Yalan yok, pek çoğumuzun gözü fazlasıyla boyandı. Her
şeyi unutup “Güzele bakmak sevaptır.” mottosuyla öteki tarafta rahat etmeyi
garantileyelim dediğimizden mi, yoksa insanları sadece dış görünüşleriyle
yargılar insanlara dönüştüğümüzden midir, bize bunu bir güzel kabul ettirdiniz.
Başka hiçbir şeyine bakmadan sadece bunun için izler olduk. İzlettirmek
istediğiniz her şeyi, bu güzellik maskesinin altında izlettirdiniz bizlere.
Kördük. Fazla kör. Sonraysa farklı olan hangi iş varsa bir bir halının altına
tıkıştırdınız. Ve adına “sektör” dediniz. Kimileri dünden razıydı bu sektörü
kabullenmeye. Bakmakla görmek bambaşka iki şey. Göremediniz. Görmek istemediniz.
Bir kısır döngünün içinde hepimiz tıkılıp kaldık en nihayetinde. Gün geçtikçe
her şeyi daha da beter hale getiren bir kısır döngü hem de. Güzel olan ne varsa
bir girdap gibi içine alıp, tek tek yok eden döngü. Yazık oldu. Çok yazık.
Gerçi bizler kimin umurundayız ki? Altı üstü seyirci.
“Sen biraz geri zekâlısın, 3 saatlik dizide uzun uzun, yavaş yavaş anlattık ama
sen şimdi unutmuşsundur. Dur, ben sana ‘özet’ adı altında, 1 saat boyunca,
geçen bölümü bir hatırlatayım.
Anlamamışsındır çünkü sen ne oldu, ne bitti diye. Otur,
sen de bunu izle.” Eyvallah…
Gerçekten bu kadar aptal olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
Böyle salak gibi bakıyoruz, bakıyoruz ama hiçbir şey anlamıyoruz gibi mi
geliyor sizlere? Bunları bize yedirdiğinize cidden inanıyor musunuz? Tamam, kabul
ediyorum elinizde güçlü bir silah var. O koltuğa insanları istediğiniz süre
boyunca bir güzel yapıştırıyorsunuz, buna da okey. Beynimizi de
uyuşturuyorsunuz uyuşturmasına da… Bunun için daha fazlasını yapmanız
gerekiyor. Beynimizi hala kullanabiliyoruz, rahat olun. Gerçekten. Valla. Çok
zorlamamız da gerekmiyor bazı şeyleri algılayabilmek için. 3 saat boyunca
izlediğimiz işteki mantıksızlıkları, kendiyle çelişen hikâyeleri, karakterleri
soktuğunuz yolların yazdığınız hikâyelerle ne kadar alakasız olduğunu, bir
bölüm ‘ak’ dediğinize iki bölüm sonra ‘kara’ dediğinizi ve bunu bir güzel
allayıp pullayıp servis etmeye çalıştığınızı, oynamayı en sevdiğiniz oyun olan
üç maymunu ayakta alkışlanası bir şekilde ne kadar harika oynadığınızı falan
biz, seyirci, salak yerine koyduğunuz muhterem zatlar ne yazık ki
görebiliyoruz. Tamam, belki hepimiz görmek istemiyoruz, o oyunu sizinle beraber
oynayıp, görmeyip, duymayıp, bilmemek istiyor bazılarımız ve siz de bundan
aldığınız güçle, suratına kahkaha atılası mantıksızlıkları dayayıp, istediğiniz
gibi çalıp oynuyorsunuz da… PİŞT! Ben görüyorum. O da görüyor. Bir diğeri de
görüyor. Şu ilerideki var ya. O da görüyor. Bir başkası görmemek için gözlerini
oymaya çalışıyor ama maalesef görüyor. Öbürü de kendini arabanın önüne atıp
Yeşilçam dünyasının mucizesiyle kör olmaya çalışıyor, çalışmasına da... Yine de
görüyor. Diğeri de, şuradaki de, buradaki de… Herkes. Her şeyi. Görüyor. Ne mi
görüyoruz?
Dur, uygulamalı anlatacağım, böylesi daha keyifli. Eline televizyonun
kumandasını al ve televizyonun başına geç. Dantel falan bir şey örttüysen
kaldır onu. Evet, büyük gün geldi. Gelinle tanışma vakti. Orada kırmızı bir tuş
var, kumandanın üzerinde. Basmaman için kırmızı yapmışlar onu da, neyse. Bas
kardeşim o tuşa. Güzel. Şu arkandaki koltuğa otur. Yanına bir tane küçük
yastıklardan al. Soru sorma arkadaşım. İşine gelince sorgusuz sualsiz
izliyorsun ama televizyonda önüne sürüleni. Bu işi de sorgusuz yap. Yakında
kırılma ihtimali olan vazo, biblo falan varsa uzaklaştır. Saat 8 suları. Haberler
bitmiştir. Şanslısın. Dünyanın ne kadar berbat bir yer olduğunun yüzüne
milyonuncu kez çarpılmasından kurtuldun. Aferin! Aha! En sevdiğim kısım
başlamış: Dizi Özeti. 1 saat falan sürer bu. Yok, aman kalkma sakın o
koltuktan. Lütfen ya, rica ediyorum. 1 saat otur şimdi orada, senin için sunulan
bu harika hizmete şükret ve izle. İzledin mi geçen bölümü? Olsun, bir daha
izle. 1 saat altı üstü. 60 dakika. Bölümde ne kadar gereksiz sahne varsa aynı
heyecanla tekrar tekrar izle. Tam anlayamamış gibi duruyorsun geçen bölüm
olanları. Özümse. Sınav olacaksın çünkü. Hoca kırık not vermesin boş yere. Bol
tekrar bu işin anahtarı. Kalem kâğıt alsan yanına daha mı iyi olurdu acaba ya?
Hayır, senin için diyorum. Şimdi, bir önceki bölüm inşa edilen her şey tek tek
yıkılacağı ve sana bambaşka bir şeyler sıfırdan anlatılıp, karakterler bambaşka
kişiler gibi davranacakları için bunu yeme diye diyorum. Onlar sana bunu
yedirebileceklerine inanıyorlar da, işimizi salama alalım diye şey yaptım.
Alzheimer hastası olmadığını elbette biliyorum bilmesine de… Ay, başlıyor mu
bölüm? Sesi biraz açar mısın? Eee, geçen bölümün sonundaki sahneyi tekrar
gösteriyorlar. Kardeşim gidip eski bölümü mü açtın? Hah, dur, geliyor işte…
Pardon? Niye reklam girdi şimdi? Ulen reklamdan çıkıp girmedik mi zaten? Su iç,
su. İyi gelir. Kan dolaşımına falan gayet iyi gelir. Hayır, 3 saat oturacaksın,
sıkıntı olmasın sonra diye söylüyorum. Ay, ay! Geliyor şimdi bölüm. Ne
izliyorsun şimdi sen? Onu bir söyle de, ben de sana olacakları söyleyeyim.
Yazı devam ediyor...