Hatırla Sevgili: Mağrur, muzip, cazibeli Ahmet Gürsoy

Bunun üzerine kendini, temelli olarak bile isteye Kıbrısçık'a sürgün etmiş ve her şeye rağmen, gelemeyeceğini bilse de Yasemin’i sadece beklemiştir. Her gün eve geldiğinde duyduğu sessizlikten sonra Yasemin'i hatırlayışı... Önce yaşanan güzel günleri, ardından ayrılıklarını, evlenip başkasından bir çocuğu olduğunu hatırlaması… Acısı ve özlemi içinde biriktikçe hatıra defterine sarıldı. Herkes hayatına devam ederken o kendisinin de dediği gibi hayatının bir yerinde takılıp kaldı, oradan bir santim bile ilerleyemedi. Evine gelip tek başına yemeğini yemeye çalışırken, yalnızlıktan o yemeğin boğazına düğümlendiğini, o yaşadığı mahzunluğu, mahrumluğu ve mutsuzluğu tarif bile edemem. Tüm bunlara rağmen Yasemin'e ihanet etmeyi veya ondan intikam almayı aklından bile geçirmedi. Aksine, hiç ummadığı bir gecede tren istasyonunda karşılaştığı anda aşkının daha da vazgeçilmez bir hal aldığını anladı. Onu görmek, birkaç kelam etmek bile yetiyordu. Kendi kompartımanına döndüğünde içindeki pınarın sanki yeniden aşkla dolduğunu gösteren yüzündeki mutluluk ifadesini hiç unutamam.

Hiçbir zaman Yasemin’den vazgeçmedi Ahmet. Ne Necdet ile evlenip onun gözünde önemsiz bir imzayı attığında, ne hamile olduğunu öğrendiğinde, ne kendisiyle Kıbrısçık’a gelmekten vazgeçip bunu bizzat söylemediğinde… İlk başta Yasemin’in kendine olan aşkına hayran olarak bu ilişkiye başlasa da sonrasında en büyük emeği sarf eden, aşkını demleyerek daha da lezzetli hale getiren ve sonunda evlenip evladına kavuşmayı sağlayan da Ahmet’tir. Necdet onu zamanında körlükle, yeterince mücadele etmemekle suçlamış olsa da o aşkına hep sahip çıktı, sessizce bir emek verdi. Sadece bas bas bağırmadı o kadar. Çünkü bir aşkı kalıcı yapan ona verilen emek ve karşındakine sonuna kadar güvenmektir. Her şeyi paylaşmaktır; güveni, aşkı, hüznü, sevinci… Kendinden vermektir aşk, karşı taraftan alacağını hesaplamadan ama alacağından da kuşku duymadan. Çünkü karşı taraf da ona alacağını bilmenin güvenini vermiştir.



Ahmet, bu aşka güvendiği için bu kadar emek sarf etti. Yasemin evlendiğinde, Yasemin'in aslında kendisini sevdiği gerçeğini hiç unutmadı, çünkü Yasemin öyle söylemişti. "Hayatımın sonuna kadar tek aşkım olacaksın. Ne yaşarsak yaşayalım bunu sakın unutma." Necdet’le evlendiği zaman, "Beni seviyor ama gitti onunla evlendi!" diye asla hırslanmadı, "Onunla evlenmesine rağmen hâlâ beni seviyor"u önemsedi... Adadaki sevda tepesinde gönülden kıydıkları nikahı, Yasemin’e defalarca inanarak yinelediği “Sen benim karımsın.” cümlesini her şeyin üstünde tuttu. Kendisiyle Kıbrısçık’a gelmekten son anda vazgeçen Yasemin’in gelmeyişini bile “Sevginden kuşku duymamaya çalıştım. Bu süreci atlatmak için buna mecburdum. Mesele Necdet’le benim aramda bir tercih değil, bunu biliyorum, daha derin bir şey.” diye kendi içinde çözebilmişti. Bu nedenle de bu aşkı aşk yapan Ahmet oldu...

Ahmet bir aşkta olması gereken tüm erdemleri yerine getirdi. Her şeyden önce kendi değer yargılarını yine kendi üslubunca yıktı. Mesela evli ve de çocuklu bir kadını, kaymakamlık yaptığı Anadolu kasabasına götürmek gibi bir çılgınlığa bile girişti. Ailelerinin, kasaba halkının ne diyeceğini, toplumun gözündeki itibarının sarsılma ihtimalini hiç düşünmedi. Çünkü o gönülden kıydıkları nikaha, nikah defterine atılan bir imzadan çok daha fazla değer veriyordu.

Bir de Ahmet’in en sevdiğim özelliği insanların savundukları görüşleri veya ait olduğu toplumsal sınıfı dikkate almadan, onların insani yönlerini görüp hep bir şekilde iletişim kurmaya çalışmasıydı. Tabi bu, insanları görüşlerinden soyutlayarak ele alma özelliği hukukçu olmasından da kaynaklanıyordu biraz. Yassıada'da bir “düşük” olarak yargılanan, fikirlerine ve icraatlarına asla katılmadığı Rıza’yı savunurken de, kaymakamlığını yaptığı kasabanın insanlarını dinler, dertleriyle uğraşırken de, Ayla’nın hislerini önemserken de, okuldaki öğrencilerini, Deniz Gezmiş’i savunurken de, her bir ilişkisini özenle, hep insani değerler üzerine kurdu.

Bunun sayesinde ben izlerken Ahmet diye birinin varlığına inanıyordum... Çünkü o beni, ortada değer verilebilecek bir şeyler olduğuna, sarf edilen emeğin er ya da geç amacına ulaşmayı sağlayacağına inandırdı. İyi ki bu dizi vardı da ben böyle naif bir adamı ekranlarda izleme şansına eriştim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER