51.
BEGÜM:
Bahsettiğin kız ne oldu?
SADRETTİN: Hangisi?
BEGÜM: Affedecektin hani en son.
SADRETTİN: İpek. İpek hapiste.
BEGÜM: Niye?
SADRETTİN: Çünkü ben birini öldürdüm. O da beni ele vermemek için suçu üstüne
aldı.
BEGÜM: Amma enayiymiş.
SADRETTİN: Enayi değil, aşık.
BEGÜM: Aynı şey işte.
52.
CEVHER
ALBAY: Ne yaptım, öldüm mü ben?
POYRAZ: Siz ölürseniz ben ne yaparım Albayım? Albaylar ölemez. Hele emekli
Albaylar asla. Asla! Bir düşün bakalım. Buraya üç tane bekar üniversite
öğrencisi taşınsa? Bangır bangır müzik dinleseler, kızların biri gelse, biri
gitse? Ne olur bu apartman?
CEVHER ALBAY: Ah Poyraz evladım, biz kendi canımızı kastediyoruz, sen
apartmanın derdindesin.
POYRAZ: Sen şimdi öldüğünü düşün.
CEVHER ALBAY: Eh, düşünelim.
POYRAZ: O gazete ilanında ne yazacak?
CEVHER ALBAY: Ne yazacak?
POYRAZ: Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, saat
10.05’te, kardeş ülke Azerbaycan’dan ithal edilen doğalgazının vanasını açmak
suretiyle ruhunu Hakk’a teslim etmeye yeltenen muzaffer Türk Ordusu’nun sadık
bir neferi olan Emekli Albay Cevher Güngören, iki aylık doğalgaz faturasını
ödemeyi unutmuş bulunduğundan, doğalgaz şirketi yetkilileri olaya müdahale
ederek, saat 10.09’da emekli Albayımızın kendini intihar etme teşebbüsüne son
anda mâni olmayı başarmış, akabinde ve detayında Albayımız Gülhane Askeri Tıp
Akademisi’nde müşahede altına alınmıştır. Emekli Albaylar Federasyonu adına
acil şifalar diliyoruz. Bu ne şimdi ya? Bu mu yani?
CEVHER ALBAY: Evladım, ben ölmedim mi?
POYRAZ: Sen bu dünyadaki albayların en emeklisisin. Beni bırakıp gitmene
müsaade edemem.
53.
POYRAZ:
Kaybediyoruz Albayım, büyüyü kaybediyoruz.
CEVHER ALBAY: Çok değiştin be evladım.
POYRAZ: Sen sıkılmadın mı benden Albayım? Ben çok sıkıldım kendimden. Gel, kuş
vuralım istersen.
CEVHER ALBAY: Biraz toparla kendini.
POYRAZ: Ben insanların beni görmek istediği gibi yaşamak zorunda mıyım Albayım?
Ben de hatalar yapmak, öfkelenmek, kalpler kırmak istiyorum. Ama bana
yakıştırmıyorlar Albayım.
CEVHER ALBAY: Yakışmıyor evladım. Galiba biz Birinci Poyraz’ı sevdik.
POYRAZ: Bunlar post-modern yalanlar Albayım! Birinci, üçüncü, beşinci, hepsi
benim işte ya!
54.
POYRAZ:
Bu hayat böyle işte Albayım. İnsana yürümeyi öğretiyorlar; ama kimse yolu
göstermiyor be Albayım. Yani yürüyorsun, tamam; ama nereye yürüyorsun?
CEVHER ALBAY: Göstermezler evladım. Doğru yolu sen kendin bulacaksın.
POYRAZ: Bulamıyorum Albayım, bulamıyorum. Hangi yola girsem sonu bataklık,
hangi sokağa girsem sonu çıkmaz, hangi hayatı yaşasam sonu hüsran be Albayım.
CEVHER ALBAY: Hüzün aşkın fiyakasıdır evladım.
POYRAZ: Eyvallah Albayım. Hüzün ki bize en çok yakışandır.
55.
POYRAZ:
Ayşegül.
AYŞEGÜL: Poyraz.
POYRAZ: Nohut pilav yiyelim mi?
AYŞEGÜL: Allah belanı versin Poyraz!
56.
POYRAZ:
Ya ayrılık vakti uzarsa? Ya hiç kavuşamazsak?
BAHRİ: Aşığı hasret pişirir. Biraz daha pişin.
POYRAZ: Ya pişe pişe yanarsam?
BAHRİ: Zil tak, oyna o zaman.
57.
POYRAZ:
Senin benden önce bir hayatın yoktu Ayşegül. Sen yaşadığını sanıyordun, o
kadar.
58.
SONGÜL:
Özledin mi beni?
SADRETTİN: Ben seni özlediğim zaman belgesel izliyorum.
SONGÜL: Ne belgeseli?
SADRETTİN: Katil balinalar.
59.
DESPİNA:
Sen iyisin ama böyle. Bak herkes, Poyraz, Sadrettin, Sema, Zülfikar, Taşkafa,
her şeyi hallediyorlar zaten.
BAHRİ: Galiba aramızda yöntem farkı var.
DESPİNA: Galiba biz buna kuşak çatışması diyoruz.
BAHRİ: Bizim zamanımızda her şey olduğu gibiydi. Kim dost, kim düşman bilirdik.
Düşmanlarımız gözümüzün önündeydi. Öyle kimse kimsenin arkasına saklanmazdı.
Her şey ulu orta olur biterdi. Şimdi zaman değişti ve bu benim asabımı bozuyor.
60.
NEŞET:
Sizi bilmem ama ben Rusya’ya gideyim diyorum. Poyraz’dan da, o çevresindeki
aptallardan da, sizlerden de çok sıkıldım. Ama tek bir sorum var: Rusya çok
soğuk olur mu ya?
61.
MELTEM:
İşte endişe de öyle, insanın hammaddesi gibi bir şey. Resmen endişe etmesek öleceğiz.
62.
POYRAZ
(V.O.): Anneleri hep kadınlardan seçiyorlar, ne ilginç. Size annemi hiç
anlatmadım mesela. Pek konuşmazdı ama saçları ıhlamur kokardı. Pek kitap
okumazdı ama harika çamaşır asardı. Annem gidince kalbime iyi bakamadım, erken
kurudu Albayım. Kalbimde bir sızı, bilincimde bir çatlak, zihnimde bir uyuşma.
Aşık olduğum ilk kadın coğrafya öğretmenim. Karadeniz’de dağlar denize paralel
uzanıyor ama biz onunla yan yana uzanamıyoruz. Televizyon hâlâ tek kanal.
Varşova Paktı, Soğuk Savaş, nükleer tehditler… İnsanlar ölüyor, ben büyüyorum.
Büyüdükçe kafam da büyüyor. Ellerim büyüyor, büyüdükçe hayallerim küçülüyor.
Görüyorum, İnsanlık kan kaybediyor. Ben İnsanlık’a kan vermek istiyorum, kan
gruplarımız uyumsuz çıkıyor. Yıkılıyorum. Her şey siliniyor, her şey. Tam bitti
diyorum, ufuktan Ayşegül doğuyor. Ayşegül, dünyanın en güzel şiiri. Saçları,
burnu, gözleri, hepsi tam kafiye. Of, keşke az sonra ölmeyecek olsaydım ya.
Yalan yok, içten içe hayatım boyunca ben hep ölmeyi istedim. Bazen durur,
düşünür, yaşıyor olmanın ne kadar saçma olduğunu fark ederdim. Size olmuyor mu
ya? Yaşamak ağır gelmiyor mu? Hayat böyle sırtınıza bir kambur gibi binmiyor
mu? Bana oluyor. Düşün ki 6 milyar insan var dünyada. Peki bana ne gerek var?
Gerek yok. Bana gerek yok. Tamam o zaman, tamam. Bırakın beni öleyim. Nasıl
olsa unutuluruz be. Ne mühendisler, ne doktorlar unutulmuş. Bir Ayşegül üzülür,
bir de Sinan. Ama o da ertesi gün unutur. Çocuk ne de olsa. Ayşegül ağlar. Çok
ağlar, sonra daha çok ağlar. Ama sonra unutur. Hepimiz unutulmak için
yaratılmadık mı? Siz, siz yine de beni hemen unutmayın be. Arada bir resmime
falan bakın. Söylediğim havalı sözleri bir kenara not edin. Ben
unutulacak adam mıyım be!