Kiralık Aşk, repliklerin büyüsü part 9

Zaman yarat Ömer İplikçi'min bitmek bilmez iş kumkuması halleri Derya’nın hafif çaplı bir asfalyalarının atmasına, ayarlarının bozulmasına sebep olunca en birinci vazifesi yardım etmek olan Defnecim hemen olaya büyük bir zevkle müdahale eder. Bir süreliğine asistanlık görevini Derya’dan devir alır. Allah’ım sana geliyorum, izlerken bu nasıl tatlılık, bu nasıl şirinlik, bu nasıl bir çift diye avaz avaz bağırasım geliyor her seferinde. Benim gönül ırmağımda sular seller gibi akıp giden muhteşem ötesi haller ve replikler armağan edilir bizlere. Sonra bize neden delirdiniz bu kadar diye soruyorlar? Nasıl olur da delirmeyiz a dostlar? Nasıl hayran hayran yüzlerce defa aynı sahneyi izlemeyiz? Nasıl olur da uyumun, ahengin, ruh birliğinin meftunu olmayız? Olacak iş mi bu? En birinci Kiralık Aşk gönüldaşlığı neydi canım hunili arkadaşlarım yüzlerce defa izlememize rağmen hala ilk izlediğimiz andaki duygulara kapılıp, aynı tepkileri veriyorsak taktığımız hunilerin hakkını veriyoruz demektir.
 
Ömer’in sinir katsayısı tavan yapmışken benim en çok sevdiğim an’a sıra gelir. Hiç bıkmadan yüzümdeki kocaman gülümsemeyle izlediğim, mutluluk hormonu salgılamamı sağlayan repliklere ve görüntülere. “Dosyayı eksik yollamak ne demek ya? Birisi de işini iyi yapsın ya? Derya hemen bana bi bak. Bak bana bi. Derya Ulis’e koleksiyon görselleri gitmemiş. Güncel siparişleri de bekliyorlar ya hani? Şu üretim siparişleri ile ilgili Sinan’dan rapor getirecektin nerede? Argenin raporları zaten atmosfere karışmış bir şekilde bana ulaşmıyor? Nasıl iş bu nasıl... (Dili lal olmuş bir Ömer İplikçi çiziyorum buraya. İşte ne demişler hayranlığın aşkla çok ilgisi varsa demek ki? İnsanın karşısında büyüleyici bir güzellik olunca ancak böyle hayran hayran seyreylemek düşüyor) Valla serverler falan güncelleniyordur. Çünkü daha önce de başımıza gelmişti. Gönderilmemiş olamaz ÖMER BEY. Öyle mi diyorsunuz Defne Hanım? (Sesinin tınısını nasıl da yumuşatırmış sevdiceğine. Binlerce kalp ekliyorum buraya kabul buyurun efendim) Yani muhtemelen öyle olmuştur. Napalım? Nasıl bir çözüm bulsak buna? Akşama mı bıraksak acaba? Şöyle konuşsak, tartışsak uzun uzun baş başa… Valla bilmem, gün biter iş biter. Öyle akşama kadar çalışamam. Ee çalışmayalım o zaman? Başka şeyler yaparız biz de? Haa o olur. Dikkatimi çekebilirseniz? Yalnız şu an ateşle oynuyorsun? Ne güzel en sevdiğim. En kötü yanarız. Eee zaten artık değil mi? Diyorsun? Defne ben ciddiyim. Bak aramızda bir sorun da kalmadı. Birlikteyiz, evleneceğiz. Dolayısıyla çok ciddiyim. Anladım. Ömer Bey benden başka bir isteğiniz var mı? Şu an için mi? Aslında gönül neler ister diyorsunuz? Sen bugün neler de diyorsun böyle? Değil mi ya bana da bak Passionis’e gelince bir şey oldum. Neyse o zaman ben işimin başına döneyim. Aşağı? Yok. Bir iki saat daha vaktim var. Yanında olucam asistanın olarak. Derya’yı delirtmişin. Yazık kızcağıza hastanelik olmasın diye yardıma geldim. Dayanabilecek misin? Valla ben işimde iyiydim diye biliyorum ama? Ben de. İyi…” Şirketler arası flört müsabakasının birincilerini açıklıyorum ve onları ödüllerini almak için sahneye davet ediyorum.
 
DEFNE TOPAL & ÖMER İPLİKÇİ!!!  Mutluluk neydi? Mutluluk içten gelen gözlerde parlayan bir gülümsemeydi bana göre. Tıpkı Defne ve Ömer’in yüzündeki gibi bir gülümseme. Aralarındaki elektriğin tüm aletleri bozduğu zamanlar. Ekran karşısından bile hissedilen bu yoğun çekim kuvveti nasıl bir yetenek abidesidir sevgili gönüldaşlarım. Ruh eşi olduklarının tescillendiği nice anlardan biridir bu anlar.
 
Artık hamle sırası Sinyor İplikçi’ye geçmiştir. Defne'sini odasına çağırır. Defnemde koşa koşa sevdiceğinin yamacına gider. “Buyrun Ömer Bey? Buyurun Defne Hanım buyurun oturun. Ben çalışırken burda oturmanızı istiyorum. Madem iki saat vaktimiz var. Olur zevkle. Yalnız ben burda otururken siz konsantre olabilecek misiniz? Olurum olurum. Aaa bi dakka neye? Beni utandırmaya mı çalışıyorsun? Evet. Yalnız bu oyun bana bi fazla gelmeye başladı. Sen başlattın öyle vazgeçemezsin?  Peki. Tamam. Madem öyle oturalım. Buyurun çalışın.” Son an bozucu Zübeyir gelince büyü bozulur. Artık sıra AYDİLGE'den AŞK LAZIM zamanıdır. Yüreklerimize dolan aşkın esintisi ile bizde oluşan serseri serbest stili bir delilik hali son sürat devam etmektedir. Bizi bizden başkasının anlamayacağı durumlar mevzu bahistir.

 
 
Şirkete tanışmaktan çok müşerref olduğumuz sucunun oğlu Dr. Selim karakteri teşrif eder. Görürüz ki Ömer İplikçi de kıskanabilen bir insan evladı imiş. Sevdiceği söz konusu olduğun da bin kaplan gücüne sahip bir aşık olabiliyormuş. Kıskanma rolünün değişen faktörüdür artık Ömer İplikçi. “Selim? Defne? Napıyosun ya? İyiyim Defnem. Sen nolmuşsun böyle şuna bak? Çok özledim be oğlum nerdesin? Kayboldun ortalardan aramıyon da? Ya sorma işte mesafeler girince araya koptuk Defnem. DEFNEM Mİ DEDİ M Mİ ÇIKTI SON HARF? Doktor olmuşsun ne güzel başarmışsın. (Dumura uğramış ve dona kalmış Sinyor İplikçi) Tuttuğumu koparıyorum biliyorsun? Bilirim bilirim. Saçlar falan vardı eskiden kıvır kıvır nerde onlar? (Sinirleri arşı alaya fırlamış bir adet Ömer İplikçi ayyy izlemesi ne kadar büyük keyif) Bence bir konuş önce istersen şey yapmadan? Bence de. Defne. Selim bak şey Ömer İplikçi. Buranın patronu. Ben seni görmeyi hiç beklemiyordum burda ne kadar sürpriz oldu. Değil mi ya? (Bomba bir magazin haberi düşer gündeme) Biz Defne’yle çocukluk aşkıyız. Gerçi çocukluk aşkı dediğime bakma inanılmaz bir sevgiliydik. (Oooo laf etti bal kabağı. Sen bilmiyorsun ama karşındaki Ömer İplikçi tersine denk gelenin vay haline Selimcim) Araya zaman girdi, biz taşındık falan derken koptuk. Çocukluk aşkı derken? Çocukluk salaklığı gibi bir şey söylüyor. Eniktik biz o da sucunun oğlu. Öyle mi? Bence bu bir işaret bu arada, bir de yetişkin zamanlarımızda deneyelim derim ben? ( Bu ne öz güven yiğidim. Seni kim neyle besledi? Çokça yürek yemişsin anladık da Ömer’im İplikçim seni çiğ çiğ yer haberin olsun)  Ne diyorsun ya Selim? Helal Defne helal, eee bi deneyin, bir görüşün bakalım bi de yetişkin zamanınızda? Selim ben sözlüyüm. Yapma be tren kaçtı mı? Kaçtı o zaman tren? (Allahın fikirsizi, ayarsızı yazık sana… Doktor olmuşsun ama daha çok hamsın, Ömer’im İplikçim seni pişirip, olgunluğa eriştirme gücüne sahip çok şükürJ) Defne gel? Ne? Sen benim sevgilimsin Defne. Biliyorum ve çok mutluyum. Ya bakma aslında Selim iyi çocuktur. Doktor falan da olmuş istediğini başarmış. Eskiden tipi böyle değildi. Şimdi iyice bir yüzü oturmuş falan şimdi baya bi… Ayyy nasıl morardın ya? Kıyamam!  Küstün mü? Saçmalama. Sen şimdi bayağı bayağı kıskandın yani. Defne tamam kapatabiliriz konuyu. Yok yok kapatmayalım açık kalsın. Bayağı eğlenceli çünkü...  Çok mu kıskandın? Ne kadar kıskandın? Bak tahrik ediyorsun beni? Ya belki duymak istiyorumdur? Neyi? İşte kıskandığını? Tamam kıskandım. Evet. Oldu mu? Ayyyy kıyamam nasıl da kıskanırmış sevgilisini. Defne? Hııı ne var ya tadını da mı çıkarmıyayım? Birazcık çıkarayım birazcık?”  bir açık versen incilerin dökülmez Ömer’im İplikçim bırak da Defnem azcık tadını çıkarsın. Aşk oyunu buna derler güzelim aklını başından alır demiş Kenan Doğulu.

 
 
Evlilik haberini kutlamak için Yasemin çiftimizle birlikte Sinan’ı yemeğe davet eder. İstenmeyen Gallo yemeğe gelene kadar Defnem aşklarının masalsı hikayesini Yasemin ve Sinan’a anlatmaya başlar. Büyüleyici masalın ayrıntıları ve aşklarının geçirdiği evrimler flashbackler eşliğinde zihnimize iyice kazınır. İlk öpücük, ilk tokat, ilk karşılaşma, ilk kucakta taşıma, ilk aşk dolu koleksiyon, ilk dans, sonsuz aşkımızın ilk yıldızı ve ilk öpücük. Ormandaki her yaprağın döngüsünü değiştirecek güzellikte ki sevmeyi ve sevilmeyi şahane bilen DEFÖM çiftinin ölümsüz aşkı. O muazzam, sihirli dokunuşlu evlilik teklifi, yağmurun şahitliğinde verilen sonsuza kadar evet cevabı, bize gösterilmeyen ikinci  “Sana geldim. Dertsiz tasasız dolu dolu seven Defne sözleri üzerine cevaben Değişmedi, hiç bir şey değişmedi tabii ki değişmedi Defne. Evlenelim “ büyüsü etkisinde kaybolmuşken yarım kalmaların kaderimiz olduğu evren de hadsiz Gallo gelip tüm anı bozar. Üstüne üstlük Defne’ye akıl vermeye kalkar. Dürüstlükten dem vurarak Defneme had bildirmeye kalkar. Sanki kendi çok dürüstmüş gibi rol çalmaya kalkar.
 
Çok sevdiğim Özdemir Erdoğan’ın yine çok sevdiğim şarkılarından biri olan;
 
Nasıl oldu anlamadım tanıştık birdenbire nedenini sorma boş yere  
Seni kucaklamak geldi içimden kendimi tutamadım  
İşte geldim yanına  
Anladım sendin aradığım hayatım boyunca kim koşup açmaz hemen aşk kapıyı çalınca  
Yalnız yaşamak zor beklemek ondan da zor çektiklerim artık yeter gel benimle ol  
Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor  
Canım seninle olmak istiyor  
İnanmazdım sevgiye gülerdim ben herkese  
Derdim, insan kısmetini kendi bulur isterse  
Oysa sözler ne kadar boş insan sevince  
Kalbim sanki deli gibi seni görünce  
Mantık, irade, kuvvet sevince pek işlemiyor  
Canım seninle olmak istiyor. 

şarkısı eşliğinde çiftim dans etmeye başlar. Biraz aşktan biraz da yaşanılan yoğun baskıdan dansın büyüsü renkten renge girer. Adeta rengarenk olan aşklarının rayihası tüm evrene yayılır. Yan yan gelince beliren parıltı atmosferin tüm katmanlarına ulaşır. Anın büyüsüne repliklerin büyüsü eklenir.

“Ne tatlısın. Bu güzel akşama, bu ana çok yakışıyorsun. Sen hep böyle konuşsan ben de seni dinlesem. Yeniden hatırlasam bir tek senin bana iyi geldiğini, ne kadar şanslı olduğumu olmaz mı?"
 
Bakışlar bizleri bu kadar etkileyen gerçeğin ta kendisi olan bakışlar. Yapbozun kayıp olan o iki parçasının birbirini tamamlayıp bir bütün olduğu ve seyreyleyenleri olağanüstü bir görsele hayran bırakan bir tablo DEFÖM AŞKI. 

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER