SADECE SEVDİM, EZELİ EBEDİYEN SEVDİM
TAM DOKUNACAKKEN GÖZLERİMLE SEVDİM
NEFESİNE ÖMRÜMÜ EKLEYEREK SEVDİM
İMKANSIZA DEĞER GİBİ SEVDİM…
Selda İlter Köksalar
Hayat bazen insanı hiç istemediği patikalara
sürükleyebilir. Bu patikada yol alırken
bazen düşersin. Her yanın yara bere içinde kalır. Hele ki aşıksan ve çok
seviliyorsan aldığın yaralar canını daha da çok yakar. Tekrar ayağa kalkarsın
ama çektiğin sızı seni sersemletir. Eğer güçlü isen yol ayrımlarına,
patikaların taşlarına rağmen mutlu olduğun düzlüklere ulaşabilmek için daima
ileriye bakmayı tercih edersin. Seviyor ve seviliyorsundur. Bundan emin yola
devam edersin. Sonunda bilirsin ki tüm o yara berelere binlerce şükür
borçlusundur. O anları yaşamasaydın istediğin mutlu diyarlara ulaşamazdın. Özdemir Asaf der ki;
“Herkes fazlasıyla sevmiş, ben
eksiklikleriyle de sevdim oysa…”
İşte ben ve benim gibi düşünen tüm gönüldaşlarımla birlikte
biz Kiralık Aşk masalını tüm eksikliklerine rağmen çok sevdik. Çölde vaha
etkisi yaratan, her içimin daraldığı anda beni mutlu eden, hayatımın hiç
bilmediğim bir tarafına denk gelen, aşkın büyüsüne her susadığımda, Deföm aşkını her özlediğimde, özlemden ağzım dilim kuruduğunda kana kana içmek misali
izlediğim çok çok özel bölüm olan 39. Bölümle yolculuğuma devam etmek
istiyorum. Neden sorularının tam olarak cevabını veremesem de Cemal Süreyya’nın
deyimiyle “Kalpte yer verilir bazısına nedensiz” sözünün etkisiyle
39.BÖLÜMÜ DEFOM AŞKI İFTİHARLA SUNAR diyerek başlıyorum masalın en özel
anlarını nacizhane anlatmaya.
Yine bir rüya rengiyle gökkuşağı açar gönüllerimiz. Sinyor
İplikçi'nin rüyasıyla hoş gelirler, sefalar getirirler. "Hadi kalk bakalım uykucu, öğlen
oldu. Sevgilim hadi ama… Günaydın. Eee öğlen oldu ya… Yorgunum. Onu biliyoruz.
Ee hadi kalk ben de kahvaltı hazırlayayım. Ben burda yapsam kahvaltı mı? Bak
şimdi ya… Mümkün müdür? Geç kalıyoruz ama… Beklesinler canım nolcak? Valla
benden bilecekler. Her yere dakik giden Ömer İplikçi değişti diyecekler.
Umurumda mı sence? “ Hayaller,
hayatlar Ömer İplikçi yapacak bir şey yok ne yazık ki. Gökkuşağı açan gönlün
esen ilbahar rüzgarında savrulmaya devam edecektir.
Ömer bilge çınarına hayatındaki yeni gelişmeleri anlatmak için
dükkana gider. "Evleniyorum. Ne diyorsun sonunda. Canım benim çok sevindim. Artık
zamanı gelmişti iki kişi olmanın. Yavrum hayatta tek başına mücadele etmenin
anlamı yok. Mutlulukları çarpıp, üzüntüleri bölecek bir hayat arkadaşı
gerekiyor insana. İşte ben o hayat arkadaşını buldum usta. Bak bir düşün; Allah
insana iki tane göz, iki tane kulak, iki tane kol, iki tane bacak vermiş. Hepsi
çifter çifter di mi? Ama kalp bir tane. Neden peki hiç düşündün mü? DİĞER EŞİNİ
ARAYIPTA BULSUN DİYE. KALP EŞİNİ ARAYIP BÜTÜN OLSUN DİYE. SEN ŞANSLISIN Kİ
BULDUN TAMAMLADIN KENDİNİ be yavrum. Öyle oldu galiba. Anlat bakalım kafan
karışıktı, bazı endişelerin vardı, soru işaretleri vardı. Nasıl toparladınız?
Aslında ben bir tercih yaptım usta. Zamana bırakmayı tercih ettim. Defne’yi bu
kadar zorlamak doğru gelmedi bana. Güvenmeyi denemek istedim. Benim içinde çok
yeni bir durum aslında. Her şeyi sımsıkı tutamayacağını anlıyor di mi insa?.
Kontrolü bazen elden bırakmak gerekiyor. Risk almak lazım sanki? Güzel şeyler
bunlar. Ömer’im benim senin ne kadar güzel bir kalbin var. Nasıl pırıl pırıl
bir aklın var senin” doğru
diyorsun Sadri Ustam ama bazen Ömer İplikçi damarı galip geliyor senin oğlana.
Tüm bu söylediklerini unutabiliyor ve tarihi risk taşıyan kararlar alabiliyor.
Dersine bazen eksik çalıştığı muhakkak, o kadar kusur kadı kızında da olur
tabii… Sonuçta bir Ömer İplikçi kolay yetişmiyor.
