"Vedalar canını sıkmasın tekrar merhaba diyebilmek için bir hoşçakal gereklidir" demiş yazar. Tekrar en kısa zaman da merhaba demek için kısa bir hoşçakal demek için yazarken bu yazıyı bu muhteşem kadın ile ilk ne zaman tanıştığımı ilk ne zaman hayatımı güzelleştirmeye başladığı dün gibi aklımda..
Annemin en çok sevdiği bizim de ailece izlerken eşlik ettiğimiz "Öyle bir Geçer Zaman Ki "dizisiydi ilk görüşüm. 2. sezonuydu dizinin arkası dönük kızıl saçlı bir kız piyano çalıp İtalyanlar'ın büyülü aşk şarkısını Non Ho L'Età' yı söylüyordu. O kadar güzel ve huzur dolu bir sesi vardı ki izlediğim anı hiç unutmam. Dizi bitince o sahneyi kaç kez izledim bilmiyorum daha doğrusu dinledim. Sanırım önce Elçin Sangu'nun sesine hayran olmuştum. Duru, içli insanı kendine alan büyülü bir sesti, daha o zamandan bu büyülü sesin ve o kızıl saçların rüzgârına kapılmıştım...
Jale pek sevebileceğimiz ailemizin kızı diyebileceğimiz bir kız değildi, fettan gözü kara aşk için her şeyi yapabilecek zengin babanın şımarık kızıydı. Rolünü öyle canlandırıyordu ki dizi içinde tüm duygusal iniş çıkışlarıyla ve hatta oyunlarıyla bile onunla empati kurabiliyor ve canlandırdığı fettan, gözü kara, oyun sever kızdan nefret edemiyordunuz...
Anneme, "bu kız orijinal kızılmış" dediğimde annem önce şaşırmış sonra da "ay kınalı kuzum" demişti. O gün bu gündür de annemin kınalı kuzusu Elçin...
Sonra yollarımız biraz uzaklaştı, araya okul, dersler, sınavlar girdi. Çok sevdiğim bir romanın dizisiyle tekrar çıktı karşıma. Kurt Seyit ve Şura dizisinin Güzide'siydi. Görür görmez eski bir dosta kavuşmanın sevinci oturdu içimde. Zaman beni değiştirmiş ona ise hiç uğramamıştı, hala çok güzeldi. Jale'de bırakmıştım, Güzide ile buldum. O kadar güzel bir Güzide karakteri yaratmıştı ki içli duygulu âşık Güzide'ye hem oyunculuğu hem sesiyle öyle bir hava katmıştı ki izlemelere doyamıyordu insan..
Güzide bitince üzülmüştüm. Kim bilir nerede ne zaman karışılacaktık tekrar bu yolculuk da? Fazla uzun sürmedi bu sefer ayrılığımız. Sıcak bir İzmir yaz akşamın da fragmanını görmüştüm. Kiralık Aşk'ın 3. bölüm fragmanıydı.. Heyecanlanıp hemen ilk iki bölümü netten izlemiştim. Defne Topal olarak bu kez hayatıma eşlik edecekti. Ama ne Jale, ne Güzide vardı karşımda bambaşka bir karakterdi Defne Topal.
Daha ilk bölümde hayran kalmıştım Elçin'in yarattığı Defne Topala. İçimizden biri gibiydi Defne, abisinin hayatını kurtarmak için hiç düşünmeden sonu belli olmayan bir maceraya atlayan saf, gözü kara, inatçı bir kızdı Defne. Sırtını güvenerek dayayabileceğin kavgada, acıda mutlulukta seni asla yalnız bırakmayacağına emin olduğun biriydi Defne. Hepimizin "keşke böyle bir arkadaşım ya da kardeşim olsa" diyebileceği kadar güzel kalpli bir kızdı. Hayatında hiç âşık olmamış ve maalesef ilk aşkını büyük bir yalanla yaşamaya mahkûm olmuştu.
Defne çok katmanlı bir karakterdi. Bazen aynı bölüm içinde bile farklı, farklı Defneler görüyorduk. Elçin Sangu öyle bir Defne yaratmıştı ki her Defne'ye inanıyor, hepsini seviyorduk.İ natçı Defne'yi de, atarlı Defne'yi de, saf Defne'yi de, mahallenin arızalı Defo'sunu da...
Yazı devam ediyor..