Zeynep o kadar temiz, o kadar sevimli ve o kadar samimi bir
çocuk ki. Teyzesinin öfkesinden, kibrinden kırıntı biriktirmemiş zihninde.
Zeynep babasının yanına geldiğinde çocuk olma, olabilme
özgürlüğü elde ediyor. Teyzesinin evinde sadece büyütülmesi gereken bir kişi
olarak dururken. Tarık, Zeynep ile muhteşem bir dil oluşturmuş. Ablasının cümlelerine
tepkilerini Zeynep’e bakıp vermesi ya da Zeynep’in ağzından çıkan her şeyi
dikkatle dinlemesi. Zeynep mesafesiz, duvarsız, korkusuz bakmış babasına, Tarık’ı
Melis’ten daha iyi tanıyor bu sebeple. Melis mesafeler koyup o mesafelerin
ucunda beklerken unutmuş babasını ama Zeynep öyle değil. Kırmızı ip
sahnesindeki masumluğu, zihninin parlaklığı ve küçücüklüğüne bakmadan kocaman
hissetmesi ile kalbimde çok ayrı bir yere sahip. Hele o sahnede baba kızın
birbirine bakıp tebessüm etmeleri, Tarık’ı Zeynep ile daha çok seviyorum.
Melis ile seveceğim günler de yakın gibi…
Üstelik şimdi Melis'i kaybetme ihtimali ile yüzleşmişken. Tarık bir kere daha sarsılacak, bir kere daha sınanacak ama belki bu, baba kız için bir umut doğurur. Belki Melis, babası ile arasında koyduğu mesafeyi kaldırır, belki bir adım yaklaşmasına izin verir.
Melis'e bir şey olmayacağını hepimiz biliyoruz, bilmediğimiz bu durum ile nasıl mücadele edecekleri.
Seçil için de uyarıyı şuraya bırakıyorum malum, 'teyzem' fırtına gibi esecek. Kalkanları hazırlamak gerek ama en çok Tarık ve Hakan hesaplaşmasını merak ediyorum. Kolunu kurşun sıyırmış, son anda Melis'i tutamamış bir Hakan ve kızını kaybetmenin eşiğinde bir Tarık...
Gel ey Cumartesi!