Mutlu yalanlar mı üzücü doğrular mı?

Deniz’in kalbinin yollarında hala Yiğit var. İrem’le ayrıldıklarını öğrendiğinden beri bir savaş halinde kendi içinde. Kaldırımda yürürlerken çalan bir telefonla bile endişeleniyor. Tuna’ya bas bas bağırarak “Ben senin yanında olmak istiyorum!” derken ya da koluna girerken aslında kendini ikna etmeye çalışıyor. Bunlar o kadar net noktalar ki, gözüm Tuna’da kalıyor.

Nefes alışı, gözlerini kırpması, kaşlarının ya da omuzlarının duruşu hepsi ama hepsi değişiyor o anda. Kendini frenlemeyi başarabiliyor ama kalbinin bir köşesi ölümüne korkuyor.

Gerçekten bunları kimse görmüyor mu? Hiç mi?

Mutlu olabilmek için bir evi gözetlemiş Tuna. Evi olsun istemiş. Bağ kurmak, kök salmak istemiş. Hep bunu hayal etmiş. Sonra bir kız çıkıp gelmiş, onun evi oluvermiş. Evini sırtında taşıyan kaplumbağa gibi Deniz’i kalbinde taşımayı göze almış Tuna. 

Fakat O dört metre ötesinde Deniz’i beklerken, tutulan elini Yiğit’in avuçlarından hemen çek-e-meyen Deniz; Tuna’nın elini dört saniye tutamamış. Bir insan kendinden emin değilken kimsenin elini tutmamalı, kimsenin elini tutmasına da izin vermemeli. Eğer izin verebiliyorsa zaten, savaşın hangi tarafında kalbini yitirdiği bellidir. 

Tuna, kaybedeceğini bildiği bir savaşı izler gibi bakıyor hep. Ah! Ne çok isterdim o bakışı gözlerinden silecek biri olsun… Ama bu biri ne Deniz ne de yeni gelen dövmeli, psikopat takıntılı ruh hastası manyak asistan… Zaten konu kim kiminle sevgili olmalı ya da kim olmamalı değil. 

Biri gerçek Tuna’yı görüp ne zaman onun bütün isteğiyle uzattığı elini tutacak? Mutluluk bir kalbe niye bu kadar uzak?

Tuna mutlu yalanlarla ayakta kalmaya çalışıyor ve kendi de farkında bütün bu sürecin. Her ne kadar kalbi Deniz diye atsa da, bütün kelimeleri Deniz’e dökülse de korkusunu asla gizleyemiyor.

Deniz’in Yiğit’e aşık olduğunu bile bile onu sevdiğini yanlış anlayanlar olabilir. Zaten cümleye düz mantık bakıldığında “Başka birini seven birini nasıl sever ki insan?” diye soruluyor ama konu o kadar düz değil; engebeli. Hatta yer yer uçurumlu… 

Deniz’in yanında her şeyi bir kenara bırakıp çocukluğunu onun avuçlarına teslim edebiliyorken, Yiğit’in karşısında yıkılmaz bir kale gibi durmak da yürek ister. Bir başkası için çarpan kalbin ritminde kendisine sevda türküsü tutturmak her baba yiğidin harcı değil.

“Bu işin sonu nereye varır?” Benim boyumu aşan bir soru. Sadece bildiğim tek bir şey var o da; Tuna gerçekten sevilmeyi hatta sevgiden şımartılmayı hak eden biri. Kirpiklerinin arasından sızan gün ışığında bin efsun gizli, kalbinin atışında bir dua saklı… Biri Tuna’yı o savaş bölgesinden çıkartmalı…

Bu matematiğin sonunda mutlu yalanlar mı, üzücü doğrular mı?

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER