Adı Efsane: “Özlemek, ölmekten beter be çocuk”

Geçer dediğin hiçbir şey geçmedi değil mi?

Hakan Şahin ilk andan gümbür gümbür girdi hayatımıza. Belki çok farklı bir karakter değil ortaya koyduğu ama Cem Yiğit Üzümoğlu öylesine bir karıştırmış ki özüne, gören gerçekten sürünün başı sanır.

Baba sorunlu bir genç olması, annesini korumak için öne atlaması, abiliğinin hakkını vermesi, dostluğu önde tutması falan değildi beni yakalayan. Bunlar olur, bunları daha önce de gördük ama Hakan’da başka bir şey vardı. Gerçek bir şey… Yaraları var hikayesi gittikçe açılacak edebiyatı da değil anlatmak istediğim. Hakan sanki var, orada, duruyor. İzlemekten en zevk aldığım sahnelerin Tarık – Hakan olmasının nedeni de bu olsa gerek. Hele son bölüm barakada ya da işte adı her neyse mekanlarında ‘babalık’ üstüne yaptıkları konuşmada, diyalog o kadar gerçekti ki seyirciyi köklerinden sarstı.

Ve aynı şekilde Melis ile olan sahil sahnesi; “Bu çizikler, kusursuzluğunu bozuyor ama insan yapıyor seni, sahici yapıyor.”

Sanırım Hakan sadece seyirciyi değil, Melis’i de köklerinden sarsıyor. 

Baba oğul Tarık'ın beyaz gömleklerine kırmızı bulaştırmadan duramıyorlar.

Baba olmak… Öğrenilen bir şey derler ya hep kesinlikle öyle. Sanıldığının aksine annelik de öyle, belki daha güdüsel ama öğrenilen bir durum. Dizinin içinde kızları ve babaları temalı konuşma son sahnenin duygusuna duygu kattı. Tarık çabaladı, kızına ulaşmak için, kızını bir kez daha yüz üstü bırakmamak için, affedilmek için çabaladı.

Tarık’ın Hakan’ın peşinden gideceğine şüphemiz yoktu da Hasan nasıl oldu da sadece Hakan’ı alıp gitti? Evet öfkeli olan Hakan’dı ama nasıl olur da öfkenin kaynağı öylece başıboş bırakılır? Seyfi hakkında tek kelime etmek istemiyorum çünkü berbat bir insan, baba… Ve başımıza kim bilir daha ne dertler açacak. İkinci bir ailesi olmasından daha çok acıtan bir şey ikinci ailesinin her şeyinin tam olması… İkinci ailesindeki çocuğun bir babası var belli ki kadının da kocası. Üç bölüm boyunca kendi ailesinin evinde olmayan huzuru ikinci ailesinde gördük çünkü.

Hakan’ın Seyfi’nin kahvesini titretmesi çok iyiydi, kırdığı cama uzun uzun öfkeli bakması… Hakan her şeyi bilen biri olarak ailesindeki herkesten çok daha büyük bir öfke biriktirmiş Seyfi’ye. -Babasına diyemiyorum, üzgün değilim.- Annesi tipik bir beyim evde dursun da ne olursa olsun kadını ne yazık ki, bu yüzden kardeşini de annesini de korumak Hakan’a düşüyor. Arkadaşları ile arasının aynı dönemde açılması ise hiç iyi olmadı, çocukların takıma girmesi elbette Hakan’dan önce olacaktı. Son bölüm itibariyle belki Hakan biraz vicdan yapar da Tarık’a olan duyguları yumuşar da girer takıma. Artık basketbol görmek istiyorum, doya doya takım ruhu izlemek ve maçlarda heyecanlanmak istiyorum. Elimde ponponlarla tezahürat yapacağım ya hu söz.

Özlemek, ölmekten beter be çocuk...

Melis’in saklayamadığı sevgisini, bekleyişini ilk Hakan görmüştü gözyaşlarını silerken. İlk o zaman belki de gerçekten hissetti Melis’i, zihninde bir yere oturttu. Zeynep küçük kardeş olmanın verdiği masumluğu öyle güzel ortaya seriyor ki ekrandan uzanıp yanaklarını sıkmak istiyorum.

Tarık’ı kesinlikle haklı bulmuyorum hele de Bahar’a dediği “Kızım beni taşırlarken çok gördü, oraya yalnız gitmem lazım.” lafından sonra. Tarık çabalamalı, uğraşmalı… Ama bunu mantıklı şekillerde yapmalı, bıçaklandığında kızını arayıp “Birazdan geliyorum.” dememeli mesela. Hadi o diyor, Bahar ona destek çıkmamalı ama işte öyle olursa kalbimize daha derin dokunur. Dokundu da.

Hele o elinde eflatun çiçeklerle, zar zor attığı her adımda, Melis’in kapıya her bakışında… Baba olmak bazen yıkılabileceğini de kabul etmektir belki de, yıkıldığında kalkacağına söz vermek biraz da. Melis’in sözlere kanacak hali kalmamış, Melis’in artık eylem görmesi lazım ama kanlar içinde yatan bir babadan fazlasını hak ediyor.

Gelecek bölüm Melis'e tüm olanları Hakan anlatsın istiyorum, Hakan anlatmalı. Çünkü ne Bahar’a inanır ne de başkasına Hakan anlatırsa bilir yalan söylemek için bir nedeni olmadığını. Çünkü biliyor babasına kendisi kadar öfke duyan biri daha varsa o da Hakan. Seçil’i saymıyorum, onun öfkesi Tarık’a değil kendisine. O konuda beni geren bir nokta vardı, ablasının kocasına aşık olması beni Seçil’den itiyordu ve bunu zihnimde temize çıkartacak tek durum Seçil’in önce aşık olmasıydı. Öyle de oldu. Seçil artık sana da üzülmeye başlayabilirim, evet.

Özlemek, ölmekten beter be çocuk… Ve elbette beklemek de, gelecek bölüm bizi çok bekletme, hemen gel.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER