Deniz Tramba’nın ezici kötülüğüne karşı çıkıp evlerine giden
çiftim için dönme dolaba binmek kadar eğlenceli anların zamanı gelmiştir. "Seni seveceğiz biraz. Sana ihtiyacım var. Biraz yatışmaya, sakinleşmeye. Tüm bu
olup biten çok yordu beni. Tamam. Bir de bu kadar işinin arasına tanışma falan
sıkıştırdık. Yok canım o işin güzel tarafıydı. Çok heyecanlandım. Nereye gittin
ya? İnsan kaynaklarıyla konuştum. Odanı hazırlatıyorum. Ben o konuyu düşünündüm
de… Ayyyy nereye? Şey napıyoruz? Efendim? Buraya geldik falan napıyoruz?
Napalım istersin Defne? Bilmem böyle şey yapınca? Ailelerimiz de tanıştı. Artık
nişanlı sayılırız dimi? Öyle de? Bence baya yol kat ettik. Ben öyle biraz
sohbet ederiz, konuşuruz diye düşünmüştüm. Eeee ettik bitti. Burada mı
konuşacağız? Bence burda konuşalım. Çünkü burada konuşmak için her şey var.
Heee. Dinliyorum Defne. Neyi? Dedin ya konuşmamız bitmedi, konuşacaklarım var.
Var var da bu Yasemin Hanım meselesi. Eee şey neydi? Ne diyordum ben? Ayrılık
meselesi ile ilgili diyorum? Sıcak oldu. Bi' hararet yaptı evet. Aç mısın sen
ya? Bir şeyler mi yesek? Olur. Sen hazırla ben bekliyorum burda. Burda? Yok yok
burda olmaz şimdi yemek falan ya kırılır ufalanır biz en iyisi mutfakta yiyelim
mi? Sen benle dalga mı geçiyorsun? Bravo valla ya harika… Sen ooo eğlen. Valla nasıl komik, gerçekten
çok komik… Eee hadi gel madem seni
doyuralım önce? Önce neyden önce? İşte gel… Sandviç yer misin? İşte nasıl hızlı
hallediyorsak? Niye hızlı halledelim
canım acelemiz mi var? Vaktimizi mutfakta harcamayalım demi? Niye ya iyiydi
burası böyle güzeldi. Olur o da olur. Ayyy ben hiç bir şey anlamadım. Şey
yapalım yemeyelim. Napalım bir şey yemeyelim. Sen niye heyecanlanıyorsun hala
bu kadar? Sen ama böyle cevabını bildiğin
sorular soruyorsun bana. Sormayayım mı? Şimdi böyle bir anda karşıma çıkıyorsun
ya… Heyecanlanıyorsun? Yok. Ölcekmiş gibi oluyorum. Neyli bu sandviç çok
güzelmiş. Beğendin mi? Beğendim. Yer misin? Cık. Ben sonra yiyeceğim. Ne? Neden
sonra yiyicen? “ Ömer, yazık
değil mi kıza allasen? Seni görünce zaten nefes almayı bile unutuyor. Kıyma Defne'me
kalpten gidecek cancağazım atakların sayesinde nutku tutuldu kızın ilahi siz.
Sıra geldi Barış Arduç’un o muazzam sesi eşliğinde okunacaklar
listesine eklenecek Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar kitabına. Geleceğe
minik ipuçları barındıran dizelere “Denizin dibindeki avuç içi kadar bir yer
okyanusun baskısına nasıl dayanıyorsa sen de öyle dayanıyorsun Milena. Yaşam
rezillik aslında, bunca çirkinlik içinde insanlara dayanabileceğimi ummazdım bu
güne kadar. Utanç duyardım. Ama sen bir şey öğrettin bana dayanılmayacak gibi
olan yaşam değilmiş…”
Boncuk gözlü prens ile Topal Defne’nin sürprizlere gebe, mucizevi
aşkı dolu dizgin devam ederken, kötülüklerin prens ve prensesinin ortak
planıyla Defnem tehdit ile Denizle yemeğe çıkmak zorunda bırakılır. Kurulan bu
tuzaktan can dostu İso sayesinde son an da kurtulan Defnem anlam veremez maruz
kaldığı kötülüğe. Onu derleyip toparlamak can dostu İso’ya kalır.” Ne
geçecek ellerine ben anlamıyorum? Niye böyle? Kötülük bulaşıcı çünkü Defo…
İnsanlar bayılıyo kötülüğünü paylaşmaya. Paylaştıkça da çoğalıyor meret. Var ya
Ömer olmasa bir dakka durmam. Beni mutsuz edemeyecekleri, bulamayacakları bir
yere giderim. Zor değil ki Defo? İyi olmak zor olan, kötülüğe rağmen iyi
kalabilmek! Sen zor olanı yapıyorsun kızım. Sakın yıkılma, dağılma. Tamam.
Bazen kırıp dökmeyi başarıyorlar kabul. Ama Defo ama BİZİM MASALIMIZDA DEFO HEP
İYİLER KAZANIR…”
Ömer’in bahçesinde gezinen bir adet davetsiz misafir belirir.
Gallo Ömer’i beklemektedir. Adam ısrarla kız arkadaşı olduğunu belirtse bile
ensesinde ki yaprağı alacak kadar pervasız olunabiliniyor bazen. Buraya sıralanabilecek bir sürü tabir olduğu
için sizleri Gallo’ya eklenecekler konusunda muazzam olan hayal gücünüze emanet
ediyorum. Zira içimdekileri yazmaya kalemimin edebi elvermez. Üstüne üstlük
kesin bir dille yarın olmaz dense bile ”Neden?” diye sorma ısrarını gösteren Gallo karakterine
“Yarın olmaz demek istedim.” şeklinde üslup açısından şahane bir cevap
gelir Ömer İplikçi’den.
Günlerden 15 Mart’tır. Ömer’in şirkete gelmediği yegâne günün
sebebini kimse bilmemektedir. Defnem 15 Mart’ın sırrını öğrenmek için araştırma
yaparken imdadına Sinan yetişir. Ona 15 Mart’ın Ömer’in annesi olan Emine
İplikçi’nin ölüm yıldönümü olduğunu anlatır. Bu gün için Ömer’in bir dizi
rutini olduğunu anlatır Defneme. Tam olarak bilinen tek şey akşam 6 gibi evine
dönüp karanlıkta sessizce oturduğudur. Kavak ormanını bilen sadece amcasıdır.
Duygularını kilitli kapılar ardında saklayan bir adamdır Ömer
İplikçi. Çok istese de sıkıntısını paylaşamaz sevdiceğiyle. Hayatının en acı
miladı olan kaybı söylemeye izin vermez dili. Bu güne kadar zor ve yalnız bir
yaşam sürdüğü için dili lal olur konuşamaz. Lakin o kilitlerin anahtarı sadece
sonsuz sevgisi olan Defne'min kalbidir.
Her insan için annesinin kaybı durmadan sızan bir yaradır. Kaç
yaşında olursan ol hep aynı acı dağlar durur yüreğini. Biçare olmanın verdiği
duygunun içine tonlarca özlem de eklenince sonsuzluğa emanet edilen annenin
yerine geçebilecek hiçbir insan olamaz. Ancak çok sevdiğin ve sevildiğin bir
kalp tarafından merhem olunabilinir çektiğin acına. Fonda çalan Sezen Aksu’nun
efsane sesi ve Kavaklar şarkısı eşliğinde muhteşem bir Barış Arduç oyunculuğu
armağan edilir bizlere. Kavakların büyülü masalvari, huzur ve hüzün veren sesi
ile birlikte minik kirpinin masalına Ömer İplikçi’nin gözyaşları karışır. Benim
Kiralık Aşk tarihimin en etkileyici Ömer İplikçi sahnesidir kavak ormanı
sahnesi. Oyunculuk çıtasının zirvesine yerleşen bir Barış Arduç oyunculuğu
hafızama miras bıraktığım en özel andır. Gel de hayran kalma Meriç Acemi
kalemine. Gel de ayakta çılgınca alkışlama bu deha ile birlikte Barış Arduç oyunculuğunu.
Gel de önünde saygı ile eğilme yaratıcılığı karşısında yazan kalemin, oynayan
oyuncunun, çeken ekibin. İyi ki bu masalın içinde yol almışım. İyi ki bu
masalın etrafında toplanmış binlerce yüreğiz. İyi ki iyi ki iyi ki…
Defnem yüreği yaralı, gözleri puslu sevdiceğine merhem olmak üzere
gelir. Önce karanlıklara hapsolmuş yüreğine sonra da karanlıklara teslim olmuş
evine. Tek tek aydınlanır evin ışıkları tıpkı Ömer’in yüreğinin tüm hücreleri
gibi. Defnem Ömer’in göstermediği tüm gözyaşlarını siler gibi nüfuz eder her
bir zerresine. Işık ışık, dalga dalga yayılır sevgisinin sıcaklığı Ömer’le
birlikte hepimizin yüreğine. Ne çok isterdim o kavak ormanında el ele
gezmelerini. Hüzünlü kavak seslerine karşı cıvıl cıvıl şen kahkahalı
çocuklarının sesleriyle birlikte vakit geçirmelerini. O kavak sesleri Ömer’e
anılarını hatırlatırken hissettiği yoksunluk duygusu yerine canlarıyla birlikte
yaptığı piknik neşesine geçiş yapsaydı keşke. Ne çok yarım bırakıldık. Bu 15
Mart'ta izlenecek ne çok anı biriktirmiş olurduk halbuki… 15 Mart’ın sene-i devriyesinde ne muhteşem
sahneler yazardı Meriç Hanım bizlere. Kavak ormanı Defne ve Ömer belki de üçü…
Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda;
Dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar
güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce…
Bir yer var, biliyorum; Her şeyi
söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan
Veli Kanık
Şiirini bırakıyorum buraya gözyaşlarımla birlikte. Olmasaydı
sonumuz böyle çok iyi olacaktı. Ama sebep olanları ilahi adalete teslim
ediyorum.
Acını ne kadar saklarsan sakla günlerden bir gün biri gelir
farkında olmadan fetheder kalbini. Sen daha ne olduğunu anlamadan bir bakmışsın
onsuz nefes alamaz olmuşsun. Saklandığın o kuytu köşeden seni sen olarak
çıkarıverir. Elini uzatır tün sıcaklığıyla. Kalbindeki sonsuz sevgisiyle sarıp
sarmalar yara almış yüreğini. Mucizen seni sen olarak alıp huzurlu, derin derin
nefes alacağın o aşk diyarına götürür. Bir tencere pazı dolması eşliğinde
mucizesine ve mucizene sahip çıkar tüm içtenliğiyle Defnem. Güzel kalbiyle kendinden çok sevdiği ve
düşündüğü güzel kalpli sevdiceğine şifa olur, ışık olur, nefes olur. Varlığına
varlığını armağan eden iki sevdalı yürek. "Defne? Burda olmam gerektiğini düşündüm.
Bu günün ne olduğunu, senin için ne anlama geldiğini biliyorum. Bundan sonra 15
Mart’ta pazı dolması yapacağım. Sonra ışıkları açıp akşam birlikte yiyeceğiz.
Sonra sen bana annenle ilgili anılarını anlatacaksın. Ben de ama şey
demeyeceğim? Bunu da anlattın dur falan demeyeceğim. Acı tatlı ne varsa sabaha
kadar konuşacağız. Sonra sarılıp uyuyacağız yine birlikte. Sabah uyandığında
yine yanında ben olacağım. Çünkü artık yalnız değilsin. Ben varım. Bundan sonra
yanında hep ben olacağım. Gülerken, ağlarken ellerini hep ben tutacağım hiç
bırakmayacağım.”
Bu yolculuğumun şimdilik son durağı burası olsun. Malumunuz 39
benim için çok çok çok ama çok özel bir bölümdür. En en en çok sevdiğim her
sıkıldığımda izleyip moral bulduğum bölümdür. Bu yüzden onu kendime torpil
geçerek bir dahaki yazıma saklıyorum.
Bu hafta 15 Mart’ın yıl dönümü ile birlikte bu Pazar anneler günü.
Öncelikle Meriç Hanım'ın ve ekipteki tüm kadınların anneler gününü kutluyorum.
Bu platformu kurup bizlerin tanışmasına vesile olan tüm Ranini ekibinin de
anneler gününü kutlarım. En çok da sizlerin aramızda anne olan ya da olmayan
gönüllü sevgi aşığı tüm gönüldaşlarımın anneler gününü kutlarım. Yaşamdaki en
büyük mucize koşulsuz sevmektir. Yüreğinde barındırdığı sınırsız sevgiyi
paylaşan sizlere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
9. YOLCULUĞUMDA BULUŞMAK ÜZERE SEVGİYLE SAĞLICAKLA MUCİZELERLE
KALIN.
SELDA İLTER KÖKSALAR