5 yıl sonrasını düşünüyorum. Bahar, okuma yazma öğrenecek,
kimliğinde teyzesi bildiği Hülya’nın adının yazdığını görecek ve daha büyük
bir travma yaşayacak. Şimdi her şey öğrenilirse de çok ağlayacak Bahar,
annesini isteyecek. Ve Bahar, annesini istedikçe Hülya da içten içe kahrolacak.
Melek’e bakıyorum, kimsesi kalmadı bu hayatta. Bir Nilay var çevresinde, o da
Atıf’la evlenip gidecek belki de. Yapayalnız kalacak. Zamanında bebeğinin
öldüğünü söyleyerek Hülya’ya çektirdiklerinin karşılığını bulacak belki ama
sonsuza kadar yalnız kalmak da acı değil mi?
Açıkçası bu meselede en çok önemsediğim kişi Bahar… Hülya,
acılara göğüs germeyi bilen bir kadın, yine gerer göğsünü, dimdik ayakta durur.
Melek, düşüncede iyi niyetli bir hareket yapmış olsa da hayatlarını tepetaklak
etti, en az üzüldüğüm o olur. Ama Bahar, bir melek… Küçücük, savunmasız, yolun
başında. Onun gözünden dökülecek yaşlar ne kadar az olursa, o ne kadar az
hasarla çıkarsa bu yangından o kadar mutlu olurum ben.
Bahar’ın geleceğine uzanıyorum, ergenlik çağlarına… “Kaye!”
diye tutturmasında, “Bööğğrek!” derkenki yüz ifadesinde geleceğine dair
ipuçları görüyorum. Annesi gibi inatçı, tuttuğunu koparan biri olacak Bahar.
Ama gözlerindeki hüzün hiçbir zaman kaybolmayacak. Ona öğretilen her şeyi
çabucak kapmasından zehir gibi bir zekası olduğunu çıkarıyorum mesela.
Annesinin aşık olduğu adamın, Kerim’in onun elinden tuttuğunu ve Bahar’ın çok
başarılı bir eğitim hayatı olduğunu hayal ediyorum. Güzelliğinden büyüleniyorum,
bir su damlası kadar annesine benzeyen gözlerinde kayboluyorum.
Küçücük bir bebeği, karakter analizini yapabilecek kadar iyi
tanıttıkları için de Hayat Şarkısı ekibine sonsuz teşekkürler ediyorum. Bahar,
hikayenin çatışmasını kuvvetlendiren küçük bir kız çocuğu ama asla
benzerlerinin aksine figüran değil, tam anlamıyla bir karakter…
Böyle işte; Hülya’nın Bahar’ı doya doya “Kızım!” diyerek
sevdiği, öpüp kokladığı günlere uzanmak istiyorum bir an evvel. Kerim’in üç
çocuklu bir baba olarak çocuklarını kucaklayıp parka koşmasını. Cevher
Malikanesi’nde Ceren’le birlikte dört torunun sevinç çığlıklarını duymak
istiyorum. Melek’in Bahar’ın yanında teyzesi olarak bulunmasını, ondan
uzaklaşmamasını, Bahar’ın hasret duymamasını istiyorum. Kimsenin Bahar’ı
kollamaya çalışmadığı, Mehmet’e ve Düğme’ye nasıl davranılıyorsa öyle
davranıldığı zamanlara şahit olmak istiyorum.
Göçmen bir kuş gibi bir orada bir burada gezinip de hiçbir
yere tam anlamıyla ait olamayan Bahar’ın kök salmasını, ulu bir ağaç gibi
sevgilere sarılarak büyümesini istiyorum. Çünkü baharları herkes çok sever,
Bahar’ı da…
Ve elbette ki minnoş Defne Yazar’ı da… Defne, sen muhteşem
bir yeteneksin. Yoluna engeller çıkmasın, güneşli günlerde aydınlık yarınlara
uzan… Yolun açık, aydınlık olsun…