41.
POYRAZ:
Mutlu insanlar ölmeye mahkumdur, çünkü hikayeleri biter. Tarih yalnızca
mutsuzları yazar. … Size mutlu olunca ne olacağını söyleyeyim. Mutluluktan
depresyona gireceksiniz, sonra yine mutsuz olacaksınız. Sokaklar, camlardan
kendilerini aşağı atmış gencecik bedenlerle dolup taşacak, ambulanslar
yetişmeyecek, morglar daha fazla ceset almayacak, evlatlarını kaybetmiş
ana-babaların feryatları arş-ı âlâ’yı titretecek. Eyy, zavallı insanoğlu!
Mutluluk diye bir şey yok, kendimden biliyorum. Öyle bir şey yok.
42.
ADİL
TOPAL: İnsan kulağı iki sesi duymaz Bahri Umman. Bir, çok yüksek sesleri.
Mesela, Dünya’nın dönerken çıkarttığı korkunç gürültüyü. Bir de, çok düşük
sesleri. Mesela, bir karıncanın ayak sesleri. Göz de öyledir. Bir mikrobu
göremezsin çünkü çok küçüktür. Kainatı göremezsin çünkü çok büyüktür. Sen beni
neden göremedin Bahri?
43.
AYŞEGÜL
(V.O.): Hepimiz bazen hayal kırıklığı yaşarız, hayat bu. Zaten onun amacı
hayallerimizi kırmak, bizimki hayata direnmek.
44.
AYŞEGÜL:
Annemi özledim. Hastalandığında bir kere bile sızlanmadı. Bir kere bile
söylenmedi. O zaman bunu nasıl başarabildiğini düşünürdüm hep. Ya canı hiç
acımıyordu, ya da canının acıması bizim üzülmemizden daha önemsizdi.
BAHRİ: Canı acıyordu. Ama çocuklara bunları çaktırma, deyip dururdu.
AYŞEGÜL: Benim acımıyor. Sence garip değil mi? Ya da bu acı benim
hissedemeyeceğim kadar büyük. Ya da bu acı karşısında ben çok küçüğüm.
45.
POYRAZ:
Beni seviyor musun? Ben seni çok seviyorum. Hiç kimsenin seni üzmesine izin
vermem.
AYŞEGÜL: Sen hariç.
POYRAZ: Evet, ben hariç. Benim sevgilimi benden başkası üzemez. Ayrıca, bu
ülkede sevgili üzülecekse, onu da en iyi biz üzeriz.
46.
SEFER
(V.O.): O vardı, bir de ben vardım. Sonra bir de sessizlik… Öylece oturduk.
Sonra birden kaldırdı kafasını, gözlerimin içine baktı. Ben de onunkilere
baktım. Bir süre öylece bakıştık. Sonra dedi ki, ‘Eğer insan, canını sevdikleri
için feda edemeyecekse bir gün, aldığı her nefes haramdır.’ Sonra kalktı gitti.
Bense kaldım. Düşündüm. Haklıydı. Eğer hayat varsa, onun da bir anlamı varsa,
ölümün de bir anlamı olmalıydı. Zaten hepimiz şu üç günlük dünyaya ölmek için
doğmadık mı? Demek ki ölüm, yaşamın ta kendisi. Benim de şu üç günlük dünyadan
kârım sevdam olsun. Eskiler uçuruma boşuna yar dememişler. Şimdi yârim için şu
derin yardan geçiyorum. Değersiz canım aşka feda olsun. Şimdi ölümüm bütün
hayatımı anlamlı kılacak. Unutmayın, ölüm Hakk’tır, sevgiyse Bâki. Hadi
eyvallah. Sağlıcakla kalın. Soran eden olursa da, âlemden bir Sefer geçtiydi
dersiniz.
47.
POYRAZ:
Sevgili mahkum kardeşlerim! Eğer size ‘Özgürlük nedir?’ diye soracak olurlarsa
deyin ki, ‘Birader, yok öyle bir şey.’ … Kardeşlerim, hepimiz mahkumuz. Adına
dünya denen bu çukurda, adına beden denen bu zindanda hapsolmuş bulunmaktayız.
Ruhları özgür olmayan bizlerin bedenleri özgür olsa ne olur? Şimdi bir de
özgürlüğü satıyorlar bize. Yüzde yirmi indirimler, kredi kartına dört taksitler!
Hani nerde o özgürlük ya?
48.
ADİL
TOPAL: Tehlikeli sularda yüzüyorsun Poyraz!
POYRAZ: Bir dahakine bisiklete binerim.
49.
POYRAZ:
Theodore Roosevelt’in dediğine göre, arkadaş, seçilebilir kardeştir.
TAŞKAFA: O kim la?
ZÜLFİKAR: Eski futbolcu. Adana Demirspor’da oynuyordu.
CEVHER ALBAY: Olur mu evladım? Amerika başkanı adam.
ZÜLFİKAR: Zaten çok iyi topçuydu, gelecek vaat ediyordu. Demek o kadar
yükselmiş.
50.
BEGÜM:
İçmek hiçbir şeye çare olmuyor.
SADRETTİN: Bu hayatta hiçbir şey, hiçbir şeye çare olmuyor ki zaten.
Yazı devam ediyor..