Mutlu yalanlar mı üzücü doğrular mı?

Mutlu yalanlar mı üzücü doğrular mı?
Bütün dünyanın kolaylıkla söylediği bir yalan vardır, iki kelime ve on üç harften oluşur. Bu yalanı o kadar çok söyleriz ki herkes inanır hemen. 

“Seni seviyorum.”

Ne kadar kolay değil mi? Ağzı hiç yormayan, ağırlık yapmadan bir avazda söylenecek iki kelime. Peki bunu gerçekten söylemeyi denediğiniz oldu mu? Ben bir kere denedim, altında kaldım. Oysa Tuna ne kolay söyledi değil mi? Yalan mıydı da o kadar kolay çıktı ağzından bu kelimeler? Hayır.

Genel söylemlerin doğru ve yanlış olmak dışında bir geçerlilik durumu daha vardır; gerçeklik. Uğruna vicdan muhakemelerinin yapıldığı, geceleri sokaklarda dolaşıldığı, eğrisiyle ve doğrusuyla kabul edildiği, tüm pürüzlerin kalp ve beyin arasındaki savaşta un ufak edildiği ve kalbin kazandığı bir süreçtir gerçeklik. 

Tuna, izlediğimiz bölümler boyunca bu süreci tamamladı. Bunu yaparken; heykellerle konuştu, fiziksel acısıyla kalbindeki yangını bastırmak için dayak yedi… Yeri geldi dayanamadı çekti gitti, yeri geldi zaaflarıyla savaşması gerektiğini fark etti ama mücadelesini hiç bırakmadı. 

Yine de kalbinin en güzel yerine bir çadır, odun ateşi ve termostaki sıcak çayının yanına bir hayal ekledi. Daha elini tutarken bile kararsızlık yaşayan bir hayal…

Bir tarafın sırılsıklam âşık olduğu, diğer tarafın ise kendine sakin bir liman aradığı ilişki benim gözümde test sürüşünden öteye gidemiyor maalesef. Birden onun olamayan, tümden alıp içine katamadığı bir ilişkinin içinde olmasına rağmen ses etmeyen, anlayış gösteren bir adamla hem de “Seni seviyorum ama bunları sonra konuşuruz.” Diyebilecek kadar da cesaretli bir adamla ne istediğini bilmediği bir yola çıkmaya çalışıyor Deniz. Bütün korkularına rağmen kalbinin gerçeklerini saklayamayacak kadar çocuk heyecanıyla dolu bir kalple karşı karşıya olduğunu görmezden mi geliyor?

Tuna, senin kalbin bu kadar güzel atmayı kimden öğrendi?

Bölümün geneline bakıldığında hiçbir sorun yok gibi görünüyor. İrem, biraz sarhoş olmuş. Deniz, Tuna’nın yanında... Yiğit, Deniz’le arasında bir engel kalmadığını düşünüyor. Tuna, Deniz’le birlikte… Aynanın karşısında, tam da göğsünün hizasında duran en sevdiğini öpebiliyor. Ne muazzam bir mutluluk tablosu… Çok mutluyuz değil mi?

Ben değilim. Hiç değilim.

Tuna’nın korkularına refleks olarak gülümsediğini bir tek ben mi görebiliyorum? Herkes neden bu kadar memnun bu ilerleyişten? Deniz sahnede şarkıyı söylerken, o şarkının içinde kendine asla bir yer bulamayacağını bilen Tuna’yı bir tek ben mi ayırt edebiliyorum? 

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER