Seçebilir miyiz yaşadıklarımızı sizce ya da seçilen ele razı
mı oluruz? Tercih hakkımız yok mudur hayata karşı? Seçtiğimizi sandığımız
yollar aslında önceden beri bilinen kaderin önümüze koyduğu tuğlalar arasında
yaşam çizgimizde önümüze çıkanlar mıdır? Acıların bizde bıraktığı izlerin ruhumuzu
şekillendirdiği zamanlar çıkar bazen. Usta ellerde şekil verilen bir çamur gibi
sanat eserine dönüşmemiz için bazen sevdiklerimiz ve mutlu anlarımız bazen de
acı ile yoğrulup değişimimizin mimarı olacak insanlar o usta eller. Masalımızın
bu bölümünde karşımıza çıkan sorulardan sadece birkaçı bunlar. ACI ile AŞK ile
geçen 24 ila 30. bölüm repliklerini paylaşmak için yol almaktır niyetim.
Geçmiş hayatına yani garsonluk günlerine geri dönen
Defne'mdeki tek yeni şey kalbinin sahibini bulmuştur lakin kavuşmanın daha
zamanı gelmediğinden yanmaya tütmeye devam eden bir yürek kalmıştır Ömer’den
yadiğar. Ömer hiç etkilenmemiş çelik gibi duruşundan taviz vermiyor gözükse de
gerçek Ömer’in de için için köz gibi yanmakta olduğunu sadece kendi bilmektedir;
ta ki yeni bir mucize onları tekrardan bir araya getirene kadar. Ömer’in eskrim
mücadelesi verdiği ve kazandığı rüyası başlangıçta pusuda bekler bizleri.
Defne’ye karşı kazanmak ne kadar acı verici ve dökülen şu satırların anın
etkisinin gücünü hafızamızın en derin noktasına nüfuz eder.
Sevme beni göze güzel gözüken görkemim
için, Sevindiren gözüm ya da yüzüm için,
Ne de dışardan görünen hiçbir şeyim için: Hayır,
bir kalp için de değil değişmeyen!
Çünkü bunlar bozulabilir ve hastalanabilir: Ayrılırsak
biz ikimiz.
Sakla, gerçek bir kadın gözünü, onun için, Ve
beni hâla sev, neden olduğunu bilmeden!
Sebebin böylece yine aynı kalır Hep benim üzerime
düşmek için.
Çeviren: Vehbi Taşar
LOVE NOT ME
John Wilbye (1574-1638)
Ne kaliteli ve özel bir
masalı izlediğimizi bir kez daha hatırlatır.
İYİ Kİ MERİÇ ACEMİ İYİ Kİ...
Defne’nin tuhaf hayatı
Ömer’in onu ilk öptüğü yerde çakılıp kalmasına sebep olmuştur. Çektiği acı, üzerinden
kamyon geçmiş izleri barındırırken acısını kat be kat arttırarak yaşamını
sürdürmesi zorunda bırakmıştır. Ömer için ise durum daha farklı bir hal
almıştır. Çektiği acıyı saklamayı şahane becerebilmektedir. Sanki
dillendirmeyince acı çekmiyormuş delice özlemiyormuş gibi gözükmektedir. Acılar
kör sağır dilsiz değildir aslında dillendirilmeyen acıların kavurma derecesi
daha da yoğundur halbuki. Daha yürünecek çok yol, değişecek çok huy, alınacak
çok dersler vardır Ömer İplikçi ve Defne Topal için.
Sadece duygularını konuştuğu
tek kişi olan ustasıyla dertleşir Ömer “Sürekli aklımı meşgul etmeye çalışıyorum
düşünmemek için eğer düşünürsem, kendine koyduğun sınırları aşmaktan korkuyorsun
yani. Hayır, işin tuhafı sürekli iyi şeyleri hatırlıyor insan. Hafıza böyle
zamanlarda kast eder insanın canına be yavrum. Ya da daha fazla olan iyi
şeylerdi gerçekten ne bileyim yanlış mı yaptım sence yani yanlış mıydı? Daha
fazla mı tolerans göstermem gerekiyordu?
Bi düşününce beni terk edişi geri gelişi bi dediği bi dediğini tutmuyor
ki ben anlamıyorum sevip sevmediğini gerçek olup olmadığını sürekli kaygan bir
zemin. Sen de kaçtın üzülmemek için yani daha doğrusu kendini korumak için.
Aynen öyle Hem de hiç kaçmak istemediğin halde değil mi? Belki de o istedi
gidemediği için Neden gitmek istesin ki? Bi bilsem çözemedim be usta yetmedi
ne yaparsam yapayım yetmedi. Peki şimdi güvende misin, yani kendini daha mı iyi
hissediyorsun? Değilim, tabiî ki hiçbir şekilde değilim. İnsan nasıl da birine
bağımlı hale geliyor. Mıh gibi çakıyorsun aklına, açıyorsun avucunu koyuyorsun
kalbini içine sonra ne yaparsa yapsın ellerindesin. Onun merhametine kalıyorsun o
da sana fazla geliyor herhalde”
Defne de İso’yla acısını
paylaşır “Kalbimde bir öküz oturuyor sanki geçecek mi bu? Bilmem. Bana sanki hiç
geçmeyecek gibi geliyor. İnsan böyle bir acıyı nasıl unutabilir ki unutabilir
mi sence? Sanmıyorum alışmak olur daha çok ezilmiş çiğnenmiş bir kalple
yaşamaya alışmak en fazla bu. Bir daha asla eskisi gibi olamayacağım, ben
ömrümün sonuna kadar yaşayamadıklarımın pişmanlığını taşıyacağım hep. Hep bir
tarafım eksik kalacak Kendini suçlayacaksın? Suçluyorum zaten Keşke aşkı bu
kadar hor kullanmasaydım diyceksin sonuçta hergün aşık olmuyorsun Defocim
hayatı boyunca asla aşık olamayan insanlar var biliyoruz. Of, İso yemin ediyorum
seni şurdan aşağıya atcam şimdi insan bi geçecek der düzelecek der öleyim mi
ben onu mu istiyorsun? Yalan yok kızım ama bana sorarsan boşver aşkın acısı
bile güzel. Tabii sana hava hoş, sen aşkını öyle güldür güldür yaşıyon. Ne yani
şimdi bir teknoloji çıksa silsek Ömer’i aklından zihninden, ne diyosun istiyor
musun silelim mi Ömer’i? Yok yok, kalsın silmeyelim. Olsun, canım yansın ama Ömer
gitmesin hep kalsın”
İş görüşmesi için Manu’ya
giden Ömer ilk önce ellerini görür Defne'sinin sonra gözlerinde kaybolur.
Cillobistan başkonsolosu çizgisinden hiç ayrılmayan Ömer ile Defnem hasretin
buram buram tüttüğü gözlerinden koca bir dünya geçen bakışmalarından sonra
konuşmaya başlarlar “Sen burada mı çalışıyorsun? Öyle oldu başladığım yere geri döndüm. Ne
güzel dönebildiysen eğer en başa yani sıfırdan. Deniyorum mecburen. Çizmem
sende kalmış onu bir ara Şükrü abiye versen ben gelip alsam. Neden Şükrü
anlamadım gel al? Geleyim senden mi alayım? Bu kadar mı zor? Değil mi? Daha zor
ne olabilir ki Defne? Atmadıysan tabiî ki belki bahçeye çıkarıp yakmış falan
olabilirsin tabiî ki. Saçmalama akşam yokum bakarım sonra”
Ömer’in aklı aşk
dehlizlerinde kaybolurken Defnenin doğal
halleri her şeyi bilen koruyup kollayan duruşuna şahit olunca külkedisi etkisi
altında şekillenen buzlar şelalesinin kraliçesi ELSA dır Defne.
Beyaz teni kızıl saçları
Ömüşün esmer teniyle kontras oluşturan muhteşem uyumu ahengi ve ruh birliği bizleri
mest eden dışı çelikten yapılmış olsa da içersinde pamuktan yapılma sıcacık bir
kalbe sahiptir Sinyor İplikçi. Sadece Defne'sinin gördüğü o kalbin tek atma
sebebidir Defne'sinin Aşkı.
Defnem çizmelerini almak için kırmızı kapılı eve gidince Ömer’in
evde olduğunu anlayınca aceleyle çıkmak üzereyken düşer ve sır topu beline batar
acıyla haykırır Ömer odasından koşarak gelir ve şöyle konuşurlar “
Defne dur iyi misin? Sen evde yokum
deyince ben çizmelerimi alayım dedim ahh. Canın mı yanıyor noldu? Şu şey belime
battı ya. Dur bakayım. Yok sen bakma hatta ben gideyim hatta kaçtım. Saçmalama
ne yapıyorsun? Geçti gitti bile. Neresi sen onu söyle? Acıyor mu? Biraz geçti
gitti bile. Öyle kolay geçmez neyse çok derin değil. Öyle mi bana çok derin
gibi geldi hala canım yanıyor çünkü? Yani iz kalmaz en azından. İyileşirsin
diyorsun? Ben elimden geleni yaptım fazlasını hatta. Emin misin? Eminim Defne
bu kadar vazgeçebiliyorum kendimden. Suç bende yani Yooo suçlu falan aramıyorum
parçalarımı bir araya getirmeye çalışıyorum o kadar. Bi yolu var mı peki?
Bulucam Defne bulucam çizmelerin” içinden geçenlere dil lal olup
konuşamaz anlatamaz haykıramaz özledim çok özledim hala deliler gibi aşığım
diyemez bir cesaret gösterip adım atamaz. Sorunların içinde harcanan yardım
çığlıklarını herkesin duyduğu bir kendilerinin duymak istemediği iki sevda
kuşun kanadında yürek. Rüzgarın etkisiyle savruldukça savrulan oradan oraya
nasıl sürüklendiğini bilmeden rüzgara teslim iki yangın yeri yürek.
Röportajı okuyan Defne ilham kaynağı olmadığına inanarak tasarımcı
olarak Yasemin’in kurduğu CHERİ’de çalışmayı kabul eder. Defnem hayatında yeni
bir sayfa açar yönünü yörüngesinden çıkmadığı Ömer’in yoluna göre ayarlar ama
Ömer artık ilhamının eksikliğinden bir süredir çizim yapamamaktadır. Dışarıdan
göründüğü gibi değildir aslında kalesi içten içe çürümektedir. İçini kemiren
sevdanın kurdu misali çektiği acı onun psikolojik olarak darmadağınık etmiştir.
Ömer iş için İz’i geri çağırır Passionisin yeni konsept danışmanı İzdir artık.
Yeni bir satranç oyunu kurulur ve taraflar karşılıklı hamlelerine başlar.
Sude Ömer’e, Defne’ye oynadığı oyunu anlatır. Haliyle Ömer zıvanadan
çıkar. Şükrü abi sakinleştirmek için yanına gelir “ Ömer Bey iyi misiniz? Değilim
iyi değilim Şükrü bu ne acayip iş ya kafam almıyor artık anlamıyorum. Herkes mi
kötü ya herkes mi kötü nefret etmek birine kötülük yapmak konusunda üstümüze
yok. Kötü söz söylemeyi iş çevirmeyi birine düşmanlık etmeye bayılıyoruz.
Birine kötülük yapmak için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Bizim var ya ruhumuz
kirlenmiş ruhumuz ben anlamıyorum çıldıracağım sakin olamıyorum” bir nebze olsun nefes alabilmek için soluğu
Defnesinden kalan sarı çiçeğin önünde alır ve ilhamını arar lakin Defnem yeni
işine doğru yola çıktığından ve radyoda ender çalınan Mehmet Güreli şarkısı
kimse bilmez çalmaktadır. Eğer o telefonu duysa hayatlarının seyri değişecektir
ama bizim çarpık evrende işler böyle yürümemektedir.
BULUT
GEÇTİ
GÖZYAŞLARI KALDI ÇİMENDE
GÜL RENGİ ŞARAP
İÇİLMEZ Mİ BÖYLE GÜNDE
SEHER YELİ ESER,
YIRTAR ETEĞİNİ GÜLÜN
GÜLE BAKTIKÇA
ÇIRPINIR YÜREĞİ BÜLBÜLÜN
BU YILDIZLI GÖKLER
NE ZAMAN BAŞLADI DÖNMEYE?
KİMSE BİLMEZ, KİMSE BİLMEZ...
Ömer aşağıdaki tadilattan
çıkan seslerden bunalıp şikayet etmek için indiğinde yetkili olarak karşısında
Defne'sini bulur.
Yazı devam ediyor...