“Bu bir yalan bu bir ceza
Bu bir talan gönlüm bu bir veda
Ne bir tavır ne bir eda
Tutup savur gönlüm bu son elveda”*
Dizeler içimdekilerin bir kısmına tercüme olurken bir kısmı
eksik kalıyor. Çünkü içimde yarım kalan kocaman Tuna Ertürk var. Biterken, veda
ederken eksik bir şey bıraktı ardında. Gönlümün almadığı eksiklikler var.
Sığmıyor bir yere. Sanki elini sallarken karavanın ardından başka yerlere
gidiyordu. Yanında kimse yoktu üstelik. Ben mi hayal görmüştüm? Hayalse tek
benim gördüğüm yerdeydi. O zaman şimdi tek başıma kendimce veda edeyim.
Bir kulaklık... Bir bere... Muhakkak bir şey var seni hatırlatan...
İçi dışı bir olan insanlar vardır. Enerjisiyle sizi motive
eden insanlar vardır. Sözleriyle içinize işleyen insanlar vardır. Öyle bir
seversiniz ki içinize sokmak istersiniz. Yanınızdan ayırmamak için elinizden
geleni yaparsınız. İşte Tuna Ertürk böyle bir adamdı. Öyle güzel sevdi ki
kendinden parça bırakarak. Kendini de öyle güzel sevdirdi ki dileklerimin
içinde kocaman yere sahip oldu. Bazen hırkası düşüyor aklıma gülümsüyorum.
Bazen karavanı geliyor aklıma beraberce geziyoruz. Bazen kulaklığıyla birlikte
müzik dinliyoruz. Motorsikletiyle gezerken yağmur başladı. Enerjisi öyle
güzeldi ki yine yemek yemek istedi. Pek aç değildi. Köfte & ekmek için
zaman ya da mekan fark etmezdi. Hafızam sadece bunları kodlamış. Beynime onunla
ilgili hep güzel şeyler yazılmış. Kötü hadisesi var mıydı? Bulamadım elbette.
Bazen kızdırıyor, o da insan neticede. Sahi bir de ani evliliği oldu. Ben
imzaları tam göremedim aslında. O yüzden hiç evli diyemiyorum ki Tuna’ya. Afacan
Tuna Ertürk o benim için. Şimdi neler mi yapıyor?
Bence yeni hayatına yenilikle başlamak için turuncu karavan
aldı.
Bence karavanıyla önce kamp yapmaya gitti. Kafasını
toparlaması gerekiyordu.
Bence artık olayları kabullenmişti ve hayatına yön vermek
için büyük bir adım attı.
Bence Dünya turuna başlaması için rota gerekliydi ve harita
üzerinden o piti piti yaptı. Yoksa kura mı çektirdi? İlk neresi geldiyse oraya
gitti. Elbette yanında bilgisayarı vardı. Çünkü yazmalıydı, yazmalıydı, ömrünün
sonuna kadar yazacaktı. Hikâyelerini birileri okumalıydı.
Bence yaşadıklarını kaleme aldı. Yeniliklere geçmişi
sıfırlayarak başlamalıydı. Ve öyle yaptı. Kitabın içindeki samimiyet her yere
hızla yayıldı. Sonra tekrar başka yere gitmesi gerekiyordu. Turun bitmesi öyle
kolay değildi.
Yani gezmeye devam etse de telefonu bırakmasın değil mi? Haber alalım^^
Orada da güzel insanlar biriktirdi heybesine. Zaten gittiği
yerde ya bambu ya bungalov tarzı yeri tercih ediyordu. İnsanlarla içli dışlıydı. Tuna ile sohbet
etmekten herkes öylesine memnundu ki gideceğini öğrendiklerinde gözyaşları sel
olmuştu. Hayatını artık bir yere bağlamak istemiyordu. Yakın geçmişte
yaşadıklarını yazdığı kitap yine çok satanlar listesindeydi. Artık gittiği
yerleri yazmalıydı. Daha kısa yazılarıyla kahramanlarını güzel nefesini üfledi.
Karakterlerinin artık benzer özelliği vardı. Kıvırcık olmaları, maviye sevdalı
olmaları ve gökyüzüne aşık olmalarıydı.
Dünya turu tüm hızıyla devam ediyordu. Elbette fotoğraf
makinesi de onunlaydı. Fotoğraf çekmeden olmazdı. Her gittiği yerde onu
sevenler tarafından çeşit çeşit köfte türlerini deniyordu. Artık kitaplarıyla
imza günleri de yapıyordu. Kimi sahil kenarı karavan içi kimi yayın evlerinin
içindeki koltukta sohbet edasıyla. Çünkü Tuna olmak farklılık yapmaktı. Bazen
otelin lobisinde bazı zaman ise havuz başında oluyordu. Ne kulaklığından ne
karavanından ne köfte ekmeğinden ne de hayallerinden vazgeçti. Vazgeçtiği gün
ölüm olurdu. Onun için de benim için de. Ben şu andan onun mutlu olduğundan
eminim. İçindeki yara izleriyle.
Tuna'nın temsili imza günü duruşu ^^
Veda etmek öyle kolay değildir aslında. Yine de her vedanın
başka güzel şeye merhaba olacağını düşünenlerdenimdir. Senin merhaba deyişin de
şöyle olsun Tuna: Bir imza gününü şık bir mekanın balo salonunda yapıyorsun. Takım elbisen ile oradasın. Saçların bu sefer düzleştirmişsin. Ve işte o imza gününde kitabını imzalatmaya gelen hayranına âşık
ol. Kısa boylu, kıvırcık uzun saçlı, mavi gözlü olsun. Eli titrerken gözleriniz
kesişsin. Ve içinden bir şey kopsun ona karşı. Sana sarılmak istemesiyle,
seninle selfie çektirmek istemesiyle sen de mutlu ol. Sen de heyecanlan.
Gözlerinden gelen yaşı sen dindir, ömrünü adayacağın kadın olsun. Sonra
kahramanın o kadın olsun. Minik çocukların olsun. Hem de çok. Kocaman ailenle
çok mutlu ol. Ne karavanını bırak ne aileni. Kulaklığını, köfte & ekmek
zevkini, turunu ailenle yap. Ve seni izleyen kişinin/ kişilerin yardımcısı ol.
Yetimhane çocukları senin çocuklarının abisi/ ablası olsun. Bunu lâyıkıyla
başarabilecek adamsın. Gözlerimdeki sevinç gözyaşlarını gördün mü? Bunlar hep
güzel vedadan be Tuna. Ben sana böyle veda ettim. Şimdi rahatım, huzurluyum.
Sevgiler.
*Yaşar / ALDANIRIM