Hatırla Sevgili: Mağrur, muzip, cazibeli Ahmet Gürsoy

Yasemin’in hatıra defterini okurkenki bakışları, mimikleri aşka aslında nasıl da susamış olduğuna ikna etmişti beni. Hayatında bir eksiklik olduğunun farkındaydı ama tam teşhisi de koyamıyordu. O hayatında eksik gördüğü şeyi, o defteri okurken buldu ve ona dört elle sarıldı. Hiç unutmam bir keresinde Ahmet Yasemin’e “Bana kendimde fark etmediğim sevgi gücünü göstermiştin.” diye itiraf etmişti bu durumu.Yasemin hiçbir tecrübesi olmadan, çocuksu bir masumiyetle oluşturduğu bir dünyada sevdi Ahmet’i. Ahmet ise ne aradığını, ne istediğini biliyordu ve bulunca da bir daha bırakmadı.

Bu bir mucizeydi. Onunla yolumuzun karşılaşması bir mucizeydi.” diye anlatmıştı Rüya’ya aşklarını. Bir mucize oldu sonuçta. Böylesine hissetmek için ömrünü verenler varken onlar birdenbire önlerinde buldular bu muhteşem aşkı. Ahmet tam da Yasemin’in günlüğüne yazdığı, gönlünde hayal ettiği gibi çıkmıştı. Sevmekten asla vazgeçmez, dürüst ve de kibardır. Mesela Bristol’de geçirdikleri o gecenin ertesi gününde gidip bunu dürüstçe Michelle’le paylaşmıştı. Hatta öylesine dürüsttü ki karşısında evlenmeyi planladığı kadının olduğunu unutarak Yasemin’in onu kendine böylesine aşık etmeyi başarmış olmasından kaynaklanan şaşkınlığını dile getirmişti. Bunu fark ettiği an gözünde oluşan o anlık dehşet ifadesi, içinde bulunduğu durumu açıklamaya en iyi örnek sanırım. Bunun yanı sıra Yasemin’in zihninde kuşkular belirmesi ihtimaline rağmen Rıza’nın sırrını ele vermeyecek kadar da ahlaklı ve düşüncelidir.

Onlar gerçekleşen mucize sonucunda yaklaşık 2 yıl boyunca çok güzel evrilen, birbirini olgunlaştıran bir ilişki yaşadılar. Birbirlerini çok “güzel” sevdiler, kıyamayarak, içleri titreyerek. Ancak sonra çok haklı bir sebepten ötürü ayrılmak durumunda kaldılar. Ahmet’in babası Şevket Gürsoy, Yasemin’in babası Rıza Ünsal’ın idam hükmünü imzaladı. Asıl gerçek bu. Bizim bir türlü görmek istemediğimiz gerçek. Bu gerçekle nasıl yaşanır? Bu hatıra nasıl unutulur? Hangi zaman bize ilaç olabilir?” Haklıydı Yasemin, karnındaki bebeğini unutacak kadar haklıydı. Babası canı ile boğuşurken, Azrail’in nefesini ensesinde hissederken başka bir şey düşünemezdi. Ancak Ahmet’in çilesi de tam bu noktada başladı.



Delicesine âşık olduğu ve karım dediği kadın, hepimizin bildiği fakat Ahmet'in haberinin bile olmadığı nedenlerden dolayı, bir başka adamla hiçbir sebep göstermeden evlendi. Ahmet babasının ameliyatı yüzünden gittiği Amerika’dan, İstanbul’daki işleri halletmek için döndüğünde hepsini erteleyip Kayseri’ye gitmişti, Yasemin’i görme umuduyla. Aslında normal şartlarda, babasını ziyarete gitmiş ve birkaç gün sonra dönecek olan Yasemin’i İstanbul’da bekleyebilirdi. Ancak her şeyi unutup aşkının peşine düştü ve Kayseri’de Yasemin ile Necdet’in nikahıyla karşılaştı. Ortada mantıklı hiçbir gerekçe yoktu. Bu yüzden de, Necdet’e bu evliliğin, atılmış bir imzanın onları ayırmaya yetmeyeceğini son derece inanarak söyledi. Bu mevzu kapanmaz Necdet göreceksin. Hayat sana bunu gösterecek. Buradan uzaklaşmamı fırsat bildin, Yasemin’in içinde bulunduğu ruh halini kullandın. Necdet, bu izdivacı beni unutmak için yaptı anlamıyor musun? Başka türlü kopmamız mümkün değil. Onun hayatı boyunca tek aşkı benim. Ne yaşarsak yaşayalım bu hiç değişmeyecek. Bu saçma evliliği hiç ciddiye almıyorum. Yasemin şimdi senin karın mı oldu? Öyle mi zannediyorsun? Nikâh defterine atılan saçma bir imza bizi ayıramaz.Sen onun kocası olamazsın. Onunla yaşadıklarımızdan sonra hiç kimse olamaz. Bu öyle sıradan bir aşk hikâyesi değil.

Ve ardından çaresizce çok iyi bir eğitime sahipken, üzüntüsünden Anadolu'nun bir kasabasına çalışmaya gitti. Ahmet, Kıbrısçık’a Yasemin’i düşünmeye gitmişti, unutmaya değil… Kendisi de günlüğüne yazmıştı zaten. “Sevgilim seni ne kadar çok özlediğimi bir bilsen. Burada kendimi dünyanın sonunda bir yerde gibi hissediyorum. Hayatın en sadeleştiği noktada ailemden, arkadaşlarımdan, doğup büyüdüğüm şehirden uzakta. Buraya seni düşünmek için geldiğimi çok iyi biliyorum. Mesafelerin aşkı yok edemediğini sen öğrettin. Ne kadar haklıymışsın…” Necdet için hep çok fedakar diyorlardı ya, aslında alıştığı rahat hayatı, belki yeniden yurt dışında sürdürebileceği başarılı kariyeri bırakıp, tüm alışkanlıklarından ve sevdiklerinden uzağa, hayatın en sadeleştiği noktaya, sırf hayalindeki kızı sevmeye devam etmek için gitmek, orada hayatı dondurmak, yapılan en büyük fedakarlıktır. Ancak ”hala umudu varken, hala birlikte olmayı hayal eder dururken” nezarethanede, o biricik aşkının, "Yüzyıl geçse de sen benim karımsın!" dediği Yasemin’inin hamile olduğunu görüp bir kez daha yıkıldı.

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER