Amerikalı yazar Sam
Bobrick'in İki Bekar'ı, Duru Tiyatro
prodüksiyonu, Ayşegül Hardern dramaturjisi ve Emre Kınay rejisiyle Aralık
2016'dan bu yana sahneleniyor. Çeviri Ekin Tunçay Turan'a, müzikler Serdar
Aslan'a ait. İki bekara hayat veren Emre Kınay ve Evrim Alasya'ya sahnede
Serdar Aslan, Zafer Aslan, Tarkan Tekyıldız ve Muhammed Çınar'dan oluşan
DuruCazz Orkestrası müzikleri ve zaman zaman da replikleriyle eşlik ediyor.
Oyun İzmir'de, Bostanlı Suat Taşer Açık Hava Tiyatrosu'nda kapalı gişe oynadı.
***
Bazen iki insanın
bir araya gelmesi için birilerinin konuya el atması, iki yalnızı bir araya
getirmesi, birbirlerine yönelmelerini sağlaması gerekir. Bazen de insanları
hayat bir araya getirir; birlikte bir uyumu yakalamalarına, geleceğe doğru
birlikte yol almalarına neden olur. Jack ve Shanette, ortak arkadaşları
vasıtasıyla tanışıyorlar ama, oyunun akışı içinde dünyanın onları bir araya
getirmek için dönmekte olduğuna ikna oluyoruz hiç zorlanmadan.
İki Bekar, tertemiz, sapasağlam bir komedi.
Yazar, romantik komedi diye sınıflandırmış oyununu, üzerine laf söylemek belki
de bana düşmez; ama ben olsaydım yalnızca komedi derdim. Alışık olduğumuz
romantik komedi unsurlarına yüz vermeden, romantizmin karşısında komediye boyun
eğdirmeden bir hikâye kurmayı öyle iyi başarmış ki yazar, yalnızca komedi
deseydik de değerinden hiçbir şey kaybetmezdi oyun. Finale yaklaştıkça romantizme
yenilip komediyi alaşağı edeceğiz diye öylesine korktum ki, komedi galip
geldiği için, bu olurken aşkı da yitirmediğimiz için nasıl mutlu olduğumu
anlatmakla bitiremem.
Shanette'in çekim alanına girmeye direndiğini zanneden Jack...
Belli ki özellikle
kadın karakterin oyun gücüne güvenilerek yazılmış, kadının taşıdığı bir metin bu
ve Evrim Alasya da gözlerindeki o muzır ve hırçın parıltıyı bir an olsun
kaybetmeden can veriyor Shanette'e. Yazar Sam Bobrick Jack karakterini yazarken
ne düşünüyordu bilemiyoruz tabii, Shanette kadar çekici olmaması için çaba
göstermiş bile olabilir. Kadın karakterin canlılığını, enerjisini
karşılayabilsin yeter, diye düşünmüştür belki de. Ama tek bir sözcük bile
söylemeden, bir tek mimik ile 1000 kişilik salona bir ağızdan kahkaha attıran
birinden söz ediyorum burada, laf olsun diye değil, Emre Kınay var karşımızda!
Şimdiye kadar hangi
karakterine inanmamış, hangisini beğenmemişiz ki? Hangi sıradan karakteri o
sıradan haliyle bıraktı ki o? Oynadığı hangi karakteri parlatmadı, kendinin
kılmadı, hangisine hayran bırakmadı ki bizi?
Yeditepe İstanbul'un yaralı Yusuf'una da, Yılan
Hikayesi'nin 'yılan' Erkan'ına da, Güneşi
Beklerken'in sevgi dolu Cihan'ına da bizi meftun etmedi mi? Bütün bu karakterler kalbimize kazılı ama, Sondan Sonra'yı izledikten günler sonra bile
üzerimizden atamadığımız tedirginliği de hiç unutmadım. Kötü niyetli Mark'ı da
kusursuz oynamış, onu da zihnimize kazımış ve her rolde bizi kendine
inandırabileceğini göstermişti, Güneşin Kızları'nın
merhametsiz, dengesiz Haluk'u olmadan çok önce.
Demem o ki, ben bu
oyuna Emre Kınay var diye gittim ve beklediğimi de buldum. Ama zannetmeyin ki sahnede sergilenen
güzellikler Kınay'la sınırlıdır. Evrim Alasya, Shanette'i öyle bir sahiplenmiş,
öyle muntazam giyinmiş ki üzerine, partnerinin Emre Kınay olduğunu bile
unutturabiliyor bütün gözleri üzerine toplarken. Alasya'yı daha önce
televizyonda da tiyatro sahnesinde de izledim ama bu, İki Bekar'ı izlerken şaşkınlık yaşamadığım anlamına gelmiyor.
Kendi adıma, tiyatro seyircisi olmanın en güzel yanlarından birinin bu
şaşkınlık olduğunu söyleyebilirim. Televizyon ekranında görüp sevdiğimiz
insanların içindeki cevheri canlı canlı keşfetmenin hazzı büyük.
Bazı
oyuncular sahnedeki ışıkları toplar üzerine, sahnenin büyüsünü
giyinir; bazılarıysa büyüsünü
kendisi yaratır, sahnenin bir köşesinde, hiçbir şey yapmadan öylece dursa bile gözleri üzerine çeker, karşı koyamazsınız. Şüphesiz ki Emre Kınay ikinci gruptandır, sahneyi tek başına doldurabilir, sizi
bambaşka hayatlara hiç zorlanmadan götürebilir. İki Bekar sayesinde gördüm ki Evrim
Alasya da ikinci gruptanmış, sahnenin büyüsüne hiç ihtiyaç duymadan kendi ışığıyla parlayanlardan…
Sahne
aralarının hikâyeye katkıda bulunan ve seyircinin heyecanını canlı tutan
şarkılarla doldurulması da oyuna müzikal bir tat katarak oyuncuların ışığını
biraz daha parlatıyor; zira hem çok iyi şarkı söylediklerini, müziğe uyum
sağladıklarını görebiliyor, hem de bunu oynamakta oldukları rolden çıkmadan
yapabildikleri için bir kez daha hayran oluyoruz onlara.
Özetle, metin
şahane, oyuncular ve oyunculuklar şahane, orkestra ve şarkılar şahane; seyirci
zevkten dört köşe! Ben o ortak arkadaşın yerinde olsam bu iki bekarı bir araya
getirmezdim büyük ihtimalle; ama onlar iyi ki bir araya gelmişler de yüzümüzü
güldürüyor, umutlarımızı tazeliyorlar…