İstanbullu Gelin: Aşk bu mu? Sevda bu mu?

İstanbullu Gelin: Aşk bu mu? Sevda bu mu?
Bağıra çağıra kavga ediyoruz, çünkü birbirimize çok aşığız.
Madem ki siz benzer konuları ekrana taşımaktan sıkılmıyorsunuz, haftalardır pek çok kişi tarafından devamlı söylenen o cümleyi duymaktan da sıkılmazsınız diye düşünüyorum; evet, İstanbullu Gelin, bir zamanların efsane dizisi Asmalı Konak’a çok benziyor. Sadece başrol erkek oyuncusunun aynı olmasından kaynaklanmıyor bu durum. İlk görüşte birbirine delicesine(!) aşık olan ve tutkulu, inişli çıkışlı bir ilişki yaşayan bir çift, başka bir şehre gelin gelen özgür ruhlu kadın, içine girdiği büyük konak ve o konak ahalisiyle yaşadıkları... İki diziyi de ana hatlarıyla bu şekilde özetlemek mümkün. “Çoğu hikaye/ dizi birbirine benzer, önemli olan onu farklı bir şekilde aktarabilmektir.” şeklinde bir savunma getirilebilir, kabul. Ama keşke bu fikri sunabilmek için Asmalı Konak’tan farklı olarak kattıkları devasa ve insanı iten gelin-kaynana çatışması bu kadar ön planda olmasaymış, keşke ana hatlarıyla benzediği kadar daha detaylarında da benzeseymiş.

Oğlu ve ailesi üzerindeki hakimiyetini kaptırmamak için var gücüyle direnen, nedensizce ve her fırsatta gelinini aşağılayıp küçümseyen Esma Sultan’ın aksine Asmalı Konak’ta Sümbül Hanım, oğluna aşık bir anne değildi. Bahar da onun kabul etmediği gelini olarak kendini bir ispat çabasına girmiyordu. Aralarında yalnızca, kültür ve kuşak farkından kaynaklanan bazı doğal ve gerçekçi çatışmalar gelişiyordu ve bunlar bir anneyle veya üst kattaki komşu teyzeyle bile yaşanabilecek gerçekçilikte çatışmalardı. Zaten çoğu da anlayış ve sevgi bağı içerisinde kendiliğinden çözülüyordu. Ki uzak şehre gelin giden kadın hikayesini farklı ve dolayısıyla güzel bir şekilde anlatmak esas olarak budur. Çünkü normal şartlarda esas oğlanı paylaşamamak yüzünden çekişen gelin-kaynana çok beylik ve beklenen hikayedir. Burada da Esma Sultan, sırf biricik oğluyla evlendi diye Süreyya’ya karşı sergilediği aşırı katı tutum, bir bölüm içerisinde sayamadığım kadar çok “örf ve adetlerimiz” kalıbını kullanarak soktuğu laflar ve çizdiği aşırı kuralcı profille, evet benzetildiği diziden farklı bir çizgi izliyor ama beylik hikayede hiçbir fark yaratmıyor.


Karısı bir şarkı söyledi diye nasıl da sinirlendi!

Esasında beni sinirlendiren ve bu yazıyı yazmaya iten şey; bu benzerlik/ farklılıktan ziyade Faruk ve Süreyya aşkına katılan ilişki dinamikleriydi ancak Esma Hanım’ın sert tutumu beni o kadar boğdu ki bahsetmeden geçemedim. Neyse, gelelim işin aşk ayağına… Büyük bir Asmalı Konak hayranı değilim, hatta yayınlandığı zaman doğru dürüst izlememiştim bile. Ama lafı geçtiğinde herkesin hayranlıkla bahsettiği Seymen-Bahar aşkı nasıl bir şeymiş diye düşünerek yakın bir zamanda diziyi baştan sona izledim. Ve aforoz edilmeyi göze alarak yazıyorum ki; bu aşk bana, söylendiği kadar etkileyici gelmedi. Çünkü ben “tutkulu aşk” etiketi altında, erkeğin kendini ilişkinin hakimi ve kadının sahibi olarak görmesi nedeniyle yaşanan kavgalarla ve gelgitlerle dolu ilişkileri izlemekten cidden hiç hazzetmiyorum. Seymen ve Bahar aşkını etkileyici bulmayışımın nedeni olan bu manasız kıskançlık, zorbalık ve şiddet hali, Faruk ve Süreyya arasında da 3.bölümde yaşandı. Madem benzer hikayelerin aktarılmasında mühim olan farklı bir dil, keşke esas bu açıdan bir farklılık yaratılsaydı.

Şarkıcı olan ve çeşitli barlarda sahneye çıkıp hem keman çalan hem de şarkı söyleyen, hatta Faruk’un da ilk olarak sahnede gördüğü Süreyya kızımız, eşinin, kayınbiraderlerinin ve bir grup arkadaşının da bulunduğu bir ortamda sahneye çıkıp bir şarkı söyledi. Karşılığında da Faruk’tan alkış yerine azar işitti. İlk bölümde annesinin kurallarından bunaldığını ve kendine bir parça özgürlük alanı açmaya çalıştığını gördüğümüz Faruk Bey, ikinci bölümde kendini adetimiz diyerek gelinine yıkatan annesine göstermediği büyük tepkiyi, bir şarkı söyledi diye üçüncü bölümde karısına gösterdi. Bakınız, üç bölümde üç farklı tavır, hem de tek karakterde. “Kıskanırım! Sen benim karımsın! Kafana göre iş yapamazsın! Benim hoşlanmadığım şeyleri yapamazsın! Ben senin kocanım, kıskanırım! Sen benimsin ve karımsın o kadar!” Niye? Çünkü onlar evlendi, çünkü Süreyya artık bir “Boran”! Breh breh breh…

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER