Televizyon: Kimyasal Silah

A) TÖRE DİZİSİ: “Bu kızı bulup namusumuzu temizleyeceğiz.” Allah Allah! Amcacığım sen de mi kızını adamın biriyle evlendirmek istedin de kızın kaçtı, sen de bunu namussuz belledin, peşine adamları taktın, Hansel ve Gratelcilik oynuyorsun? Ekmek kırıntılarını takip etmene gerek yok. Kızın İstanbul’a kaçmış. Kırk yıl düşündüm, düşündüm, düşündüm… Aklıma gelmedi. İnanılır gibi değil, demek İstanbul? O kadar il var koskoca Türkiye’de, kızın İstanbul’a gitmiş ha? Ege’ye falan gideydi bari. İzmir’e mesela. Dağlarında çiçekler açıyordur şimdi. :) Sana bir şey diyeyim mi? Kızın orada adamın biriyle karşılaştı. Adam bu kıza yardım etti. Sonra bunlar âşık oldu. Sonrasında işte, bir iki silah patlar, siz bunların peşinden koşarsınız falan filan, devamını kafana göre doldur. Araya şöyle kadını aşağılayan, yeren, küçük düşüren, “namus, namus, namus” diye herkesin beynine kazıyan güzellemeler de ekledin mi tadından yenmez.
 
B) İKİ KARDEŞ/ ARKADAŞ AYNI KİŞİYE ÂŞIK OLDU TEMALI DİZİ: Siz, ikiniz, aynı kıza veya erkeğe âşık oldunuz demek? Oha, çok ilginç! Ben bunu nasıl düşünemedim. Dur,  dur, dur. Bunu hatırladım galiba. İkinizden biri good boy, diğeri bad boy. Kız önce iyi çocuğa âşık olduğunu sanacak, sonra kötü çocuk kıza âşık olacak. Kız da yavaş yavaş kötü olana âşık olunca, iyi çocuk “I wanna play a game.” diye etrafta bisiklet çevirerek türlü psikopatlıklar yapacak. İhanet, nefret, aldatma, ayrılık bla bla bla…
 
C) TALİHSİZ SERÜVENLER DİZİSİ: Dram. Dram. Biraz daha dram. Hastane sahneleri. Ağla. Zırla. Böğür. Senin eline bir yastık verdim ya onu ağzına daya, böğür. Kötüler her zaman kazanıyor, iyiler fazla saf, âşıkların arasına türlü oyunlarla birileri giriyor, bölümlerce çözülmeyen yanlış anlamalar, kötülük, biraz daha, biraz daha… Araya istersen tecavüz de koy. Koy sen, koy. Günümüzde bu konu normalleştirilmeye çalışılırken sen beni dinle, bir tutam da bundan at da çorbada tuzun olsun.  Ay, her şey de bunların başına geliyor iyi mi? Her aksilik muhakkak bu insanları buluyor. Sanki körebe oynanıyormuş da kötüler kaçıyor, iyiler gözleri bağlı yakalamaya çalışıyor gibimsi. İyilerin beyin fonksiyonları düz bir çizgi çiziyor. Düşünemiyor, olaylar arası bağlantı kuramıyor. Allah bir yerden vermiş, diğer yerden almış işte, ne yaparsın. Yok, öyle, üç kuruşa beş köfte. O yastığı televizyona fırlatma, daha taksidi duruyor o televizyonun! Canımı sıkma benim, otur oturduğun yerde! Psikolojin mi bozuldu? Ay, kıyamam ben sana ya. Psikolojin bozulur, daha çok bozulur. Tüm bu olayın amacı bu zaten, tatlım.
 
D) ROMANTİK KOMEDİ: Elimizde sakar, saf, hafif salak bir kadın var. Evet, bu genelde kadındır. Toplum olarak en bayıldığımız şey kadını aşağılamakken bir dizide saf, sakar, hafif salak olan karakter elbette kadın olacaktır, aksini beklemek neden?! Erkek güçlü, kudretli, ayakları yere sağlam basan bir zat. Genelde erkek kadının patronu. Güzel güzel ezer laflarıyla kadını. Kadın sürekli bunun peşinden koşar. Oraya bildiğin tüm klişe olayları da sıkıştır, paket yap, sar, ver evde yesin seyirci.
 
E) BANG BANG TEMALI DİZİ: Esas adam asla ölmez. Türlü badireler atlatır, yüzlerce, binlerce kişiyle savaşır ama burnu bile kanamadan sıyrılır. Çünkü o bir ağır abidir. Mafyadır. İstediği kişiye istediği yerde sıkar. Bayağı, bildiğimiz silahla, bam bam bam… Bir insan ölür. Ama şöyleydi, fakat böyleydi, yok ihanet etti, yok kötü biriydi diye bir güzel kılıfını hazırlar, bunu o kadar olağan bir şey gibi gösterir ve bunlara sığınarak bundan öyle bir zevk alır ki... Yalnız değildir. İşin en acı tarafı ne biliyor musun? Bundan ne kadar istemesen de sen de zevk alırsın. Evet, bir insan başka bir insanı öldürür ve sen, seyirci, bundan delicesine keyif alırsın. Almak istemesen de alırsın. Aldırırlar, seni o hale getirirler. Ölümden zevk almak… Garip değil mi? Değil. Olayın amacı da bu zaten. O adamın kendince adaleti sağladığına kendini inandırırsın. Kafanı bir soru kurcalamaya başladı değil mi?  Parazit gibi yavaş yavaş kemiriyor beynini. Peki, o adam kendi adaletini sağlıyorsa sen neden sağlayamayasın ki? Bilmem, neden?
 
Baktın, en başta “Aaaa bu çok değişik duruyor.” falan dedin sen büyük ihtimalle, bir heyecanla. Biraz sabret. Çok değil, birkaç bölüm sonra bu yollardan birine muhakkak girilecek. Bana güven. Haftalarca, aylarca izleyeceksin o işi. Ne kadar basit değil mi? Aman canım ne var işte, oturup kafanı dağıtıyorsun birkaç saat. Öyle mi? Bu kadar basit yani. Her temas iz bırakır. Öyle ya da böyle, fark etsen de, etmesen de. Muhakkak bir iz bırakır. Bu izlediğin şeylerin sende hiçbir etki bırakmadığına gerçekten inanıyor musun? Safsın. Evet, çok safsın sen. Ya da böylesi işine geliyor. Yapma… Her eylem düşünmeyi gerektirir. En basitinden en karmaşığına, hepsi. Düşün.
 
Hala neden bunun bir kimyasal silah olduğunu anlamadın mı?  Dön ve etrafına bir bak. Etkilerini göreceksin. Sandığının, sandıklarının aksine sen bir deney hayvanı değilsin. Neyi izleyip izlemeyeceğine onlar karar veriyor gibi görünebilir. Evet, haklısın. Şimdilik bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Ama bunu değiştirmek hepimizin elinde. O çok sevdiğin veya nefret ettiğin senaristin elinde. Takım elbiselerini giymiş, koca koca kanalları yöneten kişilerin elinde. Oyunculuk mesleğini yapan, onun bunun poh pohlamasıyla değil, kendi emeğiyle, yeteneğiyle buralara gelenlerin elinde.
 
En çok da senin elinde. Piyon diye öne sürebilecekleri kişi değilsin sen. Hayır. Bu oyundaki şah sensin. Evet, belki o kadar fazla hamle şansın yok ama oyunun kazanılıp kazanılmayacağını belirleyen de en nihayetinde sensin. Unutma bunu. Her şeyi unut, ama bunu sakın unutma. Unutturmak isteseler de inadına unutma. Gör, bak bakalım her şey o zaman nasıl değişecek! Geç değil. Hala umut var. Umut, hep var. Her zaman!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER