kazınır. İlk öpücük, ilk tokat, ilk karşılaşma, ilk kucakta
taşıma, ilk aşk dolu koleksiyon, ilk dans, sonsuz aşkımızın ilk yıldızı ve ilk
öpücük. Ormandaki her yaprağın döngüsünü değiştirecek güzellikte ki sevmeyi ve
sevilmeyi şahane bilen DEFÖM çiftinin ölümsüz aşkı. O muazzam, sihirli
dokunuşlu evlilik teklifi, yağmurun şahitliğinde verilen sonsuza kadar evet
cevabı, bize gösterilmeyen ikinci “Sana
geldim. Dertsiz tasasız dolu dolu seven Defne sözleri üzerine cevaben Değişmedi,
hiç bir şey değişmedi tabii ki değişmedi Defne. Evlenelim “ büyüsü
etkisinde kaybolmuşken yarım kalmaların kaderimiz olduğu evren de hadsiz Gallo
gelip tüm anı bozar. Üstüne üstlük Defne’ye akıl vermeye kalkar. Dürüstlükten
dem vurarak Defneme had bildirmeye kalkar. Sanki kendi çok dürüstmüş gibi rol
çalmaya kalkar.
Çok sevdiğim Özdemir Erdoğan’ın yine çok sevdiğim
şarkılarından biri olan;
Nasıl oldu anlamadım tanıştık birdenbire nedenini sorma boş yere
Seni kucaklamak geldi içimden kendimi tutamadım
İşte geldim yanına
Anladım sendin aradığım hayatım boyunca kim koşup açmaz hemen aşk kapıyı çalınca
Yalnız yaşamak zor beklemek ondan da zor çektiklerim artık yeter gel benimle ol
Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor
Canım seninle olmak istiyor
İnanmazdım sevgiye gülerdim ben herkese
Derdim, insan kısmetini kendi bulur isterse
Oysa sözler ne kadar boş insan sevince
Kalbim sanki deli gibi seni görünce
Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor
Canım seninle olmak istiyor.
şarkısı eşliğinde çiftim dans etmeye
başlar. Biraz aşktan biraz da yaşanılan yoğun baskıdan dansın büyüsü renkten
renge girer. Adeta rengarenk olan aşklarının rayihası tüm evrene yayılır. Yan
yan gelince beliren parıltı atmosferin tüm katmanlarına ulaşır. Anın büyüsüne
repliklerin büyüsü eklenir.
“Ne tatlısın. Bu güzel akşama, bu ana çok yakışıyorsun. Sen hep böyle
konuşsan ben de seni dinlesem. Yeniden hatırlasam bir tek senin bana iyi
geldiğini, ne kadar şanslı olduğumu olmaz mı?"
Bakışlar bizleri bu kadar etkileyen gerçeğin ta kendisi olan
bakışlar. Yapbozun kayıp olan o iki parçasının birbirini tamamlayıp bir bütün
olduğu ve seyreyleyenleri olağanüstü bir görsele hayran bırakan bir tablo DEFÖM
AŞKI.
Yazı devam ediyor..