DEFÖM, aşklarının milli mekanında karşılaşırlar. Aslında
nikah bana göre asansörde olmalıydı. En az onlar kadar üne sahip o asansör “Günaydın. Günaydın sevgilim. Puffffff… Çok pardon ya bi ani oldu da? Ne ani olan? işte
o söylediğin. Sevgilim mi? Haaaa ayyyyyy… Girmeyecek misin? Gircem. Ee hadi gir? Haaaa
(akıl uçtu tabii Defnem'de) gireyim.
Rüyamda gördüm seni. Haa öyle mi? Napıyordum? İşte şirinlikler bir
şeyler… Sonuçta rüya canım. İnsan gördüğü rüyadan sorumlu değil. Yoo bence tam
aksi. Haaaa… Bilinç rahatlaması
Defne… Normal hayatta
gerçekleştiremediğimiz şeyleri rüyalar aracılığıyla çoğu zaman gerçekleştire
biliriz. Öyle mi ya? Şimdi hiç başıma gelmedi deme? Gelmedi. Gelmedi canım ne
alakası var. Olmadı öyle bir şey" Asansörün tüm kalabalığına inat bir takım
minnoşluklar, şirinlikler, sevimlilik halleri falan…
Adam rüyanın etkisinden çıkamayınca afiyetle kırmızı elma
yiyen Defne'sinin yanına gider. Rüya işte boş ver değil mi? Sinyor Defne'sinden beri
rüyaların cazibesinden çıkamamaktadır “Ömer gelsene. Bir şey mi oldu? Yooo. Bir
şey mi söyleyecektin? Yok ya şey
öylesine… O zaman gel bi kahve içelim otur. Hee bu arada sana bir şey
göstercem. Şurda şey gördüm bayıldım bak. Paris moda haftasında böyle şey yapmışlar?
Karanlığın geometrisi. Böyle grafik desenler falan kullanmışlar, koyu renkler
bunu stiletto da düşünsene? Güzel Defne sen şey çalış… Allah Allah noldu ki
şimdi? “ hayeller kırmızı elma, hayatlar karanlığın geometrisi
etkisindeki grafik desenli koyu renk stiletto.
Teknesi deniz de yeni batmış denizci hüznü ile odasına geri döner
Ömer’im İplikçim.
Yasemin’den şirket için Defne'sini isteyen Ömer’im İplikçim
verdim gitti onayını alınca derin bir ohh çeker. Defne artık Passionis’in yeni
junior tasarımcısıdır. Eski odasında Ömer’in gözlerinin dibinde çalışmaya
başlayacaktır. Kafasını her kaldırdığında yine o güzelim aşkını görecektir.
Yüreğinin atışını en yakından duyacaktır. Yüzüne, gözüne, saçına, bakışına bir
adım daha yakın olacaktır. Hayatının ve gönlünün
sahibi hanımefendisinin hasretini çekmeyecektir. Gözleri her buluştuğunda
dünyaları uğruna feda edeceği ilham kaynağı hemen yanı başında olacaktır.
Hayatın aşka teslim edilen zamanları artık hep enerji
doludur. Küçük bir dipnot minik oğlumun şu sözünden esinlenerek yazdım bu
cümlemi "Canım hiç sıkılmıyor. Çünkü: Zamanın
kalbi enerji dolu.”
Bana göre Koriş’in dilinden selam çakar hepimize Meriç
Acemi. Hansel ve Gratel masalındaki gibi kırıntıları takip edip masalı anlamlandırabilmemiz için. İşte size içinde fısıltı barındıran replikler “Vurur
yüze ifadesi işe geri döndüm bitanesi. Ve ben yine, yeniden, yine ben… Esssss…
Dönüşüm muhteşem oldu. Gitmez dediler gittim. Gelmez dediler geldim. En çok ben
geldim. Döne döne geldim.” Benim anladığım subliminal mesaj böyle
tezahür etti. Hemen akabinde Koriş ve Ömer’in bol bol eski Türkçe içeren
muhabbetleri başlar.” Ömer Bey sabah şerifleriniz hayırlı olsun efendim. Ooo Koray Bey hoş
geldiniz. Erkencisiniz. Sabah baharla meşk eyledim. Ofise birazcık leyt
eyledim. Ayy dillerim karıştı da. Zat-ı aliniz abir i sebil olmama cevaz
etmediği için de müteşekkirim efendim. Efendim? Cebilinizde bana da yer
açtığınız için minnettarım sevgili beyim. Ne münasebet şimdi Koray? Ebeda
çatınızın altında ikamet etmekten haysiyet duyarım. Bil mukabele Koray. Nerden
çıktı şimdi bu eski Türkçe sevdası? Her dem hercümerc olunan bekayi ervanımı
ceyit bulması karşısında alkış ederim. Kafi Koray kafi hadi. Ömercim seninle
ilişkimi konsolosluk seviyesinden maslahat güzarlık seviyesine indirdim.
Aramızda ki buzları eritene kadar da böyle olması münasiptir. Netice de bir
husumetimiz oldu. Yalnız vakti mi alıyorsun? Senin vaktini ben almam hayatım
senin vaktini Defne Top alsın ayy resmen isim caps’ın şey yaptım. Ben bir
başkayım di mi be Koray Sargın’ım”
Koray Sargın is back. Sahalara hızlı bir geri dönüş yapan Koriş'ten
inciler döküldü. Aslına dönmesi ne yazık ki çok kısa sürdü.
Yazı devam ediyor...