Geçen bir yıldaki boşlukları doldurmaya çalışıyoruz hep. Sadri Ustam konuştu mesela; Ömer’e “Defne’nin burada ne halde kaldığını hiç merak etme, kaldıramazsın.” dedi. Ömer’in gözlerindeki bakış karardı ve acısı benim de içime oturdu. İzlerken fark ettim ki Defne’ye korkunç bir empati yapıyorum, bazı yerlerde dokunsanız ağlayacağım o derece.
Bir arkadaşımın yazdıklarının yardımıyla anladım neden böyle hissettiğimi. Ben biraz böyleyim önce hissederim ama sebebini anlamam, kelimelerle dillendirmem zaman alır bazen. Şu gün itibariyle karşımızda yaralarını daha çok tamir etmiş bir Ömer görüyoruz. Defne’ye olan öfkesi sönmüş, bir yılda kendini sakinleştirmiş, Defne’ye olan duygularında net, şimdi tekrar aşk oyunları oynamaya hazır. Ama Defne hala çok yaralı. Kendine ancak korunaklı bir duvar örebilmiş geçen bir yılda. Ne aşkı tükenmiş ne de acısı.
Etrafında seveni çok diyoruz ya hep, aslında bu konuda kalabalık içinde yalnız kalmış. Gerçek hislerini hep içine gömmüş. Hatta ileride “Ben Ömer ile birlikte olacağım.” dediğinde sevdikleri ne tepki verecek, pek kestiremiyorum. Gördük mesela İso’nun Defne Ömer ile karşılaşmasın diye koluna girip diğer yoldan yürüttüğünü. Olsun bakalım, onlar hep böyle oyunlar oynasınlar, biz de nefesimiz kesilerek izleyelim.
Pamir’i sadece gözlemleyebiliyorum şu an. Henüz rengi belli değil. Bence o da gözlemliyor. Verileri topluyor, içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışıyor. Tamam, Ömer’le restleşti falan, “Tavşan kardeş ile ben oynayacağım.” diyor ama amacı nedir tam olarak? Eğlence mi? Defne’yi beğenmeye mi başladı? Gerçekten evlenmek istiyor mu Defne ile? Böyle yandan yandan gözünün içine bakıp onu etkilemeye çalışırken kendi mi kapıldı aşka? Hulusi Bey’in serveti mi tek amaç? Sağlam bir duruş sergilediğini ya da net bir aksiyon aldığını görene kadar da anlayamayacağım sanırım.

Koriş’in ve Nihan’ın aklı ile iş yapılır mı deseler hayır derim. İkisinin de edilgen ve korkak tespitlerinde doğruluk payı var yalnız benim bakışım birazcık daha farklı. Bence Defne yine de çok cesur. Hayatı, seçimleri, biz tanıştığımızdan beri Ömer’e göre ve ya hayatının kritik diğer seçimlerinde başkalarına göre şekillenmiş olsa da yaptığı şeyler cesaret ister. Güçlü bir duruş ister. Annesi gidiyor, ev geçinecek diye işe giriyor, okula gitmiyor. Abisini hiç suçlamıyor ya da zorlamıyor kendisi çalışıp bu sorumluluğu yüklenmediği için. Abisi borca giriyor, onun için abuk sabuk işlerin içine giriyor. Para bulmaya çalışıyor. Bir kere olsun “Nerede benim iki yüz binim?” diye sormuyor.
Herkes bu olayları kaldırıp dik duramaz nihayetinde. Defne, bir durumun içine çekiliveriyor, olayı önüne geldiği gibi kabullenip anlık hislerine göre mücadele ediyor. Yok plan yapayım, yok hesap sorayım, yok öyle yaparsam böyle olur düşünceleri yok. Strateji insanı değil, hiç değil, hiç öyle bir insan değil. ^.^ Ama Koriş yeniden doğuş, hem biz, hem yeni, hem daha tutkulu derken, Defne’nin yeni yolunu çiziyor bize sanki. Çünkü aslında çok çok güçlü bir kadın var karşımızda.
Aldığı gazla ilk adımı atan ve çok değerli şemasını almak üzere Ömer’in evine giden Defne mesela. Bu sefer Ömer şaşkın, Defne “Korkmuyorum.” diyor! Gerisini de heyecanla elimiz yüreğimizde bekliyoruz.
Sevgiler...
- Minik İso’nun yumuk ellerine ve duruşuna, Defne’nin saçını tutmasına ve anlıyormuş gibi kocaman gözlerle etrafa bakmasına bayılıyorum. Minik İso’ya aşık olmak ile birlikte, Defne’nin ona hikayeler anlattığı sahnelerde anlıyormuş da dinliyormuş bakışına ve bunun üstüne yapılan capslere ayrı bayılıyorum. “Bebeğim ya mutlu sona gel.” ya da “Ömer kim ya?” gördüm. ^.^
- İso’ya en ağırından dram mı düştü bu yeni hikâyede? Zamanında Yasemin’e evlenme teklif edilecekken kullanılacak ayakkabıyı yapmak düşmüştü payına. Şimdi de evli olduğunu bilmeden hoşlandığı kadının faydasız kocasının ayakkabılarını tamir etmek.
- Daha önce söylendi mi bilmiyorum. Kiralık Aşk’ın çocuklara bakış açısını ve çocuk vurgusunu çok takdir ediyorum. Diğer dizilerde genelde konu mankeni gibi dururlar, sahne dolsun diye. Üzerlerinden velayet ya da hastane dramları yaratılır. Bizim dizimizde ortamda çocuk olunca, onu bir birey yerine koyup selamlayan, onlarla oyun oynayan, ders çalıştıran karakterler var. Çocuklara bağırılmaması, kızılmaması gerektiğini vurgulayan replikler duyduk kaç kere. Oyun oynama haklarının önemi de ayrı vurgulanıyor.
- Neriman’ı her bölüm daha çok sevmiyorum. Ömer’in döndüğünü bildiği halde Pamir’e oyundan vazgeçmesini söylemek aklına bile gelmedi. Hala tam gaz bencillik yapıyor. Yaptıklarının acısını çekmesini istiyorum bir şekilde.
- Networking yapmanın çalışmaktan daha önemli olduğunu keşfeden Koray Sargın’ın kariyer yolu gayet açık. ^.